Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde geçtiğimiz pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tahmin edildiği üzere, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman kazandı. Esasen son bir aydır takip ettiğim kamuoyu yoklamalarının hemen hepsinde CTP adayı Erhürman, rakibiCumhurbaşkanı Tatar’ın %2 ile %8 puan arasında önünde görünüyordu. Bu açıdan bir sürpriz yaşanmadı. Ama seçim sonuçları belli olduğunda Erhürman’ın, Tatar’ın aldığı oydan neredeyse iki misli oy alması herhalde Erhürman’ın kendisi için bile sürpriz oldu.
Zor tercih kolay oldu
Türk medyasının radarına ancak bu ay başında girebilen KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak genelde Kıbrıs’ın bir yol ayrımına geldiği, Kuzey Kıbrıs halkının, Tatar’ın savunduğu iki devletli çözüm ile Erhürman’ın önerdiği federasyon arasında bir tercih yapacakları türünden yorumlar yapıldı. Gerçek durum hiç de öyle değildi. Cumhurbaşkanı Tatar iki devletli çözümün Türkiye haricinde hiçbir ülke tarafından benimsenmeyeceğini, CTP Lideri Erhürman da gönlünde yatan siyasi eşitliğe dayalı federasyon tezini Rumların kabul etmeyeceğini pekala biliyorlardı. Kıbrıs Türkleri asıl tercihi Cübbeli Ahmet’in başını çektiği tarikat mensuplarıyla, futbolda ununu eleyip eleğini asmış Mesut Özil’le, Yavuz Bingöl’ün “kara tren” şarkısıyla propaganda yaparak gayri ciddi bir izlenim veren, Kıbrıs’ın mafyanın cirit attığı kara para aklama merkezi haline dönüşmesine göz yuman, Türkiye’den ithal edilen enflasyonla yeteri kadar mücadele etmeyen Tatar’ın temsil ettiği yönetim ile aydınlık yüzü Batı’ya dönük, özgürlükçü, Kıbrıs’ın kök Kıbrıslılara ait olduğunu savunan ve Kıbrıslı Türklere Avrupa vatandaşlığı vaat eden Erhürman’ın sosyal demokrat anlayışı arasında yaptı. Erhürman ekibi herhalde Tatar’ın kullandığı PR Şirketinin “topçusuyla, popçusuyla” propoganda yapacağını tahmin etmiş olmalı ki kampanyasını dayandırdığı sloganlardan biri de “Ciddiyet” olarak belirlemişler.
Türk seçmeni bilinçli oy kullanıyor
19 Ekim’deki KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle, Türkiye’deki 31 Mart 2024 yerel seçimleri arasında benzerlikler görmek mümkün. Türk seçmenler nerede olursa olsun, gayet bilinçli oy kullanıyor. Baskıya boyun eğmiyor, tepki gösteriyor, oyunu kolay kolay satmıyor.
Her iki seçimde de tarafsız kalması gerekenler, tüm ağır toplarıyla adaylardan biri lehine sahaya çıktılar. Her ikisinde de kayrılıp kollananlar hüsrana uğradılar, büyük farklarla seçimleri kaybettiler.
Erhürman “ver kurtulcu” değil
CTP Lideri Tufan Erhürman’ı geçen sene Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda (TEPAV), bu sene de Ankara Kent Konseyi’nde iki kez dinledim. Kendi içerisinde tutarlı, gerçekci ve inandırıcı bir söylemi var. Erhürman masaya dönmek için müzakerelerin belirli yapılandırma ile somut bir takvime bağlanmasını, siyasi eşitliğin müzakereye açık olmamasını, daha önce varılan mutabakatların yeniden tartışmaya açılmamasını, müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde bugünkü statükoya geri dönülmeyeceğinin baştan kabul edilmesini ön koşul olarak öne sürüyor. Görüldüğü gibi, kendine göre bir oyun planı var, “ver kurtulcu” hiç değil.
60 yılı aşkın bir geçmişi bulunan Kıbrıs sorununu çözmek o kadar kolay değil, yeni Cumhurbaşkanının işi zor. Ama diplomasi de başarı sorunu çözemediğiniz takdirde masadan kalkmakla değil, karşınızdakini masadan kaçırmakla ölçülür. Türk tarafı bugüne kadar müzakere süreçlerinde bunu başarmayı bildi. Masadan kaçan taraf olmadı.
KKTC tarihinde rahmetli Rauf Denktaş haricinde üst üste iki dönem iktidarda kalabilmeyi başaran bir cumhurbaşkanı olmamış. Kimileri başarılı olamamış, kimileri başarısız kılınmış.
Tufan Erhürman KKTC’de Türkiye’ye rağmen seçim kazanılabileceğini ispatladı. Şimdi önünde daha büyük bir sınav var. Türkiye’ye rağmen iktidarda kalarak KKTC’yi yönetebilmek imkansıza yakın. Erhürman’ın gerek kampanya sırasında gerek seçildikten sonra verdiği demeçler, bu gerçeğin farkında olduğunu gösteriyor. Her vesileyle dış politikayı belirlerken Türkiye ile istişare edeceğini vurguluyor.
Ama Erhürman’ın, ”tak” diye emredileni ”şak” diye yapmakla övünen bir Cumhurbaşkanı olmayacağını söylemek mümkün. Olmaması da daha doğru olmaz mı?
|
Hasan Göğüş kimdir? Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep’te doğdu. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1977’de Dışişleri Bakanlığı’na girerek diplomatik kariyerine başladı. Yurt dışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi Türkiye Daimî Temsilciliği’nde başkatip, Londra Büyükelçiliği’nde müsteşar, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) Türkiye Daimî Temsilciliği’nde Daimî Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı. Dışişleri Bakanlığı merkez teşkilatında Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci katiplik, Müsteşar Özel Kalem Müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğünde Orta Asya Daire Başkanlığı, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle İkili İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje Nassau” nişanı ile ödüllendirildi. Büyükelçi sıfatıyla Türkiye’yi sırasıyla Hindistan (Nepal, Sri Lanka ve Maldivler’e akredite olarak) Yunanistan, Avusturya ve Portekiz’de temsil etti. 2018 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, halen merkezi Roma’da bulunan Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Konseyi Başkanı ve Okan Üniversitesi Mütevelli heyeti üyesi olarak görev yapıyor. 2021 yılı başından bu yana da T24’te dış politika konusunda köşe yazıları yazıyor. Hasan Göğüş’ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği Doğan kitap’tan yayınlanmış, “Zor Başkentlerde Diplomasi” ve İdeal Kitap’tan çıkan “Diplomasi Yazıları” isimli iki kitabı bulunmaktadır. |