Seçme-seçilme hakkı ve ifade özgürlüğü, demokrasinin en temel iki dayanağıdır. Bu iki hakkın anlam kazanabilmesi için, devlet kurumlarının seçim dönemlerinde tarafsız kalması ve yarışan adaylara eşit mesafede durması gerekir.
Ama bu seçimde, devletin televizyonu BRT bu ilkeyi çiğnedi ve 17 Ekim’de sekiz adaydan sadece Ersin Tatar ve Tufan Erhürman’ı davet ettiği bir tartışma programı planladı.
14 Ekim’de Yüksek Seçim Kurulu’na başvurarak bu açık adaletsizliğe itiraz ettim. YSK da başvurumu haklı buldu ve “17 Ekim 2025 tarihinde yapılacak programa tüm adayların birlikte davet edilmesine” karar verdi. Yani hukuk konuştu, eşitlik tesis edildi.
Peki BRT ne yaptı dersiniz? Programı genişletmek yerine, tamamen iptal etti! Yani eşitlik talebine yanıt vermek yerine tartışma zemininin kendisini ortadan kaldırdılar.
Daha da ilginci, BRT Müdürü Meryem Özkurt, YSK kararına adeta karşı açıklama yaptı. “Fırsat eşitliği her adayın her programa çağrılması şeklinde değerlendirilemez” diyerek meseleyi çarpıttı. Oysa mesele her programa çağrılmak değil, çok adaylı tartışma programında eşit temsil hakkının sağlanmasıdır.
Sayın Özkurt, önce neden iki adaylı bir program planladıklarını anlatsın. YSK devreye girmeseydi, o program iki adayla yapılacaktı. Ne hakla?
Gerçek ortadadır. BRT yönetimi, cumhurbaşkanı adayları arasında ayrım yapmış, altı adayın eşitlik hakkını ihlal etmiş, yurttaşların tüm adayları aynı yayında izleyip fikirlerini kıyaslama hakkını da ellerinden almıştır.
“Sekiz aday olursa format bozulur, süre yetmez” bahanesiyle 50 yıllık demokratik bir geleneği çöpe atmak, bir BRT müdürünün haddi değildir. BRT halkın, vergi ödeyen yurttaşların kurumudur. Hiç kimsenin böyle bir kurumun çatısı altında seçim adaletini çiğnemeye hakkı yoktur.
Konuyla ilgili olarak YSK’ya ikinci bir başvuru yaptım. BRT yönetimini de aldıkları kararı gözden geçirmeye ve kamu yayıncılığı sorumluluğunu yerine getirmeye çağırıyorum.
Prof. Dr. Mehmet Hasgüler