İş stresi ile başa çıkmanın yolları

Stresin, insanın bedensel ve ruhsal dengesini etkilediğine dikkat çeken Psikiyatrist Doç. Dr. Hakan Atalay, giderek hayatı karmaşıklaşan insanın yaşadıklarıyla başa çıkması için eskisinden farklı beceriler geliştirmesi gerektiğini söyledi.

İnsanoğlu, var olduğundan bu yana hayatta kalma çabası içinde stres altında bir yaşam sürüyor. Bir organın çalışma düzeninin aksaması ya da işe giderken trafikte yaşananlar, havanın durumu, ikili ilişkiler strese neden olabiliyor. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Hakan Atalay, iş yerindeki stres kaynağına dikkat çekti: 

"Çalıştığımız yerler de gerek çalışma biçimleri, gerek çalıştığımız mekânlar, gerekse ilişki biçimleriyle giderek daha fazla stres kaynakları oluşturmaktadır. İş yerleri çok daha kalabalık, evlerimize daha uzak, işler ve ilişkiler daha karmaşık. Dolayısıyla, günümüzün insanının bu yeni meydan okumaları tanıması ve bunlarla başa çıkması için kendine özgü yöntemler geliştirmesi beklenir."

STRESİN BİYOLOJİK BELİRTİLERİ GÖRÜLÜYOR

Stresin ya da zorlanmanın biyolojik, psikolojik ya da toplumsal birçok işareti ve sonucu olabileceğini ifade eden Dr. Atalay, "Durumun boyutlarının belirlenmesi ilk adımdır. Biz kişisel olarak stresi günlük hayatta hissettiğimiz yorgunluklar, can sıkıntıları, kaygılar, hatta depresif durumlar, yüksek tansiyon, kalp çarpıntıları, mide-barsak sorunları, hormonal değişmeler gibi bedensel şikâyetler, ilişkilerde tahammülsüzlük, mutsuzluk, çabuk sinirlenme, yalnızlaşma gibi kişiler arası belirtilerle gözlemleyebiliriz. Böyle durumlarda alacağımız önlemleri de çeşitli boyutlarıyla birlikte değerlendirmekte yarar vardır. İlk adım, modern hayatın tüm bu sorunlara yol açabileceğini bilerek hayatımızı baştan itibaren buna uygun olarak düzenlemeye çalışmaktır. Örneğin, sevdiğimizi bir iş seçmek, iş dışındaki hayatımızı ve ilişkilerimizi stres üreten değil dinlendirici alanlar haline getirmek, dünya görüşümüzü zenginleştirmek ve geniş ufuklu bir bakış açısı edinmek bunlar arasında sayılabilir" diye konuştu.

"KENDİNİZİ TANIYIN, HAYATTAN ZEVK ALMAYA ÇALIŞIN”

Psikiyatri Uzmanı, önlemlere rağmen stresin geçmemesi durumunda yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

 "Kaçınılmaz nedenlerle bedensel, ruhsal ve toplumsal olarak zorlanma altında olduğumuzu düşünüyorsak söz konusu alanlara ve kendimize özgü başa çıkma yöntemlerimizi geliştirmemiz, hissedilen zorlanma düzeyini azaltarak ortaya çıkabilecek zararları azaltacak, tersine, hayattan zevk almamızı sağlayacaktır. Örneğin, bedensel olarak kapasitemizi gerçekçi bir şekilde değerlendirmek, her şeyi kendimiz yapmaya çalışmak yerine işleri uygun bir şekilde yönlendirmek, iş dışında kendimize zaman ayırmak, dinlenmek, olabildiğince bedenimizi dinginlikten çıkarmak, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, beslenme ve uyuma düzenimize dikkat etmek; biyolojik dengemizin korunmasında işe yarayabilecek tedbirlerdir. Psikolojik olarak, kendimizi daha iyi tanımak, zihinsel becerilerimizi geliştirmek, hayat boyu merak etmek ve öğrenmek, farklı alanlara ilgi duymak, okumak, el becerilerimizi geliştirmek, farklı kültürleri görmek, olaylara farklı açılardan bakabilme yeteneği edinmek, çabalar hissedilen zorlanmanın azalmasına yol açabilir."

'Nefes terapisti', 'yaşam koçu', 'regresyon terapisti', 'R2ci', 'üfürükçü', 'şifacı', 'biyoenerjici' adıyla ortaya çıkanlara karşı da dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen ve Atalay şunları söyledi: 

“Günümüzde ‘trend’ olan bu yeni tip meslek erbapları, sorunların kaynağını, toplumsal tasarım olarak değil de, bireyin kendi yanlışları, tembelliği, bilgisizliği ve yetersizliği olarak gösterir. Bunlar insanları yüzyıllardır kandırıyor. Mevcut üretim ilişkileri ve modern çalışma biçimi insan doğasına aykırı olduğundan genel çalışma ve örgütlenme biçimi, amacı ve işleyişi değişmedikçe, strese karşı bütün önlemler geçici, ‘idare etme kabilinden’ öneriler olarak kalacaktır. İnsanların doğasına daha uygun, yeryüzünün doğasıyla bütünlük içinde, kar etmeyi değil de birlikte yaşamayı ve üretmeyi temel alan bir çalışma tarzına geçene kadar biz ruh sağlığı uzmanları da böyle ‘idare edici önerilerle idare edeceğiz’ sanırım. Bence bu koşullarda her işyeri, her çalışma biçimi stres üretmeye devam edecektir.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİNİZİ FARKLILAŞTIRIN

Mesleğimizle ilgili her konuda olduğu gibi bu konuda da başa çıkma yolları kişiye özel olmalıdır. Örneğin, saplantılı bir kişi verilen işleri iyi yapmaya çalışır ve yeni işlere itiraz edemediği için sürekli iş yükü altında kalırken, narsisistik bir kişi işin sadece görünen kısımlarıyla ilgilenip çok iş yapıyor gibi bir izlenim yaratabilir. Böyle durumlarda hem yöneticilere, hem de diğer çalışanlara düşen görev, işini yapanları desteklemek, iş yapar görünenleri engellemektir. Saplantılı kişilerin yapması gereken en önemli işlerden biri, fazla gelen iş yükünü kabul etmeyip iş yaptığı için angarya olarak verilen görevleri asıl sahiplerine refere etmeyi öğrenmektir. Sosyal anksiyetesi yüksek olan kişilerin kendi yaptıklarına odaklanmaları ve diğer insanlarla ilişkilerini geliştirme pratikleri yapmaları işe yarayabilir. Bağımlı kişilerin daha çok destekleyici yöneticilerle çalışmaları sağlanabilir.

BEDENİ MUTLAKA DİNLENDİRİN

Genel olarak bedeni ve beyni dinlendirici önlemleri ihmal etmemek gerekir. Örneğin, iyi bir uyku, çalışmaya aralar verme, kısa egzersizler, uygun nefes çalışmaları, oturma biçimine dikkat etme, iş dışında dinlenme/kendini geliştirme alanları yaratma, yürüyüş/gezi, okuma/izleme faaliyetlerini ihmal etmeme, toplumsal ilişkileri sürdürme gibi.

GERÇEKÇİ BEKLENTİLER İÇİNDE OLUN

Beklenti, öfkenin yoğunluğunun artmasına neden olabilir. İşteki durumun gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi ve beklentilerin buna göre ayarlanması, ayrıca başkalarının ruh haline yönelik empati hissinin geliştirilmesi öfke denetimini kolaylaştırabilir ve böylece stres düzeyini düşürebilir. Ayrıca, durumun geniş bir açıdan değerlendirilmesi öfkenin yerine mizahın kullanılmasını sağlayarak beyin ve beden sağlığının korunmasına yardımcı olabilir.”