Avrupa seçim arifesinde

2019 Mayısındaki AB Parlamento seçimleri stratejik gelişmelere gebe. Avrupa açısından önemli riskler var.

Tarih 2019 Mayısını gösterip de Avrupa halk temsilcilerini belirlemeye dönük seçimlerde oylar sayıldığında bazı şeyler değişebilir: Geçtiğimiz dönemlerde ulusal seçimlerde ortaya çıkan hava ve eğilimlerin Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de devam edip etmeyeceği temel bir soru. Böyle bir gelişmenin sonucunda Avrupa merkez partilerinin oy kayıplarına uğraması ve ulusalcıların ve sağ popülistlerin oylarını artırması söz konusu olacaktır. Bu seçimler Avrupa projesinin desteklenip desteklenmediğini görmek yönünde yorumlara yol açabilir; AB Parlamentosunun en önemli görevi olan denetim ve yasama organı rolü arka plana düşebilir.

Bu görev aynı zamanda Birlik vatandaşlarının seçmen olarak ellerindeki haklarını değerlendirmeleri bakımından yeterli bir vesile. 1979’dan bu yana da AB organları içinde bu meclisin yetkileri sürekli artırıldı. Bugün AB Parlamentosu yasama yetkisine ortak, bütçe denetimi yapabiliyor ve tüm AB organlarına yönelik olarak demokratik kontrol görevini yerine getiriyor.

27 üye ülkeden yaklaşık 400 milyonu bulan Birlik vatandaşı 23-26 Mayıs 2019 tarihleri arasında seçime katılmaya çağrılıyor. Son seçimlerde (2014) seçmenlerin yüzde 42,6’sı oylarını kullanmıştı; o dönemde 751 vekilden 73’ünü gönderen Britanyalılar da vardı. Brexit’ten sonra bu ülke artık seçimlere dahil olmayacak.

Uzmanlar seçmenlerin 2019 seçimlerine daha yüksek bir ilgi göstereceğini tahmin ediyor. Bu sefer bir yol ayrımı özelliğinden kaynaklanan etkinin yanı sıra, AB Parlamentosunun imajını koruyor olması da buna işaret ediyor. Son “AP Avrobarometre” araştırmasının (2018 baharı) verilerine göre Birlik vatandaşlarının yüzde 47‘si meclisin gelecekte “daha önemli rol” üstlenmesini arzu ediyor; 27 AB ülkesindeki 25-39 yaş grubu içinde bu oran yüzde 49’la ilk sırada.

Avrupa Parlamentosu 2018 güzünden beri partiler üstü bir kampanya olan “thistimeimvoting” (“Bu kez oyumu kullanacağım”) ile her türlü siyasi parti ve ideoloji bağlantısından uzak olarak Avrupa seçimlerine demokratik sahiplenmeye çağırıyor. Kampanyanın çağrı metininde şu ifadeler yer alıyor: “Biz Avrupa’dakiler, çok sayıda zorlu sorunla yüz yüzeyiz, göçten iklim değişikliğine, gençler arasındaki işsizlikten verilerin korunmasına kadar. Sürekli daha fazla küreselleşen ve rekabetin arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Brexit referandumunun gösterdiği bir şey de AB üyeliğinin geri döndürülemez olmadığıydı. Öte yandan demokrasi pek çoğumuz için doğal bir durum olarak algılansa da, ilkede ve pratikte giderek daha fazla tehlike altına giriyor.“ Gelecek aylarda pek çok Avrupa kentinde “thistimeimvoting” etiketi altında çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecek. Gönüllüler ve destekçiler bunlara aktif olarak katılabilir.

Farklı senaryolar olası

Seçimlerin olası sonuçları hakkında spekülasyonlar şimdiden yapılıyor. Bir sonraki Avrupa Parlamentosu seçimleri 1979’dan bugüne kadar Avrupa entegrasyonuna en fazla şüpheyle bakan bir parlamento dağılımını getirecek gibi görünüyor. Büyük partiler önemli oy kayıplarına uğrarsa Avrupa Parlamentosunda büyük partilerin enformel koalisyonları son bulabilir. Avrupa Halk Partisinde (EVP) bir araya gelen muhafazakar partilerle Avrupa Sosyalistleri grubunda (S&D) örgütlenmiş olan sosyal demokrat partiler yapıları ve süreçleri belirlediler. Halihazırda bu iki meclis grubu 751 sandalyenin 412’sini elinde tutuyor; seçimden sonra bu mutlak çoğunluğu kaybedecek olurlarsa yeni koalisyonlar gerekecektir ve Liberaller ve Yeşiller gibi küçük meclis gruplarının etkisinin artması şaşırtıcı olmaz. Büyük partilerin güç kaybı, gelecekte AB Komisyonunun başına kimin geleceği konusunda da bazı belirsizliklere yol açabilir.

Tartışmaların dilindeki sertleşme

Koşulların ve dengelerin olası değişimi, çoğu krizde olduğu gibi yeni yönelimler için de bir olanak sunabilir. Koşullar Avrupa Parlamentosunun karakterindeki değişimi daha ileri götürebilir. Avrupa’ya eleştirel bakan partilerin oylarının bariz biçimde artırdığı 2014 seçimlerinden sonra tartışmaların dili sertleşmeye başladı. Avrupa konusundaki tartışmalar eskiye kıyasla net karşıt tavırlar üzerinden tartışılır oldu ve Avrupa’nın iç entegrasyonunu ilgilendiren hemen her konuda onaylayıcı ve itiraz edici her türlü argüman parlamentoda dile geldi.

Bu değişim kamuoyunda parlamentoyla ilgili ­farkındalık, AB yanlılarının, konseptlerini ve argümanlarını eskiye kıyasla daha güçlü dile getirmeleri durumunda gelecekte değişebilir. Avrupa düzeyindeki meclis tartışmaları çoğu kez aynı ifade kalıplarının kullanılmasıyla geçiyor, bu da dikkatleri üzerine çekmek yerine dağıtıyor.

Şimdiye kadarki kampanyaların ve parti seçim stratejilerinin gidişatına bakılırsa, yeni koşulların getirebileceği yönlendirme fırsatından yararlanılabileceğine ilişkin bir ipucu yok. Görüntüye kutuplaşma hakim: Avrupa sosyal demokratları belli bir ­baskı altında. Son olarak İtalya ve İsveç’te kendi saflarındaki hükümet başkanını kaybettiler. EVP Macaristan Başbakanı Orbán ve siyasetiyle zorlu bir uğraş içinde, zira Orbán’ın partisi Fidesz bu kardeş partiler grubunun üyesi.

Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ise, Fransa başkanlık seçimlerinde yürüttüğü kendi kampanyasının (En Marche) benzeri bir ülkeler üstü ­hareket düşünüyor; böyle bir hareket de yerleşik çizgideki iki büyük parti grubu olarak EVP’nin ve S&D’nin rakibi olacaktır. Fransa Devlet Başkanı ayrıca seçim çalışmalarında, “Avrupalılar” ile “Ulusalcılar” karşıtlığını vurgulayan bir üsluptan yana. Macron’un Fransa’da “Front National”a karşı yaptığı gibi.

AB ulus devleti koruyor

Gelişmelerin olumlu yönünden bakılırsa, bir sonraki parlamento seçmenlerce, görüşlerin çeşitliliğini, bir taraftan ilerleyen entegrasyonu onaylayan diğer taraftan bu sürece yönelik eleştirileri yansıtan bir siyasi tartışma arenası olarak görecektir. Parlamentonun bugünkü öncelikli pozisyonu, Avrupa fikrinin üye ülkelerin tekil çıkarlarına karşı savunulması; gelecekte AB içindeki vatandaşların görüşlerini yansıtabilecekleri yer olabilir ve Avrupa icraat makamları üzerindeki kontrolünü artırabilir.

Üye ülkelerin hükümetleri, Avrupa entegrasyonunu aşağılayan, AB’yi ulus devletlerin egemenliğini elinden alan antidemokratik bir ahtapot, teknokrat bir süper devlet olarak gören eleştirilere karşı Avrupa Birliği’ni savunmak durumunda. Gerçekte AB ortak hareket etmenin yarattığı artı değerle üyelerinin egemenliğini ve kimliğini de koruyor.

© www.deutschland.de

 

Josef Janning

Avrupa uzmanı Think Tank European Council on Foreign Relations'ın Berlin ofisini yönetiyor.