Organize suç örgütleri gibi değil de nedir?

Derviş DOĞAN

Eski müsteşar Şahap Aşıkoğlu ülkede mevcut siyasi partileri organize suç örgütlerine benzetti. Böylesi bir tespitin eski bir müsteşar tarafından yapılması oldukça önemli tabi. Belli ki Sayın Aşıkoğlu görev ifa ettiği dönemlerde siyasi partilerin, özellikle iktidar ehlini elinde bulunduran siyasi partilerin devlete nasıl sızdıklarını ve neler yaptıklarını görmüş, geçirmiş bir isimdir. Yoksa halkın genelinde siyasi partilere karşı duyulan güvensizlik hepimizin malumu. Buralarda oluşturulan çıkar gruplarının varlığı elbette biliniyor ve görülüyor. Zira bu menfaat fırsatçılarının yaşamlarına da yansıyor. Nasıl mı? Kendi ve yakınlarının edindikleri servetlerle, yaşam standartlarının yükselmesi ile, kullandıkları otomobillerle, velhasıl açık bir şekilde görülebiliyor. İhale takipçiliği, kamu bankalarından çıkartılan krediler, sektörel teşvik kredileri, sanayi arazileri tahsisi, bunun üzerinden gerçekleştirilen satışı vs. Hatta borçların ertelenmesi, vergi borçlarının silinmesine varıncaya kadar kişilere özel bir çok uygulamanın hayata geçirildiği dönemleri de yaşadık hep birlikte gördük bu ülkede. Yani Sayın Aşıkoğlu’nun ifade ettiklerinin yabancısı değiliz hiç birimiz. Dolayısı ile iktidara ortak olmuş ya da bütünü ile iktidarı elinde bulunduran siyasi partiler içerisinde oluşan çıkar gruplarının devlet imkanlarını kişisel menfaatleri doğrultusunda kullandıkları sır değildir. Hatta bunu gelenek haline getirmişler. Bu bir realite. Denetimsizlik hat safhada. Devletin hiçbir mekanizması denetime tabi değil. Bugüne kadar görevlerini yerine getiremeyen, kötü idare gösteren ve sırf bu nedenle devleti zarara uğrattıkları belgelenen insanlar dahi bu denetimzisliğin bir sonucu olarak hiç bir merciye hesap vermek zorunda kalmamışlardır. Hal böyle olunca iktidar ehline sahip siyasi partilerin de organize suç örgütleri gibi değerlendirilmesi sanırım abartı değil. Zira iktidar olma şansını yakalayan siyasi partiler içerisinde oluşan gruplar hükümetlere de etki eder. Peki bu etki sadece hükümetlerle mi sınırlı kalıyor? Değil elbet. Suç örgütü gibi işlev gören bu unsurların iş çevreleri, medya çevreleri, bürokrat çevreleri gibi son derce önemli kolları da vardır. Kime ne ihalae verilecek, hangi fondan hangi krediler kimlere dağıtılacak, hangi teşvikten kimler yararlanacak, kimden ne hizmeti alınacak gibi iş takipçiliğine varıncaya kadar tamamen maddiyata dayalı kazançların elde edildiği bir çarktır bu. Kimse kusura bakmasın ama cumhuriyet meclisi de bu çarkın dönmesini sağlayan vekillerle doludur. Ha yalnız vekiller mi bu çarkın dönmesini sağlayan. Hayır. Siyasi partilerden yönetilen bürokratlar da var. Güç odaklarından yönlendirilen medya aktörleri de. Kısacası değerli dostlar, eski müsteşar Şahap Aşıkoğlu’nun tespitleri öyle laf ola söylenmiş şeyler değildir. Bire bir yaşanmışlıkları vardır. Gözlemleri vardır. İşte alın güncel bir örneği önünüze koyun. Ombudsman Ercan ile ilgili bir rapor hazırladı. Konu malumunuz olduğu üzere buraya ihalesiz alınan ve 11 miyon 250 bin dolar ödenmesi öngörülen bir hizmetin yasal olup olmadığıydı. Mevzu hala güncelliğini koruyor ve tartışılıyor. Kamuoyu rahatsız. İşte Ombudsman tarafından hazırlanan bu rapor meclise gönderildi. Burada kamu vicdanı adına beklenti ise şuydu; bu iddiaların ki hepsi raporda belgelenmiştir, mecliste de bir soruşturmaya tabi tutulmasıydı. Yani soruşturma açılması. Lakin bunun için bir sayıya ulaşmak lazım 50 sandalyeli cumhuriyet meclisinde. CTP ve UBP soruşturma açılması taraftarı değil. Onlara göre mevzu gereksiz. TDP ise soruşturma açılmasını istiyor ama bunu yapacak güce sahip değil. Bu yüzden DP’den destek istiyor. DP ise temkinli. Yani anlayacağınız bugün yarın Ombudsman raporu da hiçselleştirilecek. Yok hükmünde sayılacak. Nasıl herşey organize değil mi?