Bir ülke batıyor, bir millet batıyor...

Ediz TUNCEL

Ne acıdır ki Atatürk’ün kurduğu ve sınırlı imkanlarıyla kurulurken bile dünyanın süper devletlerini dize getiren, kurulduğu tarihten çok değil, on sene sonra dünyanın gıpta ile baktığı bir devlet haline gelen, yirmi sene sonra ürettiği ürünleri dünyaya pazarlayan, tarım ürünlerinin en az yarısını ihraç eden, elde ettiği gelirle sanayi ürünleri, makineler alan, kendi makinelerini üretmeye başlayan, parasının değeri doları ikiye katlayan Türkiye bugün resmen maddi ve manevi olarak batmış durumda...

Peki neden?

Özellikle son 15 yıl içinde tüm milli değerlerini sıcak para için sattığı, korumadığı için...

Mevcut borçları daha uzun vadeli başka borçlar alarak ödediği ve sonradan edindiği borçların ödeme zamanı geldiğinde elinde avcunda hiçbir şey kalmadığı için...

Son kırk yılda PKK ile mücadele adı altında 1 trilyon dolardan fazla para harcandığı ve aptallığın daniskası yapılarak ABD’nin Ortadoğu bölgesinde çevirdiği kanlı entrikalara alet olunduğu, sırf bu yüzden korkunç maddi ve manevi kayıplara uğrandığı için...

Son 20 yılda her şeyiyle ve her şekilde kokuşmuş din simsarlığı tavan yaptığı, bu kokuşmuşluğun başını çeken cemaatler, tarikatlar, aşiretler Türkiye’de sokağı ele geçirdiği, halk ve her türlü sektör üzerinde baskı kurduğu, ülkenin kaynaklarını kendi çıkarları için sömürdükleri ve buna göz yumulduğu için...

Atatürk’ün partisi CHP’nin kendini halktan soyutlayan, meydanı din simsarlarının eline bırakan, Türkiye’nin aydın insanlarını da tarifsiz bir hayal kırıklığına uğratan yüreksiz, cibiliyetsiz, basiretsiz bir omurgasızlar sürüsü tarafında yönetildiği için...

Devlet bilimsel yöntemlerle değil, inanç ve vicdan sömürüsü üzerine kurulan bir düzenle yönetildiği için...

ABD 100 sene önce Wilson prensipleri ile yapamadığını bugün yapmayı kafasına koyduğu ve Türkiye’yi bölmeden durmayacağı için...

Üretim yerle bir olduğu, ölçüsüz, hesapsız kitapsız tüketim ise tavan yaptığı için...

Ve herşeyden ve hepsinden önemlisi, damadın kaynanaya kaydığı, baldızın damada sarktığı, kayınpederin gelinin bacak arasında hayal alemlerine daldığı, gecekondu kızının holding patronuyla platonik aşklar yaşadığı, tatminsiz ve doyumsuz yaşayan manyakların elde silah kadınları öldürdüğü, dövdüğü, her türlü şiddeti uyguladığı,  (biraz kaba bir tabir olacak ama...) kuduz köpek gibi havlamanın erkeklik sayıldığı, kabadayılığın marifet sayıldığı, her türlü sapıklığın ve sapkınlığın hiç çekinmeden ifşa edildiği, halkın ahlak anlayışını yerle bir eden  abuk subuk tv dizileriyle, programlarıyla,  ve keza din sömürüsünün tavan yaptığı bir ortamda hurafelerle kafası örümcek yuvası haline gelen vatandaşın (genç yaşlı farketmez) sözde dindar ama herşeye ve herkese karşı kindar bir kimliğe büründüğü,  çevresinde dönen entrikaları göremeyecek kadar akıl tutulmasına, dumura uğradığı için...

Böylesi bir ortamda Türkiye’nin tüm maddi ve manevi değerleriyle birlikte batmış olması değil, batmamış olması anormal olurdu...

Değil Türkiye, dünyanın en gelişmiş ülkesi ve toplumu bile böylesi bir yozlaşma sürecine dayanamazdı, çökerdi.

1950’li yıllarda Avrupa henüz savaşın etkisini üzerinden atamamışken Türkiye dimdik ayaktaydı, ürettiğinin nerdeyse üçte ikisini ihraç ediyordu, en fakir köylüsü bile borçlu değildi, harçlı değildi.

Maddi ve manevi değerlere sahip çıkılıyordu, insanı dindardı ama kindar değildi, din maneviyat demekti, rant demek değildi, aydını entel dantel türünden değildi, yobazı saklanacak delik arardı, tıpkı Fetoş gibi...

Neyse, film bitti artık, tarih tekerrür ediyor ve bir devrin yıkılışına, bir ülkenin devrilişine, bin yıldır yaşadığı topraklarda gerek iç gerek dış mihrakların entrikalarıyla kamplara bölünen, bin yılda yaşadıklarından bir türlü ders almayıp da bir ulus bilinci geliştiremeyen bir halkın hem maddi hem de manevi değerlerinin tükenişine şahit oluyoruz...

......................

Gelelim bize, Kıbrıslı Türklere...

Bir türlü adam olamadık, insan olamadık gitti...

Bu laf ağır mı kaçar!!!

Kaçarsa kaçsın, manzara ortada, mal ortada...

İnsan olabilseydik bu küçücük ülkenin böylesine akıl almaz bir pislik yuvasına dönüşmesine izin vermezdik, ülkenin mafyanın cirit oynattığı bir yer haline gelmesine seyirci kalmazdık...

İnsan olabilseydik bu ülkede kerhane, kumarhane, uyuşturucu patronlarının sinsi sinsi imparatorluk kurmasına, devleti ve siyasileri esir almasına izin vermezdik...

İnsan olabilseydik Meclis’in Hababam Sınıfı’na dönüşmesine, rüşvet paralarının havada uçuşmasına izin vermezdik, ahlaksızdan, rantçıdan, rüşvetçiden, çakaldan, hırsızdan hesap sorardık...

İnsan olabilseydik, çocuklarımızın, gençlerimizin uyuşturucu, alkol bataklığına düşmesine seyirci kalmazdık...

İnsan olabilseydik, üretmeden yaşanmayacağını, taşıma suyuyla değirmen taşını döndürülmeyeceğini çoktan anlardık...

İnsan olabilseydik, hem Türkiye’deki gelen rantçı faşiste, hem de güneydeki kanlı faşiste karşı aynı tavrı takınırdık, yok birbirinizden farkınız deme cesaretini gösterirdik...

İnsan olabilseydik, hesap soracağımız yerde hesap sorulacak hale gelmezdik...

İnsan olabilseydik, tüm maddi ve manevi değerlerimizi peşkeş çekmez, çekilmesine göz yummaz, ganimetten gözümüz dönmezdi...

Hazıra, beleşe, ganimete alıştık diye her cebimiz dara girdiğinde Ankara kapılarında dilenmezdik...

Daha sayayım mı!!!

........................

Hükümet bugün ağlama duvarına dönmüş durumda, ekonomik kriz varmış da çıkmazdaymışız!!!

Hade yahu, çevirin da kebap yanmasın...

Bu ülkeye yerden gökten para yağar, sen devlet ol da bu parayı kontrol altına al, vergilendir...

Başla kumarhanelerden, elde ettikleri haybeden gelirinin yüzde seksenini vergi diye al,” taş attınız da eliniz mi yoruldu, durduk yerde havadan para geliyor, madem bu ülkede para kazanıyorsunuz, size bu imkanı veren bu ülkenin herşeyine de katkınız olacak” de...

Kumarhane kazançlarını anlık takip edecek bir online sistem kur, kontrolünü mali polise ve Maliye Bakanlığı’nda kuracağın özel bir birime ver, mali polisi güçlendir, mali polis ve Maliye Bakanlığı’nın müfettişleri kumarhanelerde 24 saat kamp kursun, her kuruşu kontrol altında tutsun, gündelik kazancın üzerinden gündelik vergi uygula, kasana doldur...

Şikayet edeni de kapı dışarı et.

Vergi kaçıran işadamcıklarının vergilerini adam gibi topla, bunun için de bugüne kadar uyguladığın abuk subuk vergi sistemini kaldır, yerine adam gibi bir vergi sistemi getir, kazançları takip altına al, para trafiğini takip altına al, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi al, zarar eden kurumları ve zarar getiren uygulamaları ortadan kaldır, ya da gerekli tedbiri alarak düzelt,  sosyal devlet ol, hukuk devleti ol...

Hükümetsen cesaretini topla, bunları yap, rant sisteminin tekerine çomağı sok, ülkene ve kaynaklarına sahip çık, Ankara kapılarında para dilenme...

Devletsen eğer, kimliğine sahip çık, Rum ile bir anlaşma için masada otururken kendini adam yerine koydurt, Rum seni adam yerine koymuyor diye ağlayıp sızlama...

Devletsen eğer, devletin koltuklarına partizanca adam yerleştirmekten vazgeç, liyakata ve niteliğe göre adam yerleştir, devleti bilimsel yöntemlerle yönetmeye başla...

Çok mu zor bunlar? Hayır değil...

Peki zor olan ne?

Zor olan cesaret sahibi olmak, omurgayı doğrultabilmek...

Rant uğruna iki büklüm durmaya öylesine alışmışız ki omurga diye birşey kalmamış...