Baflılar'ın dayanışma gecesi

Hatice İNTAÇ

  Zaman, her gün dünyada, özellikle de Türkiye’de gelişen nahoş olaylarla yeni bir yıla doğru akıp gidiyor. Gerçi son yıllarda dünyanın, iklimlerin bir evrim geçirdiği gerçek de; o yine de her şekilde dengesini korumaya devam ediyor. Ne yazık ki dev güçlerin güdümünde olanlar her gün olumsuz yöndeki eylemleri ile bu dengeyi biraz daha bozarak dünyayı yaşanmaz hale getiriyorlar.Nereye doğru gidiyoruz?.. Yeni bir dünya savaşının arifesinde miyiz diye düşünmeden edemiyor insan. Bu küçücük coğrafyada biz de savaşlar yaşadık. O zamanları yaşayanlar veya yaşayanlardan  dinleyenler olarak aradan geçen uzun yıllara rağmen onların etkisini hâlâ üstümüzden atamadık. Şimdilerde Türkiye’de, dünyada yaşanan akıl almaz, vahşet boyutundaki olaylar bana hep o günleri hatırlatıyor. Özellikle de doğup büyüdüğüm yer olan Baf Kasabasını ve oranın insanını. 1963 Aralığında her şeyden habersiz;  savaşın ne olduğunu bilmeyecek, anlamayacak yaşlarda iken bir akşamüstü gelen bir haberle büyüklerimizin telâşından anlamıştım kötü bir şeyler olduğunu. Evimiz bahçeler içinde Türk ve Rum mahallelerinin ortasında bir yerdeydi. Tenha bir mahalle sayılırdı “Aşağı Bahçeler” denilen o yer. Komşular toplanmış hararetli, endişeli konuşuyorlardı. Ayni gece hepimiz mahalleyi terk ettik ve sabah olunca evlerimize dönmek ümidiyle Türk mahallesindeki yakınlarımızın evlerinde geçirdik geceyi. Ama ne yazık ki bir daha dönemedik. Göçmenlik serüvenimiz o zaman başladı ve hâlâ da bitmedi. Evlerimizi terk etmek zorunda kalmış, yıllarca tek odalı göçmen evlerinde yaşamış, eğitimimizi derme çatma barakalarda tamamlamıştık. Sadece bizim değil, Türk olsun, rum olsun Kıbrıs halkının hayatı bu tarihle birlikte değişmişti. O yıllarda sıkıntılarımız sadece evlerimizi terk etmek değildi. Yiyecek sıkıntısı vardı. Suyumuz bile yoktu. Hastanemiz, doktorumuz yoktu. Küçük bir sağlık ocağı oluşturulmuştu ama orada zaman zaman doktorlarımız bile yoktu. Dönüşümlü veya gönüllü gelenlerse yaralananlara, hastalara yetecek sayıda değildi. Baf kasabası adanın en uzak yeri olduğundan doktorlar oraya gelmek istemiyorlardı. Tüm adada 1963 te çatışmalar devam etti ama 1964 Mart’ı Baflıların belleğine çok acı bir hatıra olarak kazınan bir gün oldu. Kurşunların başımızın üstünden geçtiği, Rumların tanklarla Türk mahallelerine girdiği ve hoparlörlerle teslim olun köpekler diye bağırdığı o günler belleğimize izleri hâlâ silinmeyen o kadar derin harflerle yazıldı ki onları hatırlamak ve yazmak istemiyorum. Yine de rahmetli babacığımın ve ailemizin o kara gününü yazmak ihtiyacı duyuyorum. 9 Martta kolunu ve gözünü kaybetmesine sebep olan bir havan mermisiyle yaralanmıştı babam. Sağlıklı, sosyal, hayat dolu, nüktedan, hazırcevap bir insanın bu durumu kabullenmesi zordu ama o yine de “evlatlarıma, gençlere bir şey olacağına bana olsun” deyip kendini teselli etmesini ve başına gelenleri sindirmesini bilecek kadar vicdana ve güçlü bir iradeye ve empati duygusuna sahipti. Eğitimli ve kültürlü bir kişiydi babam. Medrese (üniversite) bitirmiş Kıbrıs’ın sayılı insanlarındandı. Kendisine teklif edilen memuriyetleri “ben kimsenin emrine girmem, kimseye de emir vermem” anlayışıyla hep reddetmiş, babadan kalma bahçesinde belki zor şartlarda ama özgürce çalışmayı yeğlemiş ve altı evlât yetiştirmiş biriydi. Sosyaldi, insanlarla iletişimi yüksek düzeydeydi. Şiirleriyle, hazır cevaplığı ile nükteleriyle, deyişleriyle Baf halkının dilinde ve hatırasında yer verdiği; yaşam dünyasında örnek bir insan olarak nitelediği biriydi. Ölümünün üstünden kırk yıl geçmesine rağmen yeni nesillerin bile dilinde dolanan sözlerinin, deyişlerinin unutulmaması onun değerinin göstergesidir. Evet!..  Baf halkı olarak biz çok zaruret çektik. Ama birbirimize tutunmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, dostluğu, vefayı öğrendik o zor yıllarda. Bu yüzdendir ki adanın; hatta dünyanın hangi bölgesine savrulmuş olursak olalım karşılaştığımız zaman aradan bunca uzun zaman geçmemiş gibi yine en samimi duygularla sarılıyoruz birbirimize. En yüce değerlerden biri olan vefamızla kaybettiklerimizi anıyoruz; onları hatıralarımızda baş tacı yapıyor, ruhlarını şad ediyoruz. Gerek bir Akdeniz ülkesinde yaşamaktan, gerekse yaşanan savaşların müşterek kaderini paylaşmaktan dolayı, hangi bölgeli olursa olsun ada halkı esasen bu erdemlere sahiptir. Her insanın da kendi doğup büyüdüğü yerleri ve oranın insanlarını yüceltmesi doğaldır. Tıpkı benin de Baf’la ve Baf’lılığımla övündüğüm gibi… Geçmiş Cumartesi akşamı Baflıların düzenlediği bir gecede söz konusu bu bağlılık ve dayanışma bir kez daha kanıtlanmış oldu. İnanıyorum ki bu hep devam edecek. Ben Baflı olmakla gurur duyuyorum ve Baflı olmanın gerçekten bir ayrıcalık olduğuna inanıyorum. Söz konusu o güzel gecede Bafın sosyal ve kültürel yaşamına yaptığı katkılardan dolayı rahmetli babam Hasan Molla Osman adına  verilen plâkete ayrıca teşekkür ediyorum.