Daü’lü Gençlerden Ne Öğrendim?

Barış BAŞEL

Gençleri yönlendirmeden, önlerine fırsat koymadan ve seçme özgürlüğü tanımadan sadece eleştirenleri  anlamak gerçekten zor.  Sistemin ihtiyaç duyduğu insan tipi olarak sorgulamayan,  itaat eden ve korku ile sindirilmiş kişilik özellikleri çerçevesinde bir gelişim hedeflendiği için üyesi olduğu toplumun sorunlarına yabancılaştırılmış, yalnızlaştırılmış, sürekli borçlandırılan  bireylerin  oluşturduğu insan yığınları yaratılıyor.  Sürekli olarak telkin edilen “Sizden bir şey olmaz”  “Ne anlarsınız?” “Gene başımıza neler açacaksınız?” yaklaşımı ile kendilerini gerçekleştirmelerine ne kadar  büyük bir engel oluşturduğunun farkında bile değil çoğumuz. Hele ki saygı görmek için saygı göstermeniz gerektiği gerçeğini unutup öğretmen veya anne-baba olmanın sağladığı bir statü olarak ya da yaşa dayalı otorite duygusunun ardına saklanırsanız bu çok kolaydır. İlköğretim çağından itibaren sadece akademik beceriler ve rekabet duygusu üzerine kurulmuş, sosyal yaşam becerilerinin yok sayıldığı bir eğitim sistemi ile boy attıkları her yaş için eleğin deliklerini genişleterek başarılı olamayanı aşağı düşürdüğümüz ve bireysel faklılıkları yok sayarak yetiştirdiğimizi sandığımız gençler onları acımasızca eleştiren yetişkinlere inat yeni dünya düzenine ve yaşama  hazırlanıyorlar. Hatta engel olmaya çalışanlar olsa da onlar kendi çağlarında sevmeyi, sevilmeyi hazmetmeyi öğrenmeye devam ediyorlar. Tıpkı geçmişte bizim gençlik dönemimizde yaptığımız gibi. Engelli haklarının yok sayıldığı, şiddetin ve mağdurlarının görmezden gelindiği, yoksul veya korunmaya muhtaç çocukların sayısının her geçen gün arttığı, çoğumuz banka hesaplarımızı kontrol ederek mutlu olurken kan transferi bekleyenlerin kendi kan grubunun bulunup bulunmadığı kaygısı ile kan bankası önünde kaygı ile beklemesinin normal kabul edildiği günümüz koşullarında sağlığına kavuşmayı bekleyenlere can veren öğrencilerin yaşlılara,  kanser hastalarına ve diğer tüm dezavantajlı kesimlere, mutluluk göz yaşları ile uzattıkları sevgi eline şahit olduğumuz güzel bir dönem oldu. Doğu Akdeniz Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Merkezi çatısı altında dönem içerisinde öğrenciler gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk  projeleri ile hepimize çok büyük bir ders verdiler aslında. Yetişmiş insan gücünü bile sınava sokarak işe yerleştiren diğerlerine de bir sonraki seçim yatırımını bekleyeceksiniz, atamanız yine yapılamadı döngüsüne sahip bir sistem içerisinde işsiz aşsız kalabilen bu gençler hep eğitimcilerden bir şey öğrencek değiller, eğer eğitimciler olanak   verirse onlar da gençlerden çok şey öğrenebilirler. İşin açıkçası fırsat vermeden eleştirdiğimiz, yaşamdaki başarıyı akademik becerilerle ve ders notları ile ölçtüğümüz duygusal ihtiyaçlarından öte yarış atı gibi yaşama koştuğumuz bu çocukların insani duygularını pek yok edememişiz. Büyük balığın küçük balığı yuttuğu her durumu normalize eden, yok etmenin kültür haline dönüştürüldüğü, sevgisizliğin yaşamı cehenneme çevirdiği, bencilliğin bir yaşam biçimi haline geldiği günümüzde bizleri umutlandırdıkları daha da önemlisi “paylaşım” duygusunun hala var olduğunu gösterdikleri için ben kendi adıma bu dönem DAÜ’lü gençlerden çok şey öğrendim.