• BIST 9645.02
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • Lefkoşa 19 °C
  • Mağusa 18 °C
  • Girne 20 °C
  • Güzelyurt 21 °C
  • İskele 18 °C
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 19 °C

Bir uyarı da TC elçiliğine…

Ediz TUNCEL

Bizim memleketin devleti, hükümeti ve insanları dahil, herşeyinden umudu kesince geriye iki seçenek kalıyor.

Ya bu diyardan gidersiniz, ya da bu deveyi güdersiniz.

Biz ikisini de yapamıyoruz, iki arada bir derede kaldık hesabı…

Hiçbir resmi kurum ve kuruluşun saygınlığının kalmadığı, devletin varlığıyla yokluğunun sınırlarının kaybolduğu bir dünyada hayatımızın 24 saatine hergün aynı şekilde sığan ve gazette sayfalarını da baştan aşağı kapyalan rezillikleri seyrediyoruz, bu rezilliklerin bazıları da bazen evimizin içine kadar gelip bizi buluyor, çünkü millette devlet, polis korkusu diye birşey kalmamış...

Bunun tek sebebi, daha önce de sayısız kez yazıp söyledik, devleti yönetenlerin ve onları seçenlerin  bir maallenin bakkal dükkanını yönetecek kadar bile kabiliyet ve irade sahibi olmamasıdır.

Yıllar yılıdır yazıp söylediklerimizi duvarlara söyleseydik, duvarlar herhalde dile gelirdi, can bulurdu…

Devletten ve hükümetten, ve keza halktan da umudu kestiğimiz bir zamanda, bir konuda, ki bana göre çok önemlidir, bir uyarı da elçiliğe yapalım, belki onlar olsun bizi anlar…

Üniversitelerin yeni akademik yıla başlaması daha birkaç haftasını doldurmadan gazette manşetlerinde üniversite öğrencilerinin karıştığı olayları görmeye başladık bile.

Geceleri, özellikle de Cuma, Cumartesi, Pazar geceleri sokağa çıkın, ortalıkta döküm saçım, özellikle de ölçüsüz şekilde aldığı alkolden pusulasını şaşırmış değil yüzlerce, binlerce öğrenci görürsünüz.

Ülkemizde üniversitelerde okuyan 100 binden fazla öğrencinin en az 70 bini Türkiye’den gelir ve büyük bir kısmı gelir gelmez de bu ülkenin çirkef yatağına dönüşmüş rezil düzeninin ağına düşer.

Sabahlara kadar açık barlar, meyhaneler, kerhaneler, bahis ofisleri bu tuzağa düşen öğrencilerin durak yerleridir ve bu rezillikler ülkesinin toplam bütçesinin onda birinden fazlası başmüşterisinin öğrenciler olduğu alkollü içkilere ve sigaraya gider, öğrencilerin cebinden bahis ofislerine giden rakamı Allah bilir....

Üniversite çevrelerinde sınav zamanları haricindeki zamanlarda, özellikle de hafta sonlarında sudan çok alkol tüketilir, alkolle birlikte uyuşturucu belası ve kavgalar gürültüler de belanın çabası olarak gelir.

Polis bu konuda dertli, hem de fena halde dertli, çünkü bu rezaletle başa çıkabilecek durumda değil.

Bu rezaletin baş sebebi de devlettir.

Türkiye’de alkollü içki satışı akşam saat 10’da durur.

Avrupa’da hafta sonları bile içkili mekanlar akşam 11’e çeyrek kala alkol satışını durdurur, 11’de de kapanırlar, sadece özel izinli gece kulüpleri sabah ikiye kadar açık kalabilir, onlar da alkollü içki satışını saat 1:30’da durdurur ve servis biter, millet yavaştan dağılır, mekan da genellikle 2 olmadan kapanır.

Bizde ise devlet alkollü içki satan mekanlara sabahın körüne kadar açık kalma izni verir, millet buralarda “otlanmaya” gece saat 10’dan sonra gitmeye başlar, sabaha kadar da sokaklarda sürterler dururlar, özellikle hafta sonları gece 12’den sonra sokakta alkolsüz araba süren, yolda ayık kafayla yürüyen insan nerdeyse bulamazsınız.

Bir diğer tuzak da bahis ofisleri, ki haftanın her günü üniversite öğrencileri buralara kolay kazanç umuduyla giriyorlar, kaz gibi yolunup çıkıyorlar, beş parasız kalınca da her türlü suistimale ve kötülüğe maruz kalacak şekilde bocalayıp duruyorlar, her türlü üçkağıda alet oluyorlar.

Birileri bu işlerden iyi para kazanıyor, gelen giden hükümetler de bu gidişata göz yumuyor.

Peki sonuç ne! Tam anlamıyla bir rezalet, hatta rezaletin daniskası.

Bir de bu memleket açık hava tımarhanesinden farksızdır deyince birileri fena halde gocunuyorlar.

Bizim hükümetten ve devletten umudu kesince, son çare olarak elçiliğin ve özellikle de yeni gelen elçinin dikkatini çekiyorum, çocuklarınıza, gençlerinize sahip çıkın!

Üniversite kampüslerinde yönetimler tarafından  bu çocuklara olabildiğince sahip çıkılıyor, ancak sokağa indiklerinde tamamen sahipsizdirler.

Özellikle Türkiye’den gelenler buradaki gevşekliği ve laçkalığı görünce, işin kolayına kaçabiliyor ve bu rezilane düzende vur patlasın çal oynasın bir hayat yaşayım derken herşeyi yüzlerine gözlerine bulaştırabiliyorlar.

Elçilik (hep elçilik diye bahsediyorum ya, bizim memlekette TC elçiliği haricinde başka bir elçilik olmadığından…) kendi vatandaşı olan üniversite gençliğine sahip çıkmalı, hükümete bu konuda gerekli tedbirleri alması için baskı uygulamalıdır.

Eğlence isteyen eğlencesine gece yarısı başlayacağına akşam 8’de başlasın, 11’de evinin yolunu tutsun, sabah da olabildiğince ayık kafayla kalkıp hayatına devam etsin.

Gerisi çapulculuktur…

……………………………….

UBP’de beklenen değişim gerçekleşti.

Geçen kurultayda başkanlık yarışında rakibi Özgürgün’ün ensesine takılan Tatar, bu yarışta rakibini açık ara geçti diyebiliriz.

Bu noktada gerçek bir değişim gerçekleşti, ancak yeterli değildir.

Ersin Tatar çok zeki bir insandır, buna şahsen tanıklık ettim, birkaç kez kendisiyle TV programlarında karşı karşıya geldik, biraz da kasten kendisini sıkıştıracak sorular sordum, konular açtım, kıvrak zekasını ortaya koydu, anında çözümler üretti, yanlışa yanlış, doğruya doğru demesini de bildi.

Akıllı olmak başka birşey, hem akıllı olmak hem de aynı anda liderlik yapmak, akılla liderliği örtüştürmek başka birşey.

Eğer aklını liderlik yolunda kullanırsa, bal yapmaz arı gibi her daim ortalıkta dolanan ve popülizmle seçim kazanan rantçı tayfasını dışarda bırakarak, kendisine genç ve idealistlerden oluşan çok güçlü bir ekip kurar, partiyi hem liderlikle hem de ekiple yönetir, memleketin dertlerine de bu zihniyetle eğilir, çözüm üretir.

Bunu yapabilecek kapasitesi var, ama irade ortaya koyabilecek mi, UBP’de köprü başlarını tutan rantçı tayfasını devre dışı bırakabilecek mi, bunu da göreceğiz…

………………………………..

Gelelim “bizim” hükümete…

Daha bir seneyi bile doldurmadan, o hep eleştirdiğimiz statükocu, rantçı, partizancı zihniyetten zerre kadar farkları olmadığını bir güzel ispatladılar.

Kısacası, al birini vur ötekine…

Bu saatten sonra, özellikle de TDP, CTP ve HP partizanlıkta en az DP ve UBP kadar “kötü” olmadıklarını kimseye anlatamazlar, ama birşeyi pekala da anlatabilirler…Memleketi UBP’den daha kötü yönettikleri konusunda bir iddiaları varsa, herkes kendilerine hak verecektir…

Evet, malesef ki, en büyük kusuru cevizcinin çuvalından oynayarak habure vatandaş yapmak olan UBP bugün mumla aranır oldu…

Devletin ve halkın düpedüz iflas ettiği bir düzende, dünyanın hiçbir yerinde görülmedik bir şekilde,  hala bu hükümet hayvancıya, tarımcıya, otelciye, kumarhaneciye, bilmem neye teşvik veriyor, rant çarklarını döndürüyor…

On senenin sekizinin kurak geçtiği bir memlekette çiftçi sözde tarla eker, yağmur yağmadı, ürün çıkmadı diye zarar ziyan alır, teşvik alır…

Kimin cebinden kesilen vergilerle!!! Elbette bizim, halkın cebinden…

Hayvancı sütü devlete devlete satar, döner devletten sattığı sütü bir lira eksiğine geri alır, litre başına bir lira cebine havadan girer, günde devlete bin litre süt satsa, haybeden bin lira adamın cebine sübvansiye olarak döner, oturduğu yerde krallık süre…

Kimin cebinden kesilen vergilerle!!! Elbette bizim, halkın cebinden…

Otelci, kumarhaneci teşvik alır, elektriği de indirimli kullanır, elektriğin indirimi halkın cebine bindirilir, aldığı teşvik de halkın cebinden kesilen vergilerden karşılanır…

Bu kesimlerin avantalarının kesilme tehlikesi ortaya çıkınca, battık bittik diye yaygarayı basarlar, hükümet de anında yelkenleri indirir, avanta ve rant düzeni cebimizden devam eder durur…

Gelen giden hiçbir hükümet bunlara “kısa kes kardeşim, madem zarar ziyan ediyorsun ve zararını da devlete ödettiriyorsun, o zaman bu işi yapma, kendine başka kapı ara, milletin cebinden aldığım vergiyi senin delik kevgirden, dipsiz kuyudan farksız olan işine harcayamam” demedi, diyemedi…

Bunlara teşvik diye verilen rüşvetler devletin okullarına, hastanelerine, trafiğine, kamu düzenine, çevre düzenlemesine ve korunmasına  harcansa bu ülke değil bir defa, elli defa ihya olurdu…

Ama nerde, bir rant düzeni var ve siyasiler göbeklerini buna bağlamışlar bir kere…

Ha, bir de şu var: Bu memleketteki her türlü rezillikten Türkiye’nin gelen giden hükümetlerini sorumlu tutuyoruz ya, artık geçti borun pazarı…

Bunu kimse yutmaz, Türkiye’nin gelen giden hükümetlerinin Kıbrıs’ta bir yığın hatası olmuş olabilir, ancak hatanın büyüğü ve katmerlisi Kıbrıs Türkünün ta kendisindedir…

Bu ülkede ganimet ve rant düzenini Türkiye yaratmadı, Kıbrıs Türkünün ta kendisi, başta UBP, CTP ve DP yarattı…

Bunları eleştiren ve hesap soracağız diye diye, kör topal da olsa iktidar koltuğuna oturan TDP ve HP de en az bunlar kadar sakat ve omurgasız bir zihniyete sahip olduklarını statükonun dümen suyuna girerek ispatladı…

Bu saatten sonra da kimse Kıbrıs Türkünü zerre zırnık adam yerine koymaz,

Zaten Kıbrıs Türkünün mentalitesi değişmedikçe, radikal değişimler yaşanmadıkça, rant ve statükodan vazgeçilmedikçe, çok değil, 10 sene sonra Kıbrıs Türkünün adı bile kalmayacak…

Bunun da tek sorumlusu bugüne kadar bu memleketi yönetenler ve bu şekilde yönetmelerine göz yumanlar olacak…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları