• BIST 9712.95
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • Lefkoşa 36 °C
  • Mağusa 34 °C
  • Girne 34 °C
  • Güzelyurt 35 °C
  • İskele 34 °C
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 27 °C

Milyonları pençesi altına alan hastalık: Anksiyete bozukluğu

Son yıllarda çok yaygın olarak görülen anksiyete bozukluğu tedavi edilmediğinde zamanla günlük hayatın aksamasına neden oluyor
Milyonları pençesi altına alan hastalık: Anksiyete bozukluğu

Her telefon çalışında, her ambulans sesinde aklınıza ilk olarak olumsuz düşünceler üşüşüyorsa, kaygı düzeyiniz yüksek demektir. Anksiyete bozukluğu olarak adlandırılan bu durumun çok sık görüldüğünü belirten Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Cavid Guliyev, bu sorunun çok ciddiye alınmadığını ancak uzun süreli olduğunda fiziksel sağlığa bile zarar verdiğini belirtiyor.

HEP EN KÖTÜ SONUCU MU DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Kaygı yaşamın normal bir parçası olmakla birlikte günlük yaşam içinde birçok konuyla ilgili olarak ortaya çıkabiliyor. Yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insan için dönem dönem kaygı kaynağı olabiliyor. Ancak çoğunlukla sorunlarla baş etmemizi sağlayan kaygı bazı kişiler için hayatı olumsuz yönde etkiliyor. Psikiyatrist Uzm. Dr. Cavid Guliyev; “ biz bu durumu yaygın anksiyete bozukluğu olarak tanımlıyoruz. Bu kişilerde “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu” ortaya çıkar. Bu endişe öyle bir noktaya gelir ki kişi aşırı endişelendiğinin farkına varmakla birlikte çoğu zaman bunu denetleyemez. Hep en kötü sonucu düşünür ve günlük yaşamlarını sürdüremez boyuta gelirler. Örneğin; sürekli yakınlarının başına bir şey geleceği korkusunu yaşarlar, çocuğu sokakta oynuyorsa sürekli çocuğuna bir şey olacağını düşünür endişelenir, ambulansın geçişinde “çevremdekilere mi bir şey oldu” diye endişelenir. Sürekli panik durumu vardır” dedi.

KALITSAL DA OLABİLİR

Yapılan araştırmalara göre yaygın anksiyete bozukluğunun görülme sıklığı yüzde 5 ila 6 oranında. Türkiye nüfusuna baktığımızda bu 5 milyona yakın kişinin yaygın anksiyete bozukluğundan etkilendiğini gösteriyor. Guliyev; “yaygın anksiyete bozukluğunun gelişiminde çevresel faktörlerin neden olduğu stres baş sıradadır. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan aşırı stres durumu ki bunu en fazla sınav sonuçlarını beklerken görmekteyiz. Aşırı stres altındaki dönemlerde anksiyete bozukluğunda alevlenmeler ortaya çıkar. Hastalığın bir başka nedeni de kalıtsal etkenlerdir. Beyin nörokimyasındaki değişiklikler, örneğin serotonin miktarının azalması gibi etkiler de hastalığın şiddetini belirliyor” dedi.

ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN FİZİKSEL BELİRTİLERİ NELER?

Yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar genellikle hastalıklarının bu olduğunu bilmiyorlar. Çünkü çoğunlukla fiziksel belirtiler yaşıyorlar. Guliyev; “Kaygı düzeyinin artmasıyla birlikte yorgunluk, gerginlik, kas ağrıları, baş ağrıları, mide ağrıları baş gösteriyor. Hastalar da doğal olarak fiziksel bir sorun olduğunu düşünüp önce psikiyatri dışı hekimlere başvuruyorlar. Araştırmalar sonrasında hasta psikiyatriye yönlendirildiğinde çoğunlukla aylar geçmiş oluyor” dedi.

ANKSİYETE BOZUKLUĞU TEDAVİSİ NASILDIR?

Yaygın anksiyete bozukluğunun mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu vurgulayan Psikiyatri Uzmanı Dr. Cavid Guliyev; “tedavi edildiğinde hastalıktan kurtulmak, kaygı düzeyi normal şekilde hayatı sürdürmek mümkün oluyor. Ancak hastalar bir şekilde tedaviden bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaçtığında anskiyete bozukluğu depresyona neden oluyor. Tedavi olmayan yaygın anksiyete bozukluğu hastalarının nerdeyse yarısında depresyon gelişiyor” dedi.

Genellikle hastaların 5-6 yıl sonra tedaviye geldiğini belirten Guliyev; “bize başvurulduğunda ilaç ve psikoterapi tedavisini birlikte uyguluyoruz. Araştırmalara göre bu tedavilerden herhangi biri tek başına uygulandığında tam iyileşme sağlanamayabiliyor bu yüzden ilaç artı psikoterapi uygulaması tercih ediliyor ve bu şekilde tedavide de yüz güldürücü sonuçlar elde ediliyor. Hastalığın şiddetine göre 8 ila 12 aylık süreçler içinde tedavi tamamlanıyor. Burada önemli olan “iyileştim” diyerek tedaviyi yarıda bırakmamak. Çünkü hastaların çoğu tedavinin yarısına gelmeden “nasıl olsa iyileştim” diyerek tedaviyi yarıda bırakıyor, bu kez de hastalık tekrarlayabiliyor. Ancak tedaviyi sonuna kadar sürdürenler normal yaşantılarına devam ediyor” dedi.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler