Malesef durum vahim dostum!!!…

Ediz TUNCEL

Bugünlerde herkesin merakla izlediği, ancak bu mandıra düzeninin insanların üzerine serptiği ölü toprağından olsa gerek, pek de umursamadığı Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması artık pek bir derdim değil…

Derdim, hergün işe gidip gelirken yollarda bir kaza belaya uğramadan eve sağ salim dönebilmek…

Kısa süre önce Ulaştırma Bakanı’na açık mektup olarak yazdığım köşe yazısını, ısrarla “ben çakma bir devletim” mantığıyla sürdüren bu devletin ender sorumluluk sahibi ve değerli bürokratlarından biri olarak gördüğüm ve insan olarak da çok değer verdiğim bir dostum biraz geç okumuş…

Bana sitem etti, “sen de mi Brütüs” imasıyla, bu çakma devlet yollarda güvenlikli seyahat etmemizi sayğlayacak tedbirleri almadığı sürece seyrüsefer ödemeyin çağrımı eleştirdi…

O zaman bird aha yazayım, zaten bu konuyu yazmaktan ve TV programlarında da dile getirmekten dilimde tüy bitti…

Yasaları bir tarafa bırakalım, işin özüne bakalım…Araçların sigortası ve muayenesi bir tamam olmalıdır, bu bir mecburiyet ve sorumluluk meselesidir.

Arızalı aksamı olan bir araçla yola çıkmak, Azrail’in uşaklığını yapmak, felakete davetiye çıkarmaktır.

Sigorta,  bu çakma devletin yollarında bir mecburiyettir.

Ne zaman hangi çukura düşeceğinizi, ya da cebinde uyduruk bir ehliyetle dolaşan hangi beyinsizin gelip de tepenize çıkacağını asla kestiremezsiniz…

Mesele yeterince açık mı Sezar dostum!

Bu çakma devletin eğreti, çukurlarla dolu, bariyersiz  yollarında yeterince güvenliğin var mı, evden çıktığında eve sağ salim döneceğine, uyuşturucu veya alkol etkisi altındaki bir manyağın, veya cebinde çakma bir KKTC ehliyeti taşıyan ama eşşek bile sürmekten aciz bir sorumsuzluk abidesinin tepene çıkmayacağına dair bir güvenliğin, “tabba lamarina” giden bir manyağın bir şeritten diğer şerite uçarak tepene binmeyeceğine dair  bir garantin var mı!!!

YOK!!!

Peki niye devlete seyrüsefer harcı ödüyoruz!!!

Yollar güvenlikli olsun, düzgün yollarda araba sürelim, yollardaki arızalar anında giderilsin, olası tehlikeler bertaraf edilsin,  yollardaki trafik akışı kapalı devre kameralarla 24 saat güvenlik amaçlı takip edilsin, kurallara uymayanlar ve başkalarının canını ve malını tehlikeye atanlar hakkında gereği hemen yapılsın, sürüş ehliyetleri en çağdaş normlarda verilsin, bir kalbur samanı iki eşşeğe pay etmekten aciz olanlarla aklı başında sürüş yapanlar birbirinden ayırt edilsin  diye değil mi!!!

Peki devlet topladığı seyrüsefer harçları ile bütün bunları sağlıyor mu?

Ne gezer, hiç öyle bir derdi olur mu, veya şimdiye kadar oldu mu!!!

Ya da, bir başka boyuttan bakarsak,  yolları bu çakma devlet mi yaptı da bir de seyrüsefer vergisi ister!!!

Türkiye Cumhuriyeti parayı verir, ihaleyi bir şirket alır, o da rantını aldıktan sonra KKTC’deki taşeron bir şirkete işi verir, taşeron da işi en ucuzuna getirmek ve olabildiğince kendine kar payı bırakmak için yaptığı yolu elinin körüne ve körtepesine benzetir, bizim çakma devlet ise işin nasıl yapıldığını gerektiği gibi kontrol etmez, yol bir tamam bitmeden bizim siyasiler ayakları bilmem nerelerine vurarak gider kurdelenin önünde dizilir, gülücükler saçar, yolu açar, bir daha arkalarına bakmadan kaçar, sonra da gider mezarlıkta o yollarda ölenlerin tabutu başında utanmadan gülücükler saçar, başınız sağolsun der, ayak üstü biraz geyik muhabbeti yapar, büyük siyasetçi olarak rol icabı seçmeninin acısını paylaşır, sonra da “ölen ölür, giden gider, kalan sağlar bizimdir” der, gününü gün etmeye devam eder …

Örnek mi!

İşte Lefkoşa-Güzelyurt yolu, dört değerli meslekdaşımızı, birkaç değerli öğrencimizi kaybettiğimiz yol müsveddesi…

Hade bu facialara vesile olan sürücülerin hatası vardı, yolda adam gibi emniyet tedbirleri alınsaydı, gidiş-geliş yönünde bariyerler konulmuş olsaydı, emniyet şeritleri ve acil durumlarda arabaların park edileceği emniyet cepleri yapılmış olsaydı, bu kazaların hiçbiri ölümle sonuçlanmayacaktı…

Ve bu güzergahta kaybettiğimiz diğer insanlar…Memleketin diğer taraflarında kaybedilenleri saymıyorum bile…

En basitinden, iki senede dört tekerlek, iki cant yollardaki çukurlardan dolayı paramparça oldu, üstelik de ana yollar bunlar…

Kaza yapmamamızın tek sebebi, dikkatli sürmemiz ve beklenmedik bir sorunla karşılaştığımızda gerekli tepkiyi zamanında verebilmemizdir…

Şimdi söyle dostum Sezar, işini yarım yaptı, cinayetlere ve facialara sebep  oldu, dünya kadar zarara ziyana sebep oldu diye bu çakma devlete bir de seyrüsefer mi ödememiz lazım!!!

Vazgeç  dostum Sezar, varsın ben Brütüs olmaya devam edeyim, sen de Sezar olmaya devam et, ama sen ve bu soruna köklü bir çözüm getirmek için hiç gaylesi olmayan siyasiler veya yakınları, er ya da geç bu sorunla karşı karşıya geleceksiniz, o zaman dua etmeye bile vaktiniz olmayabilir…

Sen duyarlı bir vatandaşsın, trafik canavarının piyangosu sana çıkarsa, senin için üzülürüm, Allah göstermesin,  ama diğer Sezarların hiçbirine üzülmem, hatta trafik canavarı piyango biletini onlara gönderirse,  beterin beteri olsunlar derim…

Hele de eğreti yollarda şu malum Mersedescikleriyle tepetaklak giderlerse, hiç mi hiç üzülmem…

Bu memleket, çocuğunu trafikte kaybetmiş bir Başbakan da gördü, hatta bu konuda şikayet edenlere önündeki mikrofonun açık olduğunu unutup da “kimse sokağa çıkmazsa bu sorun çözülür, öyle geri zekalılar” diyen siyasetçi de bugün bu memleketin Başbakanı ve trafik konusundaki duyarlılığı da dillere destan!!!…

Malesef durum bu dostum…

Yani, anlayacağın,  bu kadar enayi yerine konduğumuz  yetti artık!!!