• BIST 8718.11
  • Altın 2247.249
  • Dolar 32.3316
  • Euro 35.1899
  • Lefkoşa 11 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 10 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 9 °C
  • Ankara 2 °C

15 Temmuz 1974 EOKA darbesi

Mesut GÜNSEV

Duayen Gazeteci Özcan Özcanhan’ın Kaleminden …

15 Temmuz  1974 EOKA darbesi

Kıymetli  büyüğümüz duayen mücahit -gazeteci Özcan Özcanhan ,kanlı EOKA darbesinin geçtiğimiz cumartesi günü 43’ncü yılında kendi bloğunda o günü ve devamını anlatan ,tarihe ışık tutacak bilgileri de içeren bir yazı yayınladı.İşte o metin….Varsa unutanlar ve de unutturmaya çalışanlar için :

“ Temmuz 1974.... Kendi silah arkadaşlarımla yaşadıklarımı, üzüntümü, sevincimi, sıkıntılarımı sizlerle paylaşacağım....bu tarihi günde, 43 yıl önceyi yaşatacağım, kendime de sizlere de..bir kez daha... Enformasyon dairesinde çalışıyordum ve istihbaratla ilişkim vardı... Rum tarafında olup bitenleri yakından izliyorduk... Asal şubeden çağrı geldi ve 15 Temmuz 1974 sabahı, yıllık seferi eğitim için taburuma-bölüğüme başvurmamı emrediyordu. Disiplinli bir kişi olarak, tam saatinde hazır ve nazırdım... Tbr. Komutanı Mustafa Cahiti (TC), çok iyi tanıyordum, bizim lokalde her gün buluşur konuşurduk. Rothmans Royal içerdi bana da ikram ederdi...Veli Hakkı, Ahmet Savalaş ve Burhan Tuna da hazırdı, Mustafa Sarıtaş, kaydımızı yaptı, ünüformalarımızı giydik, Mustafa Cahit, Böl .komutanı Burhan Yiğitle bizleri yanına aldı ve Muharrem apartmanına çıktık...Karşımızda Ledra palas oteli kale gibi duruyordu..Bizlere brifing verirken, hiç unutmam, Güney Lefkoşa’dan atış, silah, top vs sesleri gelmeye başladı...Haddim olmayarak, komutanın sözünü kestim ve aynen, "komutanım, karşı tarafta çatışma var..Bir radyo lazım, takip edelim..." sözlerimi bitirmeden, bana, önemli bir şey yok, tatbikat yapıyorlar dedi.. Atışlar yoğunlaşınca, hem strovolos hem de Başpiskoposluk tarafından ağır silah sesleri gelmeye başlayınca, "komutanım, lütfen..." Hemen emir verdi. Bir transistor bulup getirdiler. Açtım...RIK radyosu marşlar çalıyordu, gür bir ses, "O makarios ine negros, o makarios ine negros, edo i elliniki kipriyaki demokratiya" diye haykırıyordu..."Makariosu öldürdüler komutanım, elen kıbrıs cumhuriyeti ilan ettiler" dedim heyecanla...Hemen tayakkuz emri verdi....saat 07.45 i gösteriyordu....Karargaha, Ali Osmanın evine döndük.. Radyo elimde sürekli takiple görevlendirildim..An ve an olanları dinleyip aktarıyordum...Bu arada, BBC yi VOA yı karıştırıyordum..Haber veriyorlardı. Darbe ile Makariosun devrildiği, akibetinin bilinmediğini duyuruyordu....Gün ilerledikce, Yunan Cuntası, EOKA "B" ve işbirlikçileri ile Makariosun yerine Nikos Samsonu (eski tetikci eokacı) Cumhurbaşkanı ilan ettiklerini öğreniyorduk...Rahmetli Denktaş, bizim radyodan halka sesleniyor, "sakin olunuz. bizimle değil, kendi aralarında , endişelenmeyiniz, hazırlıklı olunuz" çağrısı yapıyordu....İkindiye doğru, Baftan, bir radyodan Makariosun sesi, "Den ime negros. İme zondanos. İme O makarios, Proederos, arhipiskopos..." Ölmedim, hayattayım, ben Cumhurbaşkanı, Başpiskopos makarios... Hainlere, darbecilere karşı direniniz" diye halkına çağrı yapıyordu... Ada Türkleri, mücahitler, herkes, merak, heyecan, endişe ile izliyordu. Bizler, olduğumuz yerden, Merkezi Rum ceza evinden gelen haykırışları, silah seslerini işitiyorduk... Dere ağzındaki nöbetçilerimiz, "sıra size de gelecek" diye bağrışdıklarını ve arada bir tek mermi attıklarını bildiriyordu...Türkiye’yi, buradaki askerlerini, harekete geçmesini arzuluyorduk...Bu arada, mevzilerimizi takviye ediyor, yedekleri topluyor, genel seferberlik çalışmaları yapıyorduk...
Komutan Mustafa Cahitin bir notu ile Denktaş beyin sarayına gönderildim. Gittim, notu verdim...Vee.. İşte gördüğünüz foto, denktaşın ofisinin koridorunda Eray tarafından çekilmişti.....Günler geçiyor, acaba, yine mi gelmeyecek, müdahale etmeyecek korkusu bizleri sarıyordu...Sürekli ,Burhan Tuna ile mevzilerimizi dolaşıyor, mücahitlerimize moral veriyorduk....Tabur Komuta merkezine gidiyor. bilgi almaya çalışıyordum. Beni her gördüklerinde arkadaşlar bana soruyordu..Sanki de ben bir şeyler biliyordum. ben de hiç tereddüt etmeden, gelecekler...direneceğiz , yetişecekler diyor ve ayrılıyordum.... Nihayet, 19 Temmuz akşamı bana ve Savalaşa ,birer küçük roket atar verdiler. Anti tank lav mış. İlk kez gördük. Rum-yunan tankı gelirse vurup yok edecektik..Heyecanımız arttıyordu....Daha sonra, yatak çarşafı gibi bez verdiler. Bir yüzü turuncu, diğer yüzü mavi...Tanıtma beziymiş..Dost uçaklar saldırırsa turuncuyu, düşman jetleri gelirse, hemen mavi yüzünü açacaktık...İşte o zaman. tamam, şakası yok..geliyorlar diye sevince kark olduk...Beklemeyi sürdürürken , mevzileri dolaşıyorduk...Hüseyin Türker, geliyorlar değil mi, bu sabah jurjunaya bak sen diyerek bizi selamladı...ve, hakikaten, gün ağarırken, iki gümüş renkli uçak gördük...Girne beşparmaklar üzerinden, güneşin ışıklarıyla gümüş rengi almış, savaş uçaklarımızı tespit ettik...geldiler, geldiler diye birbirimize sarıldık, hıçkırarak ağladık...Çok gitmedi, olduğumuz yerden, İngiliz Yüksek Komiserliğinin önünden, Beşparmak dağlarına paralel uçan C-130 nakliye uçaklarını ve atlamaya başlayan paraşütcülerimizi gördük....Havadan uçarak ta bize kadar broşürler ulaştı. Türkçe-Rumca-İngilizce..."ateş etmeyiniz, barış için geliyoruz. akan kanı durdurmaya geliyoruz" gibi ifadelerle Rum-Yunan askerleri ve halkı uyarılıyordu...20 Temmuz sabahı, bizler için güneşin doğuşu , bam başka idi...Aklıma, "bekledim de gelmedi" şarkısını bizlere sık sık dinletip de alay eden Rumlar geldi....Güldüm, ağladım...İşte geldiler, işte buradalar, işte aramızdalar... Yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz diye mırıldanarak, kendimi toparlamaya çalıştım. Karargaha döndüm... Saat 09.30 sıralarında mevzilerimize kurşun ve havan topları vurmaya başladı. Şener Enver ilk şehidimiz oldu... Düşmanın havan atışları sırasında yerlerinizden çıkmayınız emri verirken, maalesef, kendisi çıktı ve gelen bir düşman havanı onu paraladı. Aramızdan aldı. Gözyaşlarımı tutamadım. Zübeyir Ağaoğlu, beni teskin etti, sakinleştirdi ve, "eşim hamiledir, erkek oğlum olursa adını Şener koyacağım" dedi... Ve dediğini yaptı. Oğlu oldu, oğluna şehidimizin adını verdi.....Birinci harekat tamamlanıp da, ateş kes olunca, Komutan Mustafa Cahit beni çağırdı, "Şu andan itibaren Ercan Binbaşının emrindesin. Enformasyonda irtibat-istihbarat merkezi kuruldu. İngilizce, Rumca biliyorsun. Orada kendisine yardımdı olacaksın" emrini verdi. Takerofumu ve TOMSONUMU TESLİM EDİP yeni görev yerime, eski daireme döndüm...gelen giden yabancı gazetecilerle, diplomatlarla, ilgililer arasında irtibat kuruyor ve zaman zaman açıklamalar yapıyorum.... Rum-Yunan maceraperestliği yüzünden çok kan, ölüm, göç, toplu mezarlar yaşadık... Allah, bir daha göstermesin...Türkiye Cumhuriyetini, hükümetlerini, silahlı kuvvetlerini, ve Türk ulusunu , yanımızdan, arkamızdan eksik etmesin...Çok daha uzun yazacaktım, ama, sayfalar sığmaz...Bizi cephede bırakıp kaçanlardan, savaşa hiç katılmayanlardan, korkaklıkları ile panik yaratanlardan, savaş sonrası kahraman kesilenlerden bahsedecektim... sonraya kalsın, başka bir zaman, başka vesile ile anlatırım.”

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları