Akansoy: “Çözüm için başka baharı beklememek gerekir”

Kıbrıs Müzakere sürecinde ciddi bir durağanlık yaşanırken gözler müzakerelerin yeniden hareketleneceği ve adanın bölünmüşlüğünün ortadan kalkacağı günlere çevrildi.

Müzakere süreci ile ilgili olarak Detay Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Cumhuriyetçi Türk Partisi Milletvekili Asım Akansoy Kıbrıs Sorunu’ndaki son gelişmeleri değerlendirdi. Akansoy yaptığı açıkalama “çözüm için başka baharı beklememek gerekir” dedi.

 “Çözüm için başka baharı beklememek gerekir”

 

GÜVEN BUNALIMI VAR

Milletvekili Asım Akansoy Kıbrıs çözüm sürecini değerlendirirken olaylara milliyetçi çerçeveden bakıldığı sürece, çözüm sürecinin gelişme dinamiğini kaybettiğini kaydetti. Akansoy Guterres Çerçevesi’nin taraflara bir hareket imkanı sunduğunu, ancak iki lider arasındaki güven bunlamı yaiandığını, Mont Pelerin görüşmelerinde Cumhurbaşkanının toprak açılımına karşı Anastasiades’in liderlik gösterip adım atamadığını vurguladı.

 

ADAYI MİLLİYETÇİ SÖYLEMLER BÖLDÜ

Asım Akansoy adanın bölünmesine milliyetçilerin sebep olduğuna işaret etti ve “büyük milliyetçi söylemlerin kimilerini sarhoş eden etkisi ile bu adayı fiilen böldüler. Çözüm bir gerçekliktir ve ihtiyaçtır” dedi. Akansoy daha çok çalışmak ve topluma liderlik yapmak gerektiğine de işaret etti ve bu yöndeki dinginliğin bize birşey kazandırmayacağını, zamanın elimizden daha da kayıp gittiğini söyledi. Akansoy diplomasinin kendi saçma statükosunu dayattığı zaman, işin içinden çıkılmaz bir dil, üslup ve akıl oyunlarının devreye girdiğini, Kıbrıs sorununda da bunun geçmişte olduğu gibi devam ettiğini yineledi.

 

Cumhuriyetçi Türk Partisi Milletvekili Asım Akansoy Kıbrıs Sorunu’ndaki son gelişmeleri değerlendirdi. Akansoy yaptığı açıkalama “çözüm için başka baharı beklememek gerekir” dedi ve iki toplum arasında güven bunalımı olduğuna da işaret etti.

Detay ÖZEL – Barışcan ŞEKERCİ

Akansoy, Guterres Çerçevesi’nin bir fırsat olduğuna da işaret eden Akansoy Detay Gazetesi’ne yaptığı açıklamada çözüm için liderlerliğe ihtiyaç olduğunuda sözlerine ekledi.

 

DETAY: Guterres çerçevesi size çözümün anahtarı olabilir mi? Sizce siyasal partiler ve sivil toplum bu konuda yeteri kadar aktif mi?

Asım Akansoy (AA): Kıbrıs müzakere tarihinde ilk kez taraflar bütünlüklü bir çözüme ciddi anlamda yaklaşmışlardır. BM Genel Sekreteri Guterres Raporunda bunu açıkça ifade ediyor. Burada ciddi bir başarı vardır. 77-79’dan başlayan, Talat Hristofiyas görüşmeleri ile devam eden, 11 Şubat 2014 ortak açıklaması ile temellenen ve nihayet Sayın Cumhurbaşkanının müzakereleri yönettiği dönemde ete kemiğe dönen uzun bir süreç bu. Arada çok kritik bir dönem olarak Annan Planı var. Dolayısıyla çözüm için her iki taraf da, geçmişten süzüp bugüne taşıdıkları, deneyimledikleri, geliştirdikleri  sentezleri bir sonuca doğru taşıdılar.

Ben geçekçi bir siyasetçiyim. Yalan kitabımda yoktur. Hiçbir açıklamam da kaynaksız değildir.

 

MİLLİYETÇİLİK ÇÖZÜME ENGELDİR

Olaylara milliyetçi çerçeveden bakıldığı sürece, çözüm süreci gelişme dinamiğini kaybediyor. Üstünlük kurma, beklenti yükseltme, bekleme, statü kazanma veya düşürme, ötekileştirme, gözardı etme  üzerine kurulu, ondokuzuncu yüzyıl ulus devlet hastalıklarının dilinden ve ritüelinden bu ada çok çekti. 1955’lerden itibaren. Önce Kıbrıslı Rumlar sonra Kıbrıslı Türkler.  Oysa, bu adanın kendi sosyo politiği, ulus devlet yapısını reddediyor. Ne ayrı ayrı, ne bir bütün olarak. Dolayısıyla ulus ötesi bir Kıbrıs istiyoruz. Başka bir yolu yok bunun. Federasyon budur.

 

LİDERLİK GÖSTERİLMELİ

Müzakere tekniği olarak, evet Guterres çerçevesi taraflara bir hareket imkanı sunuyor. Ancak iki Lider arasındaki güven bunlamı, ki Mont Pelerin görüşmelerinde Cumhurbaşkanının toprak açılımına karşı Anastasiades’in liderlik gösterip adım atamadığı dönemden kalmadır, hala canlıdır. Ve bu bunalım, Carns Montana’da da tazelendi. Yeniden başlayabilmek için, bırakınız dış unsurları, öncelikle karşılıklı güven zemini yaratmalıyız. Ardından Guterres çerçevesi üzerinden gidilebilir. İki Liderin, 15 dakika uzaklık mesafesindeki görüşlerini anlamak ve belki ilerde karşılıklı paylaşmak için, Sayın Lute’un ta ABD’den gelmesinin mantıksızlığı siz de düşünüyor musunuz?

 

DİPLOMASİ STATÜKOSU İLE SORUN PEKİŞİYOR

Ve Sayın Lute eminim her iki Lider için dert annesi olmuştur. Birbirlerini BM’ye şikayet eden taraflar. Ne acı bir durum bu!

Diplomasi kendi saçma statükosunu dayattığı zaman, işin içinden çıkılmaz bir dil, üslup ve akıl oyunları devreye giriyor. Kıbrıs sorununda da bu var. Dün de vardı şimdi de var.

Bu sorun her iki toplumun çıkarınadır ve çözülür. Liderlik gerekir. Elbette tek yanlı bir Liderlikle de olmaz, ancak eğer resmi düzeyde sorun varsa, paradigma değiştirip toplumlar arası bağlamı öne çıkarabilir, kamu diplomasisini kullanabilirsiniz.

Bunları da yapamıyoruz, ne yazık ki.

 

BASKIYA DAYANABİLME OLASILIĞI GİDEREK AZALIYOR

Gelinen noktada, 30 Haziran’da sunulan Guterres çerçevesi önemli bir zemindir.

Şunu unutmamak gerekir, toplumlar değişir. Ve bugün Kıbrıslı Rumların, sosyo-psikolojisi değiştiği gibi, Kıbrıslı Türklerin de sosyo-ekonomisi değiştiyor, veya değiştiriliyor. Sosyal mühendislik projeleri her zaman gündemde olmuştur.

Dolayısıyla, toplumların bu baskıya dayanabilme olasılıkları giderek azalıyor. Kıbrıslı Türkler, sistemsizliğe ve çözümsüzlüğe olan tepkiden dolayı, kadim tarihlerinin rolünü tekrarlamaya devam ederek göç veriyorlar. Bu arada Kıbrıslı Rumların korku, endişe ve tehlike altında yaşadıkları savrulmayı görmezden gelemeyiz.

O yüzden Niyazi Kızılyürek “empati” diyor. Empati nerede diye soruyor, haklı olarak.

 

BUGÜN ÇOK YAKINIZ VE YARIN ÇOK GEÇ OLACAK

Şimdi müzakere sürecinde gelinen bu ciddi yakınlaşma ile toplumların değişen yapıları arasında bir makas var. Bu makasın kapanması, verilmiş mücadeleye sahip çıkmakla olur. Ve yarının çok geç olacağının idrakiyle çalışmakla sonuç alınır.

Evet bugün çok yakınız ve yarın çok geç olacak. Bu noktada isek, bunu paylaşıyor isek, çözüm için başka baharı beklememek gerekir. Çok açıktır, başka baharlar federasyon eğiliminin değişebileceği baharlar olabilir. O gün adadaki statüko ilelebet sürer. Bu durum Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığını tamamen yok edecek. Yazalım bir yere… Yarın bugünü arıyor olabiliriz. Gelin ödevimizi bugün yapalım ve pro aktif bir siyasetle masanın kurulmasının öncüsü olalım. Liderlik yapalım.

STÖ’ler…

Eskimiş, toplumu kucaklamayan anlayışlarla artık toplumsal dinamik yaratamazsınız. Çözüm süreci için de gördüğüm bu. Sivil Toplum Örgütleri ve Siyasi partilerin tatmin edici düzeyde  aktif olduğunu elbette düşünmüyorum. Ya durumun farkında değiller, ya da bir akıl tutulması falan yaşıyoruz.  Edilgen ve pasif bir görüntü veriyorlar. Kabuklarını kıramıyorlar. Sorgulayıcı ve katılımcı çok az örgüt var. Olacak gibi değil.

Ancak gençler ve kadınların yeni dinamiği de var. Öncülüğü var. Hem eğitimli, hem aktivist, hem üreten hem slogan atan, hem tartışan hem de savunan, sorumlu…Umut verici.

 

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN KALMA BİR MANTIKLA GÜVENLİK REJİMİ KURGULANAMAZ

DETAY: Garantiler konusunda Kıbrıslı Türklerin ve Rumların endişelerini ortadan kaldıracak nasıl bir formül bulunabilir? Guterres çerçevesi bu konuda yeterli mi?

AA: Yeni bir güvenlik rejimine olan ihtiyaç ortadadır. Soğuk savaş döneminden kalma bir mantıkla güvenlik rejimi kurgulanamaz. Üstelik 1960’da Kıbrıslı Türkler adanın dört bir yanında dağılmış vaziyette yaşıyorlardı, belirli bir bölgede yoğunlaşma söz konusu değildi.

Yıl 2018. Yeni bir dünya var. Soğuk savaştan kalan tüm yapılar sarsılıyor. Bunu gözeterek, kendimizi nerede konumlandırabileceğimizi daha iyi görebiliriz.

Güvenlik ihtiyacı vardır ve bunun bir şekilde sağlanacağı ortadadır. Ancak bu ihtiyacın 1960’daki gibi, Garantörler üzerinden şekillendirilmesinin gerekçesini nasıl açıklayacaksınız? Bunu anlayan çıkmaz. Dolayısıyla günün şartlarına göre hareket edeceğiz. Biz siyasi eşitliği tartıştırmadığımız gibi, Kıbrıslı Rumlar da 1960 Garanti düzenini kabul etmiyor. Bu realite üzerinden onlarca formül üretmek mümkün.

Guterres, bu konuda tatmin edici bir zemin yaratmıştır. Bu zemin üzerinden yol alınırsa tatmin edici sonuç üretilebilir. 

 

DETAY: Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Guterres çerçevesi ile ilgili bir çıkış yaptı ve çerçeve anlaşması olarak imzalayabileceğini söyledi. Siyasal aktörler bu konuya ne kadar sahip çıktı?

AA: Güçlü bir sahip çıkıştan bahsetmek mümkün değil. Daha etkili olunması ve birlikte hareket edilmesi gerekirdi. Önemli bir hamleydi.Çözüm güçlerinin, bu ve benzeri adımlarda sus pus oturması veya başka işlerle meşguliyeti, üzerinde durulması gereken, çok sıkıntılı bir konudur.

 

DETAY: New York’ta BM Genel Sekreteri ile Kıbrıslı Rum ve Türk liderlerin görüşme yapabileceğinden bahsediliyor. Sizce bu hamle yeni bir görüşme sürecinin önünü açar mı?

AA: BM Genel Sekreterinin iş ola bir görüşme yapacağını düşünmüyorum. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı’nın çözüm odaklı duruşundan dolayı, işe yarar bir görüşme yapması beklenebilir. Eğer Genel Kurul sırasında bir görüşme ise bahsedilen, dünyanın bu denli sorunu varken, siyasi bir kişilik olan Genel Sekreterin “gelin bakalım napacayık” diyeceğine asla inanmam. Böyle bir toplantı, çözüm iradesi oluşmuşsa, mümkün olabilir.

Çünkü Genel Sekreter ne kendisinin ne de BM’nin Crans Montana’da sarsılan kredibilitesini daha da azaltmak istemeyecektir.

Bu bağlamda Temsilcisi Bayan Lute’un kendisine vereceği rapor belirleyici olacak.

 

DETAY: Görüşme süreci en baştan yeniden mi kurgulanmalı yoksa Guterres çerçevesinde 5’li konferansa doğru mu adımlar atılmalı.

AA: Yeniden kurgulanmaya olmaz. Sıfırdan başlamak mümkün değil. Gelinen noktada, varolanı sonuçlandırmak gerekir. Ancak eğer zaman kaybedilirse, sıfırdan başlama ihtimali doğacak, o zaman da kimin ne diyeceği meçhul.

Zemin yaratıldıktan sonra süratle Konferansa gidilmesi gerekir.

Bu noktada 1960 sistemine göre Garantör olan ülkelerin, bu konuda halkların kendi kaderlerini belirleme iradesine saygı göstermesi gerekir. Yoksa sürekli gerilim siyasetinden sadece Kıbrıslılar zarar görmeyecek. Tüm taraflar etkilenecek. Bu iş sadece ülkeler arası bir mesele olarak okunamayacak kadar geniş etkisi olan bir konudur.

Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasındaki ilişkinin özel olduğu açıktır. Burasını bir toprak parçası olarak görmekten vazgeçip, yaşayan insanların vatanı olduğu idrakiyle hareket etmeleri gerekir. Bu konuda Kıbrıslı Türk kanaat önderlerinin Türkiye’ye dönük sürekli bir temas ve paylaşım içinde olmasını kaçınılmaz görüyorum.

 

DETAY: Kıbrıs Rum liderliğini çözüm konusunda istekli görebiliyor musunuz?

AA: Empati kurmakta yarar var. O zaman çok büyük meselelerin bile çözümünün çok basit olduğunu göreceğiz. Büyük milliyetçi söylemlerin kimilerini sarhoş eden etkisi ile bu adayı fiilen böldüler. Çözüm bir gerçekliktir ve ihtiyaçtır. Daha çok çalışmak ve topluma Liderlik yapmak gerekir. Bu yöndeki dinginlik bize birşey kazandırmayacak. Zaman elimizden daha da kayıp gitmeden…