• BIST 9530.47
  • Altın 2473.305
  • Dolar 32.4969
  • Euro 34.7695
  • Lefkoşa 17 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 25 °C
  • Güzelyurt 18 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 16 °C

Gerçeklerle yüzleşme… (1)

Arif Alasya

Crans Montana’da yürütülen görüşmeleri Kıbrıs Türk halkı ciddi bir beklenti içinde izlemektedir. Bir tarafdan çözüm isteyenler yeni bir hayat ve uluslararası elde edcekleri haklar için çözümü desteklerken, bir tarafdan da Büyükelçi Kanbay’ın yazdığı gibi bu düzenden nemalananlar çözümsüzlük için dua etmektedirler.

Kıbrıs sorunu ikişnci dünya savaşınkan sonra Osmanlı topraklarının bölüşümü sürecinde İngilterenin Yunanistan’a verdiği söz ile 1950’li yıllarad başlar

İngilizlerin böl ve yönet anlayışı çerçevesinde o yıllara kadar Kıbrıs diye bir konusu olmayan Türkiye adadaki Türk cemaati tarafından yalvararak ve de en son İngiliz’in Londra konferansında Türkiye’yi taraf ilan etmesi ile mesele meseleye taraf olarak dâhil edilir. O taraihe kadar birlikte Kıbrıslı kimliği ile yaşayan halkı İngiliz’in bu marifeti ile milliyetçilik üzerinden ikiye bölüp çeşitli entrikalar ile birbirine düşman kılınırlar. Örneğin EOKA adı altında adanın Yunanistan’a bağlanması için ile savaşan Kıbrıslı Rumların karşısına İngiliz Komanda ve Oksilyari polis olarak istihdam ettiği Türk geçlerini ön safa sürerek iki toplum arasındaki kin ve nefret tohumlarınıın yeşermesini sağlar.

1960 yılı bir dönüm noktasıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşması ile Yunanistan ve Türkiye Kıbrıs üzerindeki haklarını Garanti anlaşması ile perçimlerken. İngiltere kendi egemen üslerini sağlamıştır. Belirli haklar ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin fazla yaşamayacağı da Makarios’un anlaşmayı imzlarken söylediği sözlerde saklıdır. Nitekim yıllar sonra Makarios’a bu anlaşmayı hangi şartlarda imzalattıkları da açıklanacaktır.

21 Aralık 1963’e gelindiğinde artık ada üzerinde ciddi biçimde Özellikle Türkiye ve Yunanistan’ın çıkarları ön plandadır. Adada çatışan taraflar Kıbrıslı çıkar sağlayan taraflar ise Türkiye, Yunanistan ve İngiliz’dir.

Türkiye adadaki varlığını perçimlemek ve adadaki Türk yönetimini ele geçirmek adına BM’nin 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 168 sayılı kararı imzalayarak adadaki Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığını onaylamıştır. Adına BM askerlerinişn adada konuçlanması için dense de gerçek sebep bu olmamıştır. Çünkü aradan geçen 53 yıl BM askerlerinin adadaki görev süresi uzatılmışsa da barışa ve çözüme hiçbir katkısı olmamış hep gözlemci durumunda kalmıştır.

İşte bu tarihden sonra adada kendi egemen üslerini alıp kenara çekilen İngiltere’nin dışında hep iki garantör ülke Türkiye ve Yunanistan ada üzerinde kendi çıkarlarını sağlamışlardır.

Yunanistan Avrupa’ya yaklaşarak Avrupanın Türkiye ile olan uzlaşmazlıklarının oylamasında hep Avrupa tarafında kalarak AB üyeliği ile onurlandırılmış. İhtilal sonrası NATO’dan ihraç edilen Yunanistan Türkiye’nin onayı ile yine NATO’ya alınmış. AB üyeliğini kullanarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Tek taraflı AB üyesi olmasını sağlamıştır. Yani Yunanistan Kıbrısı hep kendi çıkarları için kullanmıştır. Hatta ekonomik krize girdiğinde Kıbrıslı Rumlara ait Paraları da kendi hanesine yazarak batırmıştır. Şimdiki görüşme sürecinde ise yeni menfaatlarının peşindedir.

Türkiye açısından baktığımızda da Kıbrıs sorununun her evresinde kendi çıkarlarını öne koyarak ilerlemiştir. BM’de, AB’de Kıbrıs konusunda alınan her kararın altında Türkiye’nin imzası vardır. Yunanistan’ın yalnız olarak AB’ye girmesini Türkiye Onlar ortak biz Pazar olamayız gerekçesi ile kendisine sunulan üyelik anlaşmasını reddetmiştir. Yıllar sonra AB’ye girme sürecinde ‘’Gümrük birliği anlaşmasına’’karşı Kıbrıs Cumhuriyetinin tek taraflı AB üyesi olabilmesine yeşikl ışık yakmştır. Sonra AB’den görüşme tarihi alamasına karşılık Annan Planına Evet demiştir.

Bütün bunların paralelinde 1974 sonrası Anayasal düzeni sağlamak için geldiği adada Anayasal düzeni değil Kıbrıs Cumhuriyetinden farklı Federal bir Cumhuriyet için bir evrilme gerçekleştirmiştir.

Bu arada adanın kuzeyinde tamamıyle kendi kontrolunda olan bölgede mutlak hâkimiyet kurmuştur. Adanın Kuzeyine nufusun neredeyse 2-3 katı nufus göndermiş, gönderdiği nufusu mülk sahibi yapmış, Kuzeydeki sermaye yapısını kendi leyhine çevirmiş ve ekonomiyi tamamen elinde tutmaktadır. Yeraltı ve yer üstü kaynakları artık tamamen Türkiye’nin kontrolundadır. Kıbrıs Türk’ünün artık milli diyebileceği hiçbir varlığı yoktur. Balık tutacağı tum malzeme elinden alınmış ve besleme durumuna getirimiş bir Kıbrslı Türk halkı vardır artık.

Bütün bunlar olurken en önemlisi sadece Türkiye’nin ekonomik paketlerine evet diyecek Hükümetler iş başına gelebilmektedir. Söyleyecekleri bir hayır onların oralardan gitmesi anlamı taşımaktadır. Bu sistem o kadar güzel çalışmakta ki giden memnun gelen memnundur. Avantadan para kazanan kitle her dönem artmakta ve partileri da bu yolda her geçen gün büyümektedir

(Gelinen nokta, Crans Montana’daki görüşmeler ve sonuç düşüncelerim Cuma günkü yazımda)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları