Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yöneticiler Kurulu (DAÜ VYK) üyelerine ilişkin görevden alma ve atama süreci, ortaya çıkan belgeler ve tarihler ışığında ciddi hukuki çelişkiler içeriyor.
Bakanlar Kurulu’nun 25 Kasım 2025 tarihli ve Ü(K-I)2268-2025 sayılı kararıyla, aralarında Prof. Dr. Mustafa Kurt ve Prof. Dr. Mustafa Safran’ın da bulunduğu bazı isimlerin, “DAÜ’nün ekonomik sıkıntılarına önlem alınmasında yetersiz kaldıkları” gerekçesiyle görevden alınmalarının Cumhurbaşkanı’na önerilmesine karar verildi.
Ancak paylaşılan resmi atama çizelgesi ve Resmi Gazete kayıtlarına göre, Prof. Dr. Mustafa Kurt ve Prof. Dr. Mustafa Safran’ın görev süreleri Nisan 2023’te sona erdi. Bu iki ismin ikinci kez atanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı alınmış olsa da, Cumhurbaşkanı onayının verilmediği ve Resmi Gazete’de yayımlanmadığı, dolayısıyla hukuken göreve hiç başlamadıkları anlaşılıyor.
Bu durum, görevde olmayan kişilerin yaklaşık iki buçuk yıl sonra “mali başarısızlık” gerekçesiyle görevden alınmak istenmesi gibi bir çelişkiyi ortaya koydu.
Yetki ve Usul Tartışması
Mevzuata göre Vakıf Yöneticiler Kurulu üyeleri, Bakanlar Kurulu’nun önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından altı yıllık süre için atanıyor. Görevden alma işlemlerinin de aynı yetki çerçevesinde ve yazılı gerekçeyle yapılması gerekiyor.
Ayrıca görev süresi sona eren üyelerin yeniden atanması mümkün olmakla birlikte, bunun geçerli olabilmesi için Cumhurbaşkanı onayı ve Resmi Gazete yayımlanması şart.
Bu çerçevede, görevi 2023’te bitmiş olan isimlerin 2025 yılında görevden alınmasının önerilmesi hem yetki hem de usul açısından tartışma yarattı.
Kararda Yer Alan Diğer İsimler
25 Kasım 2025 tarihli kararda ayrıca Erdal Özdenk, Halil Orun, Mustafa Safran, Mustafa Kurt, Beyhan Gürgöze, İsmail Güneş Güneşoğlu, Özgür Yuca ve Servet Karabacak’ın isimleri yer aldı.
Kararın gerekçesi olarak “üniversitenin ekonomik sıkıntılarına önlem alınmasında yetersiz kalınması” gösterildi.
Süreç Hukuki ve İdari Tartışmaya Dönüştü
Uzmanlar, ortaya çıkan tabloyla birlikte DAÜ VYK sürecinin yalnızca idari bir işlem olmaktan çıktığını, yetki, süre ve hukuki geçerlilik başlıkları altında daha geniş bir tartışmaya dönüştüğünü belirtiyor.
Belgelerdeki tarih uyumsuzlukları ve görev sürelerine ilişkin çelişkiler, alınan kararların hukuki sağlamlığına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.
Kamuoyunda ise sürecin nasıl sonuçlanacağı ve Cumhurbaşkanlığı makamının bu öneri karşısında nasıl bir tutum alacağı merakla izleniyor.