Bu gidişatı gidişat değil!...

Hatice İNTAÇ

“Ey can, kimseye hak ettiğinden fazla değer verme

Ya onu kaybedersin, ya da kendini mahvedersin”
 

Ağustos ne zaman geldi, ne zaman gitti… Sıcağına ve getirdiği olumsuzluklara rağmen farkına vardırmadan bitti. Eylül’de buluverdik aniden kendimizi. Takvim olarak Eylül Sonbaharın başlangıcı diye bilinir ama biz hâlâ yazı yaşıyoruz. Eski Eylüller de böyle miydi diye düşünüyorum da gayrı ihtiyari, Ahmet Haşim’in Eylül şiiri geliyor aklıma. Hani o, “ Günler kısaldı, Kanlıca’ nın ihtiyarları, bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları…” diye başlayanını. Galiba eskiden daha farklıydı Eylüller. Ayların en güzellerindendiler. Hatta en romantiklerinden..  Havalar serinlerdi, hafif meltemler okşardı yüzleri, dağıtırdı saçları. Yapraklar düşerdi sarı, kızıl..  Yazın kavurucu sıcağından sonra doğayla birlikte canlandırır, yeniden duygulara kavuştururdu gönülleri. İlham perileri gittikleri yerlerden dönerlerdi. Eylül’de. Şiirler, şarkılar dökülürdü dudaklardan. Ya şimdi!.  Bu Sonbahar Sonbahar değil.  Eylül, sarı sıcak bir Temmuzdan hiç farklı değil. Mevsimler de değişti, tıpkı insanlar gibi. Dünyanın gidişatı gidişat değil!.

İklimler değişti, barış beklerken savaşlar başladı, düzen değişti, dünya bozuldu. Ya insanlar?.. En çok da onlar.. Erdemlerin canı cehenneme yollanırken; yalan, riya, hainlik, haksızlık, vefasızlık, zalimlik sefa geldi, hoş geldi.

Yukarıdaki sözler Mevlâna’ya ait. Ne de güzel söylemiş… Gerçekten de kimseye olduğundan fazla değer ve anlam yüklememek gerekiyor. Çünkü özünde kusurlu olan bir insanı ne kadar yüceltseniz, değerli olduğuna inandırmaya çalışsanız, fark ettirmeden eğitip bir yere getirdiğinize inansanız da o, belli bir noktada gerçek özüne döner, aslına rücu eder. Bilgi, sabır ve özveri ile eğitim bir noktaya kadar başarılı olabilir böyleleri için. Tam da başardığınızı; bir insanı kendine ve topluma kazandırdığınızı düşünüp içten içe kendinizi kutlamaya hazırlanırken bir de bakarsınız ki bütün emekleriniz boşa gitmiş…

*****

Her insan kendine olan yolculuğunda, tevazu, sevgi, saygı ve empati ile ilerlediği takdirde kendine      olan saygısı ortaya çıkar. Kendine saygısı olmayandan sevgi ve saygı beklemek zaten mümkün değildir. Böyle insanların davranışlarından etkilenmek ancak kısa süreli olabilir. Bazıları, silik, özgüvensiz kişiliklerini kapatmak için adeta bir savaş verirler. Kendileriyle olan savaşları bazen öyle büyür ki, onları gereksiz ve zararlı ideolojilere kadar götürebilir. Bu tip insanlar günden güne duygularını da yitirirler. Oysa duygusuzluk insanın başına gelebilecek en büyük felâkettir. Kaybolan duyguları yeniden kazanabilmekse bir inanca ve felsefeye sahip olmakla mümkündür ki onlar bundan da yoksundurlar. Şunu bilmek gerekir ki;  dünyadaki canlıların en değerlisi insansa, insanın en değerli olanı da, doğru bir inanç doğrultusunda iradesi ve aklı ile iyiyi, doğruyu, güzeli seçebilen, fikirleriyle barışık olan, doğruluktan şaşmayanıdır.

Toplumsal bir varlık olan insan, elbette ki diğer insanlarla hep iletişim halinde olacaktır. Sosyal hayatın en temel gereği de zaten budur. Arkadaşlık ve dostluk da bu temel gereklerdendir. Gerçek dostluklar ölümsüzdür. Ancak herkesle dost olmak, dostluk kurmak ve bu dostluğu sürdürmek mümkün değildir. Gerçek dostluk bencillikten uzaktır, dürüstlüktür, saygıdır, sözünde durmaktır, güvenilirliktir, karşılıksız yardımdır, iyi ve kötü günleri paylaşmaktır. Fakat ne acıdır ki bu nitelikteki dostluklar artık rafa kaldırılmıştır. Günümüz dünyasında dostluklar, ne yazık ki menfaat ilişkisinden başka bir şey değildir. Küçücük bir çıkar uğruna dostluklar bir pula satılabilmektedir.

Asıl üzücü olansa, dostların birbirine ihanetidir. Arkadan hançerlenmek ne kadar acı vericiyse dostun ihaneti de o kadar acı vericidir. Bu yüzden dost seçerken çok dikkatli olmak gerekir.  Bazen yanılırız dost seçerken. Sahte dostları gerçek dost sanırız. Onların, ileride bazı zaaflarımızla bizi vuracaklarını düşünmeden, olduğumuz gibi görünmekte bir sakınca görmeyiz. Gün gelir bu sahte dostlar bizi tam da o noktadan vurmaya çalışırlar. Bu yüzden dostluk kurarken seçici olmalı ve her şeyin insanın kişiliğinde gizli olduğunun bilincinde olmalı insan. Yine de varoluşumuz, iyi kötü her şeyi deneyimlemek ve öylece olgunlaşmak esasına dayandığına göre yanılgılarımızla da kendimizi kabul etmemiz gerekiyor. Mühim olan ayni hataları tekrarlamamaktır.