Bana biraz özgürlük ver…

Kıvanç BUHARA

  Özgürlük ve tutsaklık… İkiz kardeş gibi! Bakarsın, bakarsın da; Hangisinin tutsak, hangisinin özgür olduğunu anlayamazsın! “ – Ben özgürüm ve sonsuz özgürlüklerden yanayım!” İyi, güzel; düşüncede, eylemde, her şeyde… Özgürce konuş, yaz, çiz, resmet… Bağır, Haykır, Kaldırım taşlarına ister barışın, isterse faşizmin gamalı haçını çiz…! İstersen bikini ile dolaş mahallenin sokağında; İstersen önü yırtmaçlı asker donu giy… İstersen kara çarşafa bürün, gözlerin bile görünmesin! Bir şartla ki; Kara çarşafın yere sürünmesin… Ojeli ayak parmakların görünsün ki, kadınlığın belli olsun!   *** Özgürlük ve tutsaklık… EGO ve BEN gibi sırt sırta vermiş, “ don’tforget me, Argentina!” şarkısını söylüyorlar! Bencilliği özgürlüklerden saydığınız andan itibaren tutsaklığınız başlar… Özgürlüğe giden yol, esaretten mi geçer? Kabul edip etmemekte özgürsünüz, ancak… Bencillik ve egoizm değil mi, özgürlüklerimizin sınırlarını çizen? Buradaki sorun şu; Neden bolluk ve zenginlik içindeki insanlar havalı… Ya o afrodizyak davetkar parfüm kokuları! İşte özgürlük bu! Beş kilometre öteden hissedilmeli ağır ve emin adımlarla endamlı geçişi… Tutsaklık, ne kadar yakın duruyor! İş çizmeleri içinde, gün boyu kan terden ölü tavuk gibi kokmuş insanların kokusunu duydunuz mu hiç? Akşam eve gelmek ve ter kokulu giysileri çıkarıp,zeytin yağlı sabunla yıkanmak… Özgürlüğün neresinde yer alıyoruz?… Onlar ve biz… *** Özgürlük tüm toplumun olmayınca… Bireysel yaşamı ve olanakları özgürlükten saymak ve övünmek! İşte, aydınlarımızın “ tutsak “ olduğu moment! Kendi özgürlüğünü istemek, başkasının tutsaklığını görmemek! Ve kendi kişisel özgürlüğünü sokaklara dökmek… “ – Bakın işte ben buyum, ya siz..?” Alçaklarda oturanlar ve yükseklerde yer tutanlar… Özgürlüklerinizin fazlasını çöpe atmaktansa… Lütfedip birazını aşağıya atsanız…