Suriye'deki mücadele bir devrimdir

NEVŞEHİR Sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesi ile oluşturulan Suriye'ye Yardım Platformu'nun davetlisi olarak Nevşehir'e gelen Suriye Türkmen Kitlesi Genel Koordinatörü Samir Hafez, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Suriye rejiminin tarih boyunca Türkmenlerin varlığını kabullenemediğini ve hep yok saydığını ancak tarafsız kurumlar tarafından 1 yıl önce yapılan nüfus sayımında Suriye'de 2,5 milyon Türkmen varlığının ortaya çıktığını belirten Hafez, şunları kaydetti: "Bir sene önce serbest bir müessesenin yaptığı sayımla, onlara göre içeriye girmedikleri için Hama'ya, Şam'a giremedikleri için 2,5 milyon denildi. Biz diyoruz ki 3,5 milyon kişiyiz ama Suriye diyor ki 50 bin kişisiniz. Suriye'nin 5 yerinde en fazla Halep'te 1 milyonun üstünde, Humus'ta 800 bin civarında. Lazkiye'de 200-300 bin civarında ayrıca Şam'da da varız. Yalnız Halep'te 252 köy, Lazkiye'de 72 köy var. Bunların hepsi Türkmen, Türkçe konuşur."  "Bu bir kardeş kavgası değil" Türkiye'nin bu süreçte önemli rol oynadığını ancak az da olsa Türk kamuoyunda, "iki taraf da Müslüman biz karışmayalım" görüşünün olduğunu anımsatan Hafez, şöyle devam etti:  "İki taraf da Müslüman demek çok gereksiz bir yorum. Çünkü herkes inanıyor ki bu bir kardeş kavgası değil, birkaç ailenin ayakta durma kavgası. Suriye'deki mücadele bir ayaklanmadan daha fazla devrimdir. Devrimin içinde her ne kadar Sünni Türkmen varsa da Hristiyan da var, Alevi de var... Onlar 'Suriye bizim' diye kanımızı, canımızı her şeyi alıyorlar. Onun için öyle bir yorum çok yanlış bir yorum. Bir kardeş kavgası değil, tamamen birkaç ailenin kavgası. Esed'in babası 30 sene kendisi 10 senedir yönetimde. Kendisine gelen misafirlere çocuklarını göstererek diyormuş ki 'geleceğin başbakanları, cumhurbaşkanları' bunlar olacak.' Bu yüzden Müslümanların kavgası değil, bir ailenin ayakta kalma kavgasıdır." "Türkmenlerden kurtulmak için kasten Türkiye'ye yolluyorlar" Suriye rejimine İran'dan 6 uçak yardım geldiğini savunan Hafez, "Suriye ayakta durmak için 20 milyar dolar hibe aldı. İran'dan, Rusya'dan aldığı silahların sayısı belli değildir. Biz neredeyse sapanla savaşıyoruz" dedi. Suriye'deki Türkmenlerin açlıkla, hastalıkla da mücadele ettiğini, Türkiye'nin kendilerine olan desteğinin devam etmesini istediklerini belirten Hafez, "Biz Türkiye'den istemeyelim de kimden isteyelim. Yemek istiyoruz, gıda istiyoruz, un istiyoruz, ekmek istiyoruz, çadır istiyoruz. Bu Irak'tan gelmez ki bize. Biz sabah yediğimiz zaman akşam yok, akşam yediğimiz zaman sabah bulamıyoruz. Gıda, battaniye, ayakkabı istiyoruz. Türkmenlerden kurtulmak için kasten Türkiye'ye yolluyorlar. Yalnız Kilis'in kapısında 28 bin Türkmen duruyor. Biz onların Türkiye'ye geçmesini istemiyoruz, Suriye'de kalsınlar. Türkiye 2 milyon Türkmen de alabilir ama bu 2 milyon Türkmen Suriye'de kaldığı zaman bir güçtür. Biz evimizden toprağımızdan vazgeçmek istemiyoruz. Biz bu yardımların devam etmesini istiyoruz" ifadelerini kullandı.  İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Aynacı ise Suriye konusunda batılı ülkeler veya diğer ülkelerin ne yaptığının kendileri için birinci derecede önemli olmadığını belirterek, "Bundan 100 sene öncesine kadar aynı ülkenin vatandaşı olduğumuz insanlara yardım için seferber olmaya çalışıyoruz" dedi.   İHH'nın Suriye'ye yardımları Yardım yaparken oradaki etnik yapıyı veya oradaki farklı milletler ile alakalı yardımı ayırma, bölme gibi durumlarının olmadığını ifade eden Aynacı, şöyle devam etti: "Biz İHH olarak olayların başladığı günden bu güne yaklaşık 2 bin 200 tırlık yardım malzemesini Suriye’deki kardeşlerimize ulaştırdık. Biz bunları ulaştırdığımız zaman İHH ismiyle değil, biz onları Türkiye halkının bize vermiş olduğu bir emanet şeklinde ulaştırıyoruz. Bunları ulaştırdığımız zaman içerideki toplulukların kavmiyetlerine göre, işte Arap, Türkmen veya Kürde göre değil, onların ihtiyaç sahibi olmasıyla alakalı olarak biz yardımların dağıtımını organize etmeye çalışıyoruz. Ama bir AB’ye baktığınız zaman, geçen en son yaptıkları toplantılarında Suriye’den 1 yılda tüm Avrupa ülkelerinin alacakları mülteci sayısı Türkiye’nin bir günde aldığı mülteci veya misafir sayısından daha az." "Bize çeşitli baskılar oluşturulmaya çalışıldı" İHH'nın kurulduğu günden bu yana özellikle kriz bölgelerinde çalışan, savaş bölgelerindeki mazlum insanlara yardım ulaştırmaya çalışan bir kurum olduğunu kaydeden Aynacı,şöyle devam etti: "Biz daha önce Bosna savaşında nasıl yardım yaptıysak, Çeçenistan savaşında nasıl yardım yaptıysak, Felluce’nin bombalandığında nasıl oraya yardım taşıdıysak şu anda Suriye’deki kardeşlerimiz içi nde aynı güçle hatta belki de daha da fazlasıyla yardım ulaştırmaya çalışıyoruz. Biz bu yardımları ulaştırmaya çalışırken maalesef bazı dış mihraklı çevreler tarafından İHH’nın ve özellikle de Türkiye’nin bu yapmış olduğu yardımları çekemeyenler, bu yapmış oldukları yardımı farklı alanlara çekmek isteyenler oldu. Tabi biz aslında bu mihrakları, sopayı tutan elleri çok önceden tanıyorduk ve biliyorduk. Biz Mavi Marmara’da ve Mavi Marmara sonrasında da bunları gördük. Çok çeşitli kişiler aracılığıyla Mavi Marmara davasından vazgeçmemize yönelik bize çeşitli baskılar oluşturulmaya çalışıldı. Biz Mavi Marmara’nın ümmetin bir davası olduğuna inandığımız için bundan vazgeçmeyeceğimizi söyledik ve bu tehditler arasında 'eğer siz bu davanızdan vazgeçmezseniz bizler de sizin Suriye’de yapmış olduğunuz çalışmaları baltalayacağız' şeklinde tehditlerle geldiler. Biz bu olayları Kilis ofisine yapılan baskını bu çerçevede algılıyoruz. Aynı şekilde Türkiye'nin çeşitli kurumlarına ait tırları da İHH'nın tırıymış gibi göstererek, deyim yerindeyse bir algı yönetimi yaparak, Türkiye halkının güvendiği bir yer olan İHH'ın üzerine bir oyun oynanmaya çalışıldı." Muhabir: Murat Kaya / Murat Asil