• BIST 9566.84
  • Altın 2489.382
  • Dolar 32.5352
  • Euro 34.862
  • Lefkoşa 21 °C
  • Mağusa 25 °C
  • Girne 23 °C
  • Güzelyurt 21 °C
  • İskele 25 °C
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 20 °C

New York olmayacak duaya amin demek mi?

Taner ULUTAŞ

Cumhurbaşkanı Akıncı, olmayacak duaya amin denilemeyeceğini bile bile New York’a gitti. Ondan bir gün önce, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’da, New York’a giderek, oralarda, TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile birde görüşme yaptı. Sonrasında Çavuşoğlu’nun, BM koridorunda bir gazeteci ile konuştuğu sırada tesadüfen oradan geçen Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis ile tartıştığını öğrendik. Hristodoulidis’in, müzakerelerin, Birleşmiş Milletler kararları esasında, sadece iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon hedefiyle Crans Montana’da kaldığı noktadan devam etmesi gerektiğini belirtmesine, Mevlut Çavuşoğlu’nun, iki bölgeli federasyon tezine sıcak bakmadığı ve iki devletli bir çözüme odaklandığı gözlemlendi.

Şimdi eğri oturalım ama doğru konuşalım. Tamam, Kıbrıs’ta, herhangi bir çözüme Türkiye olmadan varılmaz bunu anladık bu bir. Türkiye’nin, Kıbrıs’ın stratejik önemi nedeni ile kendi haklarını ve güvenliğini korumak için kılı kırk yararak önce ben diyerek pazarlığa dahil olacağı da çok bilinmeyenli bir denklem değil buda iki. Peki Türkiye ne istiyor diye sorsak? Cevap verecek olanların yüzde doksan dokuzunun, bugüne kadar yapılan konuşmalara bakarak, ‘Türkiye iki devletli’ bir çözüm ister diyeceklerine bende yüzde yüz eminim. Bu nedenle New York’taki görüşmelerden bir sonuç çıkacağına inanmıyorum. Bir başka deyişle olmayacak duaya ben amin demem.

Peki iki devletli bir çözüm olabilirmi konusuna iki pencereden bakalım.  Varsayalım ki iki devlet modeli masaya yatırıldı. Birincisi Anastasiadis’in, KKTC’nin veya adı Kıbrıs Türk Devleti olması muhtemel devletinin tanınmasını, kendi halkına nasıl kabul ettirecek derseniz bu mümkün değil derim. İkincisi, bugüne kadar Mülkiyet ve toprak ile ilgili federasyon tezi konusunda belli yere gelindi. Varsayalım İki devlet AB çatısı altında buluştu. Peki sen AB çatısı altındaki diğer devletin vatandaşına, yani Rum’a bak arkadaş, sen benim hüküm sürdüğüm topraklara gelemezsin. Burada yerleşemezsin diyemeyeceksin. Halbuki Federasyonda toprak ve mülkiyet şartlara bağlanarak ona göre hareket edilir. Kısıtlamalar getirilebilir. Yani toprağını ve nüfusunu ona göre şekillendirebilirsin.   

Peki diyelimki, İki devletli çözüm oldu. Bugün yaşanmakta olan, bir gecede Hükümet bozma, hükümet kurma işi bitecek mi? Yoksa daha da büyüyerek devam etmeyecek mi? Ne bileyim, kurulan devlette Kalkınma Bankası, Merkez Bankası, hatta tütün fabrikasının idaresi  bizde mi olacak? Bir zamanlar GKK komutanın, bu Kıbrıslı polis adaylarını, polis okulundan dışarı atın ve yerlerine bunları alın demeyecek mi? Hükümetin kurulduğu gece, saat 22.00’de elçiliğe bakanların ismi yazılı bir liste ile gidilip, başka bir liste ile çıkılması değişecek mi?

Tufan Erhürman veya Ersin Tatar’a seni desteklerim. Kazanırsın, ama benim sözümden çıkmayacaksın. Yoksa koltuk NOS olur durumları ortadan kalkacak mı? Yoksa süre gelen durum katmerlenerek devam mı edecek? Kısacası, iki ayrı devlet kurulduğunda şimdiki alt birim görüntüsü ortadan kalkmayacak hatta daha beteri yaşanacak kanaatindeyim.

Bakın bu halk çözüm istiyor. Çözümün modelleri tartışılır. O model halka sunulur. Halk tamam derse yürürlüğe girer. Çözümsüzlük sonrasında, ekonomimiz dibe vurdu. Gençlerimiz geleceklerini göç yollarında arıyor. Böylesi bir kısır döngünün devam etmemesi gerek. Kıbrıs Türk halkının haklarını koruyacak, bir çözüm modeline evet. 50 yıldır iki bölgeli iki kesimli federasyon görüşülüyor. Bu konuda oldukça fazla yol alındı. Tabiki burada Türkiye’nin hakları da korunması gerek. Ama, Rum, hitro- karbondan, sana %30 veririm derken, hak haksa, Türkiye’nin bizlere, size ancak %1 veririm dememesi gerek.

Çözüm, BM parametrelerine göre BM çatısı altında olmalı. Unutmayın, bizi ve Türkiye’yi rahatlatan Mal Tazmin Komisyonu, Uluslararası toplum ile görüşülerek kuruldu. Onu bile birileri, sırf bu kısır döngü devam etsin diye Anayasa Mahkemesine başvurarak önlemeye çalışmıştı.  Galli güven yaratıcı önlem dizisi, zamanında kabul edilmiş olsaydı, 1994’den sonra ne ulaşım sıkıntısı yaşayacak, nede 1990 yılında olanca haşmeti ile üzerimize çöken Aban kararları sonrasında ekonomimiz dibe vurmayacaktı. Maraş açılacak, bölge ekonomik refaha kavuşacaktı. Ekonomide ambargo olmayacak ve süregelen bu kısır döngü de birilerinin lehine işlemeyip, halkta zarar görmeyecekti.

Anastasiadis zamana oynuyor tamam. Zaman da Lehine çalışıyor o da tamam. Ama bizde sönmekte olan bir ateşi, üfleyerek yeniden alevlendirmemeliyiz. Uçu açık yerine belli zaman verip bu işe nokta koymalıyız. Anastasiadis KKTC’nin tanınmasını halkına anlatamayacağı çerçevesinden hareketle BM’nin ön gördüğü parametreler çerçevesinde çözümü zorlamalıyız. Haaa  buna rağmen Anastasiadis yine işi yokuşa sürerse, Maraş’ı açamalı ve ona Hanya’nın Girit’te Konya’nın da Türkiye’de olduğunu göstertmeliyiz. Çünkü bir 20 yıl daha Maraş’ın bekleme durumu kabul edilmez.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları