“Bir taykacık” yine geldi aklıma…

Ediz TUNCEL

Rauf Denktaş kurmayı planladıkları Rauf Denktaş Üniversitesi ve Rauf Denktaş Vakfı’na verilen 200 dönümlük arazi ile ilgili tüm taleplerini geri çektiklerini sosyal medyadaki hesabından açıkladı ya, okurken hem kendi kendini düşürdüğü hale güldüm, hem de biraz hüzünlendim…

Rahmetli Denktaş günahlarıyla sevaplarıyla bu dünyadan göçtü, ardında da, tam da ABD-İngiliz-NATO emperyalizminin hedeflerine hizmet eden ayrılmış, bölünmüş bir ülke, sorunları kansere dönüşmüş bir ülke bıraktı…

Ancak, Denktaş’ın bölmek ve Türkiye’ye bağlamak için özel çaba sarfettiği bu sorunlu ülkenin somut ve tarihsel bir gerçeğinin de var olduğu, yine Denktaş’ın çabaları sayesinde kabul edildi…

Denktaş’ın özel çabaları sayesinde Rumların işlerine geldiğinde “biz Heleniz, Kıbrıs Helendir” ve  “Kıbrıs’da sadece Kıbrıslılar var, Türk veya Rum yoktur” lafazanlığı da özellikle 74 sonrasında duvara tosladı ve bu ada üzerinde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar olmak üzere iki halkın var olduğu kabul edildi!

Ancak torunu Rauf Denktaş’ın iddia ettiği gibi Denktaş ailesi bu uğurda bir bedel ödemedi, ödediyse de en hafifinden ödedi…

Kıbrıs sorunu denen lanet olası sorunda esas bedel ödeyen taraf Kıbrıs Türkü oldu…

Rahmetli Denktaş’ın bilerek ya da bilmeyerek, ki bilmeyerek olması da kuvvetle ihtimaldir, giriştiği kavgada tarafında olan Kıbrıs Türkü, Türkiye’nin çıkarlarını da ön plana çıkararak, komşusuyla kavgaya tutuştu ve kendini vahşetin ve dehşetin tam ortasında buldu…

Soğuk savaş döneminde Doğu ve Batı arasındaki emperyalizm çatışmasında harcanan halklardan biri oldu Kıbrıs Türkü…

O emperyalizm anlayışı, sırası geldiğinde Denktaş’ı da alaşağı edecek zemini hazırladı ve Dentaş, aslında Kıbrıs Türk halkının ayaklanmasıyla 50 yıllık iktidarını kaybetti…

Rauf Dentaş bir siyasi partiden siyaset yapmaya soyunmuştur ama siyaset yapacağım darken yaptığını yüzüne gözüne bulaştırmaktadır…

Bugün hamaset siyasetini kimse takmaz artık…

Hele biz, benim gibiler hiç mi hiç takmaz, hamaset yapacak olanlara yürü de ense traşını görelim der!

Kıbrıs Türkü emperyalist güçlerin hedefleri doğrultusunda  önce Rumlarla arasını bozdu, 74’den sonra ise, yine Denktaş iktidarı döneminde, kendi arasında bölündü, parçalandı, kutuplara ayrıldı, maddi ve manevi olmak üzere tüm değerleri yerle bir oldu, o gün bugündür bir türlü de bütünleşemedi, hala daha da parçalanmaya devam ediyor, iç barışını bir türlü bulamıyor, bu kafayla bulamayacak da…

Bugünse, bu parçalanmanın odağında olan sorunlar arasında zirve yapan isim Denktaş ismi!

Alın da bozdurun!

Diğer taraftan, idealist amaçlar doğrultusunda kaliteli bir üniversite kurmak, kurulacak üniversiteye de Denktaş ismini vermek yanlış mı!

Elbette ki değil, üstelik bir hak da!

Ancak ve ancak, 200 dönümlük kıyak arazi konusunda ortaya çıkan tepkilere önce “nolmuş yani” modunda tepki vermek, köşeye sıkışınca da “vatan, millet, sakarya” edebiyatına sarılmak, tepkileri  ailevi değerlere saldırı olarak görmek ve bunun üzerinden demagoji yapmaya çalışmak, köhnemiş bir siyasetin kokuşmuş mirasının son kalan kırıntılarından başka birşey değildir…

Rahmetli Rauf Denktaş’ın adıyla iş yapmayı da bırakın bir kenara!

Rauf Denktaş’ın adı günahlarıyla, sevaplarıyla, isteyerek ya da istemeyerek var olmasında önemli rol oynadığı Kıbrıs Türk halkı ile tarihe yazılmıştır.

Nokta!

Gerisi palavradır, hamasettir.

Sn. Serdar Denktaş’a gelince,  Sn. Serdar Denktaş, diyor ki “babam bu ülkede 50 yıl, ben 27 sene siyaset yaptım, falan filan vesaire vesaire…”

Peki, özellikle son 27 yılda ne oldu Sn. Denktaş?

Son 27 yılda bu ülkedeki kokuşmuşluk, peşkeş düzeni, ayakçı siyaseti, rant düzeni son mu buldu!

Elinizdeki her türlü imkana rağmen, iktidar koltuklarına defalarca oturmanıza rağmen, bütün bu rezilliklerin son bulması için bir rol model mi oldunuz?

Bütün bu rezilliklere son vereceğinize dair halka bir güven mi verdiniz?

Güven verdiniz de halk size taptı mı!

Yoksa,  en sonunda, UBP’nin, CTP’nin ve DP’nin iktidarları döneminde,  sizin de doğrudan rol aldığınız bu gidişatta,  giderek kokuşan bu rezil düzenden en sonunda siz de nasibinizi mi aldınız!

Eğer 27 yıllık siyaset hayatınızda gerçekten başarılı olsaydınız, bu halk sizin devlet kaynaklarını kendi keyfinize göre kullanmanızı beklemez, size kendi öz kaynaklarından bir kaynak yaratır, ve “gel buraya babanın adını yaşatacak, Kıbrıs’ın en kaliteli üniversitesi olacak üniversiteyi kur…” derdi…

Dahası, rahmetli Denktaş’ın anıt mezarının yapılması için devletin kaynak üretmesini beklemez, bu ülkenin kurum ve kuruluşları, ve keza, halkı elini cebine atar, en alasından bir anıt mezarı rahmetli Denktaş’a yaptırırdı…

Ama kimse kılını kıpırdatmadı!

Oğul ve torun Denktaş olarak kendi ayağınıza kurşun sıkmadan önce,  rahmetli Denktaş’ın adına üniversite kurmadan önce, sadece bu konuda olsun kendi kendinize neden diye sordunuz mu hiç!

Sorsaydınız eğer, kendi elinizle bana verdiğiniz, “al da bir göz at, senin görüşlerini mutlaka isterim” dediğiniz o “Bir taykacık” kitapcığındaki hedeflerden sapmasaydınız, kurşunu da kendi ayaklarınıza herhalde sıkmazdınız!

Dost acı söyler, ama yeri geldiğinde de söylemelidir…

Yazık oldu, hem de çok yazık oldu…

Bu rezalet, sadece ve sadece fırsatçılara, arkadan vurmaya ve ayak altına sabun atmaya meraklı olanlara, kendi yedikleri haltları örtbas etmeye meraklı olanlara, haksızlıktan kendine hak payı çıkarmaya meraklı olanlara yaradı…

Ne yazık ki, kokuşmuş maddi ve manevi değerlerimizin bizi getirdiği nokta bu…

Artık kızamıyorum bile…

Allah bizi affetsin, çocuklarımıza olsun acısın.