• BIST 9079.97
  • Altın 2324.319
  • Dolar 32.3625
  • Euro 34.9486
  • Lefkoşa 13 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 16 °C
  • Güzelyurt 14 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Dr. Hūseyin Helvacı isyan etti: "Bu işler çocuk oyuncağı değildir"

KKTC'de yayın yapan iki gazetenin, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde solunum cihazı olmaması nedeniyle farklı tarihlerde bilinç kaybı geçiren 2 vatandaşla ilgili yaptıkları haberlere ilişkin bir açıklama da Helvacı'dan geldi.
Dr. Hūseyin Helvacı isyan etti: "Bu işler çocuk oyuncağı değildir"

Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde olay gecesi nöbetçi doktor olarak bulunan ve haberlerde 7 yaşındaki çocuğa tıbbi müdahalede bulunduğu yazılan çocuk doktoru Hüseyin Helvacı yazılı bir açıklamada bulunarak olayın manüpilatif bir şekilde gazete manşetlerinden verilmesinin yanlış olduğunu kaydederek, haberlerde isminin geçmesine rağmen kimsenin kendisini arayıp görüş almadığından yakındı.

Helvacı, yazılan haberleri “hastaneleri ve hekimleri karalanma ve itibarsızlaştırma haberleri” olarak niteleyerek “kafalarına göre yorum yapanlar umarım görürler ki, bu işler çocuk oyuncağı değildir ve insan hayatıyla ilgili bir konuda haber, yorum ya da eleştiri yapmadan önce, bilmek, anlamak ve aklıselim ile hareket etmek gerekir” dedi.

Helvacı acı olan tarafın, sadece, “beyin” ile ilgili tıbbi sorun yaşayan bir hastanın iddia edilen “beyin ölümü” nün hastalığın seyrinden dolayı değil, içi boş ve tamamen dedikodu şeklinde yayılan bir bilgi kirliliğiyle, hastane doktorları ve hemşireleri tarafından yapılan tıbbi hatalardan dolayı olduğunun vurgulanması olmadığını belirterek, esas acı tarafın, 7 yaşında yaşam savaşı veren bir çocuğun ve acılı ailesinin, manipülatif bir şekilde gazete manşetlerinde kullanılması olduğunu vurguladı.

Dr. Hüseyin Helvacı, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Son günlerde gazetelerde yer alan ve tarafımın da bizzat isim verilerek hedef haline getirildiği konuyla ilgili, Başhekimimiz sn. Bülent Dizdarlı’nın bilgisiyle bir cevap yayınlama gereği olmuştur.

Konu bir hastanın yaşam mücadelesi ve tıbbi öyküsüyle ilgili olduğu ve hastaların tıbbi bilgilerinin gizliliği gerekçesiyle, Sağlık Bakanlığı ve Başhekimlik konuya müdahil olmadan şahsi bir açıklama yapmak istemedim.

Ancak görünen o ki, zaten boşuna kuruntu yapmışım çünkü “etik” ve “ahlak” gibi değerlerin en yüksek seviyede olması gereken, sağlık ve basın gibi iki önemli alanda, bu değerler açısından ne yazık ki acınacak bir hale gelmişiz.

Konuyla ilgili söylenecek tabii ki çok şey var. Öncelikle belirtmek isterim ki, haberlerde hastamızın annesinin ağzından anlatılan ve bizim bilgisiz, beceriksiz, umursamaz ve kendini bilmez şekilde çalıştığımız intibası uyandıran nöbette, bizler, acil servisten veya dış merkezlerden gönderilip servise yatırılan veya tedavisi düzenlenip taburcu edilen hastaların dışında,7 tane “yoğun bakım” gerektiren hasta yatırdık ve imkânlarımızın üzerine çıkan 4 hastayı sevk etmek durumunda kaldık. “Deyim yerindeyse”  diye söylemiyorum, gerçek anlamda, su içmeye fırsatımız olmadı. Habere konu olan hastamız da sevk edilen hastalardan birisidir.

Hasta iddia edildiği gibi karın ağrısı ya da kusması olduğu için değil,  tıbbi olarak komadan bir önceki durum olan “stupor” nedeniyle ve beyin enfeksiyonu demek olan “ensefalit” ön tanısıyla gönderilmiştir. Bu durum bizim uydurmamız değildir, hastayı Girne Akçiçek Hastanesi’nden gönderen doktor arkadaşların sevk kağıdında bunlar mevcuttur.

Hastanın değerlendirmesini yaptıktan sonra, kendisi hastanemizde çalışmasa bile bu gibi vakalarda bize her zaman destek olan çocuk nörolojisi uzmanı arkadaşımla telefonla görüştük ve hastanın en olası tanı olan ensefalit açısından yapılması gerekenler planlandı. Hastanın kan tetkikleri alındı, göz hekimi tarafından gözdibi bakısı yapıldı, beyin tomografisi çekilip radyoloji uzmanına yorumlatıldıktan sonra haberlerde “belden su alma” diye geçen lomber ponksiyon (LP) işlemi yapıldı. Bu işlem de haberlerdeki gibi “genel anestezi” ile değil, sedasyon ile küçük müdahale odasında yapıldı, Yani hastaya “narkoz” verilmedi. Bu gibi küçük müdahalelerde kullandığımız ve etki süresi kısa olan “midazolam” ile kilosuna uygun şekilde dozu ayarlanarak yapıldı. Hastaya bu işlemin saat 19,00 sularında yapılmış olması ve hastanın saat 21.30 sularında kötüleşmiş olması göz önüne alındığında, etki süresi yaklaşık 30 dakika olan bu ilacın yan etkisinden dolayı hastanın solunumunun nasıl etkilendiğini, iddia edenlerin açıklamasını bekliyorum.

Hastaya bu işlem yapılıp tetkikler için gönderildikten sonra, olası ensefalit etkeni olabilecek etkenlere karşı geniş etkili tedavi başlanmıştır.

Hasta yukarıda da belirttiğim gibi işlemden 20 dakika sonra değil, 2,5 saat sonra kötüleşmiş ve bu süre içinde mönitorize edilip yaşamsal bulguları izlenerek takip edilmiştir. Hatta bu süre zarfında yanında bulunan annesi bize hastanın gözünü açtığını, sorulanlara cevap vermeye başladığını ve damaryolunu çıkarmaya çalıştığını söylemiş, teşekkür etmiştir.

Hasta kötüleştiği sırada ben yenidoğan yoğun bakımda başka bir hastanın yanındaydım. Serviste görevli hemşire arkadaşımın acil çağırmasıyla hastanın yanına hemen gittiğimde diğer hemşiremizin hastaya balon maske ile solunum desteği uyguladığını gördüm. Hastanın yaklaşık bir dakika kadar süren konvülziyon yani havale geçirdiğini ve sonrasında kustuğunu ve morardığını öğrendim. Hasta süratle aspire edilip solunum desteği uygulanırken nöbetçi anestezi uzmanı çağırıldı ve hasta entübe edildi, yani solunum yoluna uygun bir hortum takıldı. Haberlerde geçen, malzeme bulamadığımız ve doğru düzgün müdahale edemediğimiz kısım da kusmakta olan ve solunumu sıkıntılı bir hastanın güvenli bir şekilde havayolunu açma çabamızdır.

Hasta sonrasında anestezi yoğun bakımdan temin edilen solunum cihazına bağlandı. Hastanın kalp atımlarının hiç durmadığını ve işlem sonrasında alınan, kan gazı, yani basit bir tabirle kanda oksijenlenmeyi gösteren tetkikinin normal saptandığını özellikle belirtmek isterim. Yani hasta beyin ölümüne neden olabilecek şekilde oksijensiz kesinlikle bırakılmadı. Hayati bulgularının stabilleşmesi sonrasında da hasta şu anda tedavisinin devam ettiği merkeze yoğun bakım şartlarının daha uygun olması sebebiyle sevk edildi.

Hastamıza, hastanemizde kaldığı süre içindeki uygulanan tıbbi işlemler ve durum “kısaltılmış olarak” bunlardır. Çoğu teknik şeyler olan bu bilgileri, bilerek uzunca yazdım, çünkü hastanelerin ve hekimlerin karalanma ve itibarsızlaştırılma haberlerini keyifle okuyup, kafalarına göre yorum yapanlar umarım görürler ki, bu işler çocuk oyuncağı değildir ve insan hayatıyla ilgili bir konuda haber, yorum ya da eleştiri yapmadan önce, bilmek, anlamak ve aklıselim ile hareket etmek gerekir.

Konuyla ilgili olarak, adım bu kadar geçtiği halde, hiçbir kurum, kuruluş veya kişiden, bilgi almak ya da soru sormak amaçlı, tarafıma hiç kimsenin ulaşma çabasına dahi girmediğini de belirtmek isterim.

Acı olan taraf, sadece, “beyin” ile ilgili tıbbi sorun yaşayan bir hastanın iddia edilen “beyin ölümü” nün hastalığın seyrinden dolayı değil, içi boş ve tamamen dedikodu şeklinde yayılan bir bilgi kirliliğiyle, tarafımızdan yapılan tıbbi hatalardan dolayı olduğunun vurgulanması değildir. Esas acı taraf, 7 yaşında yaşam savaşı veren bir çocuğun ve acılı ailesinin, manipülatif bir şekilde gazete manşetlerinde kullanılmasıdır.

En büyük yargılayıcı vicdandır. Kendimi en ağır bir şekilde orada yargıladıktan sonra vicdanım tamamen rahat olarak bunları yazabiliyorum. Umarım ki bu yargılayıcıdan, konunun içinde olan, doğrudan ya da dolaylı olarak adı geçen herkes geçebilsin. İnsan hakkı yemenin ve vicdan azabının ağırlığını kimsenin yaşamasını istemem.

Son olarak belirtmek isterim ki, hastalarıyla ilgilenen, bilgili ve yetenekli hekimleri özel hastanelere alıp, bilgisiz, beceriksiz, ne yaptığını bilmeyen hekimleri kamu hastanelerine doldurmuyorlar. Hepimiz yıllarca aynı okullarda okuduk, özelde ve kamuda çalıştık, yine çalışmaya devam edeceğiz. Ne yazık ki yapılan haberler sonucu böyle saçma ve traji-komik bir algı oluşuyor. Devlet hastanelerinde birtakım sıkıntılar olduğu doğrudur, yapılması gereken herkesin içinde bulunduğu sağlıksız kafa yapısını düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışması yerine sürekli bir fırsat yaratıp bel altı vurarak daha da zarar vermek olduğu sürece de bu değişmeyecek. Hastanelere hepimiz bir zaman ve bir şekilde, ne kadar istemesek de  ihtiyaç duyduk, duyuyoruz ve duyacağız. Bilin istedim.

Saygılarımla.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler