• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • Lefkoşa 14 °C
  • Mağusa 15 °C
  • Girne 17 °C
  • Güzelyurt 13 °C
  • İskele 15 °C
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 11 °C

Tozlu raflardaki anılar ve… Sonsuzluğa dek dede torun sevgisi…

Mesut GÜNSEV

Bu hafta sayfamızda iki güzel alıntı var birini İstanbul da yaşayan E.Alb.Hilmi Çakır gönderdi.Hilmi Çakır bir tank subayı ,şimdi emlakçılık yapıyor kaleme aldığı yazılarını da bizlerle paylaşıyor…Hepimizin dağarcığında olan zaman, zaman aklımıza düşmeyi de ihmal etmeyen ama çoğunluğu da yerlerinden  bizi gözleyen  ”Tozlu Raflardaki Anılar”a gitmiş  sevgili Çakır…

 

İkinci yazıyı ise çocukluk ve mahalle arkadaşım Nadir Kalbinur’ un Milliyet Blog da yayınlanan satırları oluşturuyor..”Sonsuzluğa Dek Dede Torun Sevgisi”..

 

Bu haftaki iki yazı da eskiye dönük  ve biri de bence tarifi en zor olan,yaşanmadıkça da pek net olarak anlaşılamayacak,hissedilemeyecek   torun sevgisi üzerine…Normaldir 12 şubat ta 69 ncu yaşımı bitirip 70’ şime basıyorum …Tozlu raflarda çok anısı olan bir dedeyim üstelik…selam olsun…

 

TOZLU RAFLARDAKİ ANILAR!..

“Zaman su gibi akıyor. İnsanoğlu için, en kritik ve kıymetli değer, zaman. Sürekli bir yerlere koşturuyorsun. Sanal dünya, zamanı daha da kısalttı. Kimse, artık zaman bulamıyor ve sanal alem, buluşma nokta/sı/ları. Twitter, facebook, instragam vs. Bu dünya, ayrı bir dünya ve yeni bir dünya!. Kabul etseniz de, etmeseniz de yeni dünya bu!..Hatta; aynı evin içinde bile, mesajla iletişim!..

 

Bu sanal dünyada, iletişim çok hızlı, bunun için bütün güç odakları, bu dünyada var olmak için mücadele ediyor. Hatta, birçok algı operasyonları, bu enstrümanlarla yürütülüyor. ABD’nin çiçeği burnundaki yeni başkanı Trump, daha başkanlığa başlamadan, attığı Twiitlerle dünyaya ayar vermeye başladı. Liderler, özellikle Twitterı çok etkin kullanıyorlar. Milyonlarca takipçisine, aynı anda aracısız  ve gerçek bilgiyle ulaşabiliyorlar. Çağımız için, çok büyük kazanç olmakla birlikte, yitirdiğimiz birçok değer de, toz duman arasında kayboluyor.

 

Siyah beyaz dünyada, sade, saf ve geniş zaman diliminde, insanlar bir birine daha çok değer veriyordu. Şimdi, hızlı tüketim çağındayız. Bilgiler bile, akşamdan sabaha eskiyor. Çok hızlı tüketiyoruz. Hatta, beslenmemizi bile, hızlı tüketim üzerine, ayak üstü atıştırıp geçer olduk. Her şey, çok hızlı tüketiliyor. Ansiklopediler bile, çöplükte yerlerini aldılar. Yeni eve taşınan aileler, artık kütüphanedeki Meydan Laurase Ansiklopedileri, kapının önüne bırakarak vedalaşıyorlar!...

 

Aramızdaki uçurum azmış gibi, bir de, kuşaklara ayırdılar insanları! Kuşakların özelliklerini sayfalarca anlattılar. Bizim yaşlardakiler de, meraktan kendilerinin sınıfını aramaya başladılar. Kuşak; yaş ve dönem olarak, bir birine yakın zaman diliminde yaşamış gruplara verilen addır. En yaşlı Kuşak, savaş kuşağı, bunlar, 1925-1945 arasında doğanlar, sonra, Sandviç kuşağı dedikleri, üst üste nesillerin bir arada doğup büyüyenlerdir. “X” Kuşağı 1965-1979 doğumluları kapsamaktadır. “Y”Kuşağı ise; 1980-1999 doğumlulardır. En son kuşağımız ise; 2000-2012 doğumlular ki, bunlar internet kuşağı olarak tanımlayabiliriz.

 

İnsan hafızasının en güçlü olduğu dönem, sorunlarının en az olduğu, çocukluk ve gençlik yıllarıdır. Bu çağı siyah beyaz geçiren bizim nesiller, bu dönemleri kıt imkanlarla da olsa, yaşın gerektirdiği şekilde, yaşamaya özen göstermişlerdir. Bu dönemde oluşan, saf temiz lekesiz arkadaş ve dostlukların üzerinden, on yıllarca zaman, ırmağın duru suyu gibi akıp gitmiştir. Şimdi, o ırmaklar kirlenmiş, suyu azalmış ve hatta kurumuştur. Şu an , pırıl pırıl ırmak akarken oluşan o güzellikleri siyah beyaz karelerde arıyoruz. Dünyamız renklense de, ırmaklar kirli akıyor.

 

Hormonlu bir çağa girdik. Yaşantımızın her noktasına hormon sızdı. Yediğimiz, içtiğimiz her şey de hormon olduğu gibi, dostluklar, arkadaşlıklar, iş ortamı da hormon landı. Hatta hatta; doğan çocuklar bile hormonlu. Annenin beslenmesi çocuğu bu hale getiriyor. Spor karşılaşmalarına bile girdi şu hormon illeti. Sağına bak kanserli, soluna bak kanserli !.. Kanser çığ gibi artıyor. Ölümlerin büyük çoğunluğu, artık kanser yüzünden. İlaçlarını ise;dünyayı kirletmiş vahşi batı üretiyor. Fiyatları astronomik!... Konu çok karmaşık ve derin. Hormon yüzünden başımıza neler geliyor dostlar!..

 

Bizim bir ömür kahrımızı çeken ve eskiyen valizler, çöplükteki yerlerini çoktan aldılar bile. Şimdi; evlerimiz küçüldükçe, daraldıkça tozlu raflara sıra geldi. Artık gazete, dergi ve değişik yayınları da internetten takip edilebildiği için, raflardaki eski dergi ve kitaplar da çöplüğe doğru yola çıktılar. Çöplüğe gitmekte direnen bir şeyler var, tabi ki!..

 

İlkokul, ortaokul da zır zop köşe bucakta çektirdiğin siyah beyaz kareler. Yarım asır geçmiş dün gibi, bakıyorsun; çok derinlere gidip gidip geliyorsun. Yaptığın doğrular-yanlışlar, buruk sevgiler, hasretler, yitip gidenler. Yarım asır hiç karşılaşamadığın kayıp arkadaşların. Ne zor yarabbim ! Kendi kendini sorguluyorsun, işin içinden çıkamadığın durumlar!... İsmini saatlerce hatırlayamadığın arkadaşın. Çağın icadı, feysbuktan eski dostları acaba bulabilir miyim diye, verdiğin mücadele!..

 

Lise, üniversite ve mesleğe atılan yeni adımlar, evlilik, nur topu gibi doğan çocuk/lar ve yaşam savaşı. Hiç geri vitese atma şansınızın olmadığı bir dönem. Hep mücadele, gece gündüz demeden!.. İhmal ettiğin anne, baba çoluk çocuk, eş dost yaşam mücadelesine mola vermeden yitip giden yıllar. Şimdi hepsi tozlu raflarda!...  Nefesiniz yettiğince, o anıların üzerindeki tozu üfledikçe, o anılar tazelenecek. Dalından yeni kopmuş şeftali tadında, sindire sindire o anıları tekrar,tekrar yaşama şansına sahip olabilirsiniz. Bütün mesele; tozları üfleyecek nefesten mahrum kalmamak.”

“Gençlik hatıraları, bu hatırların müşterek sahipleri olan yaşıtlarımızla birer, ikişer sonsuzluğu uğurlanıyor. Her ölüm haberi, bu dünyada biraz daha yalnızlaştığınızı haber veriyor.. Kimi kabulleniyor, kimi isyan ediyor, herkes tepkisini bir başka türlü gösteriyor ama o örtünün üstünde yazan ‘’Her canlı ölümü tadacaktır’’ gerçeği, her şeyi anlatıyor.

Bir çocukluk veya gençlik arkadaşımız Fuat Arkış, ağır bir kalp krizinden ne yazık ki 16 saat süren ameliyata rağmen kurtulamadı. Sonbahar, kurutup da düşürdüğü yapraklar gibi aheste almadı onu, aniden çıkan bir tayfun gibi geldi ölüm.

Onun mahallesinin cami, onu son yolculuğuna uğurlamak için gelen aile yakınları, artık kendisi gibi 60 lı yaşlara giren, birlikte büyüdüğü, geçmişte birlikte. bir yığın anılarını paylaştığı arkadaşları ile doluydu. Hepsi çok üzgün ama hepsi de çaresizdi.

Aile fertleri kaybettiklerinin acısı ile perişan.. Son yolculuğa uğurlamaya gelenlerin göğsünde arkadaşımızın son resimlerinden biri. Bir küçük kız çocuğu ilişiyor gözüme. Bu küçük çocuğu tanıyorum ama adını bilmiyorum. Bir elinde resimleri tutuyor, diğer yandan, kafasını kaldırmadan, ‘’iğne kalmadı ama’’ diyor. Torunu….

Arkadaşımız 2 yıl önce hayatta iken Face sayfasında gördüğüm dedesi olan resmindeki mutlulukları çok hoşuma gitmiş, onların bu mutluluklarını karar kalem bir resimlerini çizerek paylaşmıştım. Ben o güzelliğe doyamamıştım 2 yıl önce, küçük kız dedesine doyamamıştı bugün.

Aile fertlerinden ayakta kalan tek fertti. Arkadaşımızın daha düne kadar hayatta iken en sevdiği varlıktı belki ama mangal gibi bir yürekle, iğne bile kalmamasına rağmen, dedesinin resmini dağıtmaya devam ediyor,. belki de bunu bir daha göremeyeceği, mutluluklarını hayatı boyunca unutamayacağı dedesine karşı kutsal bir görev olarak kabul ediyordu. Belki de ölümün farkında bile değildi. Hayatında yokluğunu her zaman hissedeceği dedesinin bir gün geleceğine inanıyor, Herkesi terk etse bile onu terk etmeyeceğini düşünüyordu.

Böyle bir şeydir dede, torun sevgisi. Başkadır. Hayatta bütün mutlulukları yaşadığını, artık tadacak bir mutluluk kalmadığını sananlara büyük ikramiyedir torun. Ne yazık ki hayatta en değerli arkadaşlığı yaşadığınız, insana yaşama gücü veren bu küçük torunlarla olan arkadaşlığınız ilkbahar ve sonbahar gibi mevsimleri anımsatır. Hayatınızın sonbaharında, henüz hayatın ilkbaharındaki minik arkadaşınızla yaşadığınız her günü kar sayarsınız. O ise sizin hayata sanki bu yaşta geldiğine inanır. Özel bir insandır dede... Güçlüdür, ölümsüzdür!.

Küçük torun dedesine karşı kutsal görevini yerine getirmeye devam ediyordu. Yaklaştım. Göz yaşlarıımı engelledim. Fuat’ın resmini almak için elimi uzattım minik elinden.
‘’Toplu iğne yok ama’’ dedi..
Saçını okşadım. ‘’Olsun, sen ver, takmayacağım ben , saklayacağım’’

Namaz bitmişti. Dedesi, omuzlarda son yolculuğa dolu uğurlanırken, sonsuzluğa, onun resmini dağıtan, bunu görev olarak kabullenen bu küçük torunun yarım kalan sevgisini de beraber götürdüğüne inanıyorum. Bu sevgi bitmezdi.

Mangal gibi yürekli görünüyordu ama minik yüreği kim bilir nasıl çarpıyor, minik beyninde kimbilir ne kasırgalar esiyordu?. Acaba kendisinden bu kadar uzak olan ama hemen önündeki ölümden ne anlıyordu?.

Fuat' arkadaşıma karşı son görevimizi yerine getirirken

Kafamda hep bunlar vardı… Bir de o küçük kızın kafasını kaldırmadan söylediği o cümle .

''toplu iğne kalmadı ama resim alabilirsiniz''

Cami avlusunda kimse kalmamıştı

Hayat , geride kalanlar için devam ediyordu.”

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları