“Din” kavramının yeni dünya düzeninde bitişi ve bir avukatın vurguları

Ediz TUNCEL

Dünya düzenini düzenleyen ve her düzeni kendi keyfine göre “düzen” ÜST AKIL bir taşla değil bir kuş, sayısız kuş vurmayı becerdi ve önümüzdeki 10, bilemediniz 20 yılda tüm dünya düzeni baştan sona değişecek hale getirdi.

Son 30 yılda yaşanan ve kapitalizmle emperyalizmin odağında olduğu  savaşlar bugün bir biyolojik savaşın da eklenmesiyle doruğa ulaştı.

Amerika’nın önce Yeşil Kuşak projesi, sonra da onun uzantısı olarak Büyük Ortadoğu projesi tam anlamıyla başarıya ulaştı.

Yeşil Kuşak ve BOP projeleriyle enerji kaynaklarının sahibi olan, sosyo-kültürel açıdan da modern veya ılımlı İslam ülkeleri pozisyonunda olan tüm ülkeler önce din sömürüsünün pençesine düşürüldü, dindar, kindar ve karacahilin en dibinde olan nesiller yaratıldı, sonra da bu ülkelerin kaynakları emperyalistler tarafından dibine kadar sömürüldü ve halen de sömürülmeye devam ediyor.

Bu süreçte yaratılan El-Kaide, El-Nusra, Taliban, IŞİD gibi kudurmuş, sapık, kana susamış insan müsveddelerinden yaratılan ve İslam’ı fanatiklerin ve sapıkların uhdesinde gösteren terör örgütleri de İslamiyeti ve Müslümanları dünyaya kana susamış sapıklar sürüsü olarak gösterdi…

İşin ilginç tarafı, bu sapıklar sürüsü kendi dindaşlarını katlederken Müslüman ülkelerin kimi sessizce seyretti, kimi de bunları onayladı.

Böylece 2010’lu yıllarda BOP’un bir parçası olarak başlayan ve adına Arap Baharı denen rezillikler ve vahşet süreci sonunda ortaya çıkan manzara şuydu; Müslümanlar kana susamış, sapık fanatiklerdir ve insanlığa karşı büyük bir tehdittirler.

Bu süreçte, Hristiyan aleminin ileri gelenlerinden de yapılan vahşete karşı tek bir eleştiri gelmedi, gelmezdi de zaten…

Çünkü bu vahşetin zeminini hazırlayanlar, Müslüman toplumları kılıktan kılığa sokan politikaları üretenler onlardı.

Kudurmuş Müslüman müsveddeleri din kardeşlerini katlederken ÜST AKIL’ın medyası da dünyaya sürekli olarak bu sapıkların yaptıklarını anlatıyordu, Müslümanları şeytanlaştırıyordu…

Günün sonunda, teknolojiyle tanışan, herbirinin elinde kendinden milyon kez daha akıllı cep telefonu olan yeni nesil bir Müslüman ahali de yetişmeye başladı.

Bu yeni nesil Müslüman gençlik artık elinin altındaki teknoloji sayesinde dünyada olup bitenlerden daha kolay haberdar oluyor, dünyanın tüm nimetlerini görüyor ve daha kolay, daha özgür, daha refah bir yaşam istiyor.

Ve şunu da artık daha net şekilde görüyorlar; yeni nesil Müslümanların karşısında duran en büyük sorun ve engel, din sömürüsünden kendilerine akıl almaz rantlar sağlayıp, bulundukları ülkelerin ve toplumların ensesinde boza pişiren, ellerinde tuttukları gücü de kaybetmemek için her türlü kötülüğü yapmaya hazır ve nazır, gündüz görünüşte emperyalizm ve kapitalizmle kavga edergen gece hırsızlığa beraber çıkan dindar ve kindar din bezirganlarıdır.

İşte dünyayı yöneten ÜST AKIL, artık son kullanım tarihi gelen dindar ve kindar din bezirganlarının iktidarına son vermek için teknolojiye alıştırdığı ve kendilerini yaşamaya mahkum edildikleri düzenden daha güzel bir düzenin de mevcut olduğuna inandırdığı yeni nesil Müslümanları kullanarak yok edecek…

İşte Korona virüscüğü, sadece dünyanın tıkanan ekonomik dengelerini değiştirmek için değil, sosyo-kültürel dengelerini değiştirmek için de peydahlandı.

Dünya genelinde milyonlarca cami kapatıldı, dini siyasi ve ekonomik rant çarklarına alet edendindar ve kindar nesil kuyruğunu kıstırıp deliklerine kaçtı, palavraları hiç işe yaramadı, onlar da dahil olmak üzere, tüm insanlık “bilimden” medet ummaya başladı, öyle ki, bazı durumlarda Tanrı’nın adı bile unutuldu, unutturuldu.

Kısacası, sapık fanatiklerden oluşan Müslüman terör örgütleri  dünyaya Müslümanlığın bir vahşet dini olduğunu gösterirken, koronacık da sapkın dini inançların ve temsilcilerinin aslında beş para etmez birer hurafeler olduğunu gösterdi.

Dünyayı yöneten ÜST AKIL’ın temsilcileri bir tek Tanrı tanırlar, o da PARA ve sağladığı güçtür.

PAPA bile onlar için bir anlam ifade etmez, Hristiyanlığın liderliği de onların elinde ve kucağındadır.

O kadar ki, koronadan dolayı herkesin deliklerine çekildiği Vatikan sokaklarında Papa’nın koronadan korunmak için yaptığı dua gösterisi tam bir soytarılığa dönüşmüştü.

Yani ÜST AKIL, sadece Müslümanlığı yerle bir etmekle kalmadı, Hristiyanlığın binlerce yıllık din temsilcisinin iktidarını da istediği oranda itibarsızlaştırdı.

Bugün, arkadan gelen yeni nesil Müslümanlar, artık dünyayı yöneten ÜST AKIL’ın çizdiği rotada tıpış tıpış gitmeye hazır ve nazırdırlar.

Yeni dünya düzenini ÜST AKIL’ın istediği şekilde dizayn etmek üzere yetiştirilen ve eğitilen Hristiyan genç nesiller ise dinsel fanatizden çok uzaktırlar, çünkü hiçbir hal ve şartta dindar ve kindar Hristiyanların etkisi altında kalmalarına izin verilmemiştir.

Kısacası, Amerika ve kapitalizmle emperyalizmin politikalarını belirleyen ÜST AKIL, Yeşil Kuşak projesinin bir benzerinin Hristiyan dünyasında da uygulanmasına izin vermemiştir.

Sonuçta, bugün Müslümanların kullandığı tüm teknolojiler, bindikleri arabalar, kullandıkları elektrik, internet, tıbbi teknolojiler, eğitim teknolojileri, bilgisayarlar, vesaire, Hristiyanlar tarafından yaratılmıştır.

Müslüman dünyası, sadece tüketici ve kendilerini yöneten ve sömürenlerin hamalı konumundadır.

Hristiyan dünyasını da her bakımdan yöneten ve kontrol eden ÜST AKIL, eğer isterse, saniyeler içinde tüm Müslüman dünyasını her bakımdan çöktürür, yok eder, bitirir, tüketir.

Virüs konusunda yeni normale hazır olun diye uyarıyorlar ya, siz virüsü mirüsü boşverin, seneye adı bile kalmaz, siz esas bildiğiniz dünya düzeninin tümden yıkılışına, getireceği acılara ve kötülüklere,  ve yeniden yapılırken duyulacak sancılara hazır olun.

Din sömürüsünden rant elde eden kindar dindarlar ve yeni nesil Müslümanlar arasında yaşanacak çatışmalar da cabası olacak…

 

……………………….

Kapıların karantinasız açılması ve cevabını hiç öğrenmememiz temenni edilen soru üzerine…

1 Temmuz 2020 tarihinde ülkemize karantinasız girişlerin başlayacak olması hiç şüphesiz ki yurttaşlarımızın, KKTC Anayasası madde 14(1) 15 (1) ve 16 (1) tahtında güvence altına alınmış olan, huzur ve güven içerisinde yaşama haklarını da hayatta kalabilme haklarını da tehdit edeceğe benzemektedir.

Şöyle ki ciddi bir Covid-19 (SARS-Cov-2) salgını ile lâyıkı ile mücadele edebilmek için yeterli sayıda hastane yatağına, yoğun bakım hemşiresine ve ciddi sayıda ventilatöre, hastaları işbu ventilatörlere bağlayabilecek anestezist uzman hekimlere, ciddi sayıda test kitine ve remdesivir tipi antiviral ilaçlara ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.

Ülkemizde ise (tüm periferi hastaneleri dahil) yaklaşık 800 hastane yatağına, yalnızca 110 ventilatöre, parmakla sayılabilecek kadar az anestezist uzman hekime, 110 ventilatöre dahi yetmeyecek kadar az yoğun bakım hemşiresine, 0 tablet Remdesivir’e, yalnızca 100 tablet Favipiravir’e, yalnızca 4,000 PCR test kitine ve PCR testlerini çalışabilecek sınırlı sayıda laboranta sahip olduğumuz tarafıma ulaşan bilgiler arasındadır. Umarım ki bu bilgiler doğru değildirler.

Eğer ki gelen bu bilgiler doğru ise; bir çok insanımızın, belki de teşhis dahi alamadan, bir yoğun bakım ünitesinden ve hatta hayat kurtaran anti-viral ilaçlardan yoksun bir biçimde sonsuzluğa göçebileceği anlaşılmaktadır.

Buna paralel olarak, karantinasız girişler sonucunda ülkemizdeki vaka sayısının binleri bulabileceği, bu durumda da tüm hastanelerimizin (yani ada çapı yaklaşık 800 hasta yatağının) dolarak covid-19 dışındaki yakınmaları olan hastalarımızın da hastanelerimize başvuramamasına ve hayatını kaybetmesine sebep olabileceği de anlaşılmaktadır.

Diğer bir deyişle, şu an hem ciddi  sayıda (1000 vaka gibi) covid-19 hastasına hem de diğer acil yakınmalar ile (kalp krizi, felç, yaralanma vb.) hastanelerimize ayni anda başvuracak olan yurttaşlarımıza cevap veremeyecek bir sağlık alt yapımızın var olduğu anlaşılmaktadır.

Eğer durum gerçekten de yukarıda anlaşılanlardaki gibi ise, daha sağlık alt yapımız bile güçlendirilmeden, dünyada covid-19 salgını tüm hızı ile devam ederken, kapılarımızı karantinasız bir biçimde açmak bir tedbirsizlik veya en azından ağır ihmal teşkil etmeyen aceleci bir eylem olarak mı değer kazanacaktır?

Ülkemizde uygulanmakta olan Fasıl 154 Ceza Yasası Md 210 (1) tahtında ise tedbirsizlik veya ağır ihmal teşkil etmeyen aceleci bir eylem sonucu ölüme sebebiyet vermek suç olarak düzenlenmiştir.

Fasıl 154 Md 210 (1) aynen şöyledir:

Her kim, tedbirsizlik sonucu veya ağır ihmal teşkil etmeyen aceleci veya dikkatsiz bir eylem sonucu istemeden veya kasti olmadan başka birinin ölümüne neden olursa, bir suç işlemiş olur ve mahkumiyeti halinde, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan brüt asgari ücretin 10 (on) katına kadar para cezasına veya 4 (dört) yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilir.

Hal böyleyken, dünyada covid-19 salgını tüm hızı ile devam ederken ve sağlık alt yapımız güçlendirilmeden, kapılarımızı karantinasız bir biçimde dünyaya açtığımız için yaşanabilecek ölümlerden işbu kapıların açılması kararına imza koyanlar Fasıl 154 Ceza Yasası Md 210 (1) tahtında sorumlu mu olacaktırlar?

Eğer ki bu tip ölümler yaşanır ise, bu konu mutlaka mutlaka yüce mahkemelerimizin huzuruna gelecektir diye düşünüyorum. Bu durumda taktir her zaman olduğu gibi yine yüce mahkemelerimizin olacaktır ve yukarıda sormuş olduğumuz soru cevap bulacaktır.

Dilerim ki, dünyada covid-19 salgını tüm hızı ile devam ederken daha sağlık alt yapımız bile güçlendirilmeden kapılarımızı karantinasız bir biçimde dünyaya açtığımız için ülkemizde ölümler yaşanmaz, acılar çekilmez ve böylece yukarıda sormuş olduğumuz sorunun da cevabını asla öğrenmemiz gerekmez.

Av. Orhan Arsal

Barrister-at-Law (Gray’s Inn, London)

LLM, King’s College London (International Financial & Commercial Law)

PgDip, City University of London (Professional Legal Skills)

LLB, The University of Reading