Başıma gelen skandal olayı yazıyorum…

Rana Sarro

Bu yazımı yazarken kalbim sıkışıyor.

Şahsımla yani kendimle ilgili meseleleri haber yapmayı ve yazmayı hiçbir zaman etik görmemişimdir aslında. Fakat şuanda yazacağım konu toplumsal bir konu.

Bilen bilir beni sokaktaki aç ve susuz hayvanlar için çırpınır dururum.

Ben de ailem de yıllardan beridir, sokakta her köşe başında gördüğümüz köpek ve kedilerin yanında durur, aracımızda taşıdığımız mamalardan önlerine koyarız.

Fakat bazen öyle çaresiz kalırız ki, ya yaralıdır, ha hastadır, ya kene, pire yüklüdür veya mama yiyemeyecek kadar küçüktürler. O durumlarda da orada bırakıp gitmeye vicdanımız el vermez ve alıp evimize götürürüz.

Ya da annemin köy içerisinde durup yedirdiği köpekler, sevgi ve merhamet gördükleri için peşine düşer evine gelir orada yemek su buldukları için de orada kalırlardı. Öyle bir duruma gelmişti ki annemin evinin önü, onlarca köpek evinin önünde birikmişti. Köpekler yağmurlarda, soğuklarda evin önünde perişandı.

Yardıma muhtaç olup da alıp getirdiklerimizle birlikte de bu sayı 60’ı bulmuştu.
Mahalle aralarında rahatsızlık olduğu için annemin annesinin geçmişte hava parasına satın aldığı, devletin hali arazisini tadil etmek zorunda kaldık. Anneannem yaşlanınca mandralar boşalmış, harabeye dönmüştü.

Köy dışındaki devletin hali arazinde bulunan mandraları az az yatırım yaparak, evler ve telli geniş avlular yaparak, 1 yıl içerisinde çiftlik haline dönüştürdük orayı. Şuanda orada 60 tane köpek yaşıyor.

Ben bunları yaparken, dişimden tırnağımdan, gezmemden, eğlencemden, yememden içmemden, rahatımdan kestim. Ben bu çiftliği yaparken, inşaat ustaları aradım, inşaat malzemeleriyle boğuştum, su baskınlarına maruz kaldık, evlerin yetersiz geldiği dönemlerden geçtik biz.

Geceleri yatıp uyuyamadığım zamanları bilirim.

Yani çok zor, çok çaresiz günler, geceler geçirdik. Bugün 1 yılsonunda ise, 5 tane betonarme evin ve geniş avlularının olduğu bir köpek çiftliği yapmanın huzurunu ve vicdan rahatlığını yaşarken, son derece trajik bir konuşma ile karşılaştım.

Onlarca işgalin bulunduğu ve geçmişte de son bir yıllık sürede de kaymakamlığı döneminde o işgallere ses çıkarmayan Güzelyurt Kaymakamı Savaş Orakçıoğlu, inanılmaz bir gaddarlıkla, “İçişleri Bakanlığı’ndan o bölge için karar çıkmasını bekliyoruz. Tüm işgalleri bir tutuyorum ben. Kaldırılması kararı çıkarsa o barınağı yıktırırım” dedi.

Kulaklarıma inanamadım. Adeta şok oldum.

“Biz devletin yasal görevini yerine getirdik. Bize madalya verilmesi gerekirken, siz canlıların evlerini nasıl yıkarım dersiniz? Bu bir skandal olur” dedim.

Gayet gaddar bir ses tonuyla… “O gün gelsin ben o skandalı da göğüslerim” dedi.

Allah seni de o hayvancıklar gibi bir göz odaya, bir lokma ekmeğe muhtaç etsin inşallah.”

Ve o gün geldiğinde beni ve canla başla bakımını üstlendiğimiz, gönüllü hizmetçiliklerini yaptığımız, yemeyip yedirdiğimiz o hayvancıkları hatırlayasın!

Adeta yıkıldım duyduklarım karşısında.

Onlarca işgalin bulunduğu ve geçmişte de son bir yıllık sürede de kaymakamlığı döneminde o işgallere ses çıkarmayan bir kaymakam, bugün bana barınağı, “canlıların evini yıktırabilirim” diyor.

Arsa sahibi olmak için yer işgal edenleri, bunca yıl ne yıktırmadın ey Kaymakam? Aynı köyde yaşadığın ve her birini bildiğin halde bunca yıl niye göz yumdun? Bir hayvan çiftliğiyle yani bir hayır işiyle, arsa sahibi olunması için yer işgal edenleri nasıl bir tutarsın?

Sarsıldım…!

Kalbim duruyordu neredeyse, tansiyonum yükseldi bir anda, başım döndü.

“Yıktıracaksın da, 60 tane canlıyı ne yapacaksın? Onca canlıya sen mi bakacaksın? O canlıları da mı yerle bir edeceksin yoksa?” dedim.

Yanıt veremedim tabi bu soruma. Cevap veremeyeceği için de hemen telefonu kapatmak istedi.

Ben inşa edeceğim çiftlik için tam 1 yıl önce Güzelyurt Kaymakamlığı’na dilekçe yaptım. Usulen işgal edilen yerler Kaymakamlığa bildirilir ve kiralanması talep edilir çünkü. O gün bugündür bana Kaymakamlık tarafından o civarların parsellendiği ve ileride yerleşim yeri olabileceği yönünde hiçbir bilgi verilmedi.

Birkaç ay önce çiftliğin yakınına bir ev inşaatı başlatılınca, hali arazi nasıl olur da kırsal kesim arsası olarak verilir diye araştırdım ve geçmiş 4’lü hükümetten önceki hükümetin hali arazileri kırsal kesim olarak dağıttığı fakat işlemlerin Tapu Dairesi tarafından yeni tamamlandığı bilgisini aldım.

Tabi bizim çiftlik kırsal kesime dâhil değildir çok şükür. Halen hali arazi. Bunun üzerine gerekli istişarelerde bulunmak istedim bir yıldan sonra tekrardan.

İçişleri Bakanlığı müsteşarı ile konuştum önce. Konuyu Merkez Kaymakamı’na aktardı. Merkez Kaymakamı Ahmet Arslan ile konuştum. Gayet insancıl bir şekilde, “orada devam et aynı şekilde bakalım ne olacak. Eğer ileride orada yerleşim olursa ve yakınlardaki evler için bir rahatsızlık durumu olursa da, o zaman devlet sana farklı bir yerde barınak inşa ederse, farklı bir yere taşırsın köpecikleri” dedi. Yine de Güzelyurt Kaymakamı ile de bir görüş” diye de ekledi.

Ben zaten bir yıl önceden usul gereği başvurmuştum Kaymakamlığa. Ancak tavsiyesi üzerine tekrardan bir konuşmak istedim.

Nereden bilebilirdim böyle bir gaddarlık yani acımasızlıkla karşılacağımı.

Devletin yasal görevi olan sahipsiz hayvanlara sahip çıkma görevini, bir annem ve bir kız kardeşim ile birlikte kimseden destek görmeden üstlenmişken; bana suçlu muamelesi yapacağını!

“Ben oradaki tüm işgalleri bir tutarım” diyecek kadar vicdandan yoksun… Hayır işini ayırt edemeyecek durumda olacağını…

“Bu devletin görevidir, kişilerin görevi değildir” de demez mi? Niye yapmadı o zaman devlet bunca yıl görevini? Güzelyurt Belediyesi bugüne kadar bir barınak, hasta hayvanları tedavi ettirebileceğimiz, bir rehabilitasyon merkezi yapmazken, niye hatırlamadınız bunun devletin görevi olduğunu?

O zaman biz de böyle bir yükün altına girmemiş, insanca yaşantımıza devam etmiş olurduk.

Annemin elleri uyuşuyor… Ama ona, “evde otur dinlen, yorulma” diyemiyorum. Ben işlere yetişemiyorum. Devlet işinde çalışıyorum. Vakit buldukça gazetecilik yapıyorum. Öğlenden sonraları çiftlikte çalışıyorum amele gibi.

Ve sen Kaymakamlık görevine atanan bir isim, bana çıkıp “o gün gelsin yıktırırım” diyebiliyorsun!

Evimi değil, sahipsiz köpeciklerini evini!

Ben bunu anneme ve neneme nasıl söylerim? Daha şimdiden ölürler kahırlarından.

Biz sel baskınlarının, dondurucu soğukların içinde barınakta işlediğimiz günleri biliriz. Yemek olmadığında, kendi masraflarımızdan kesip, haftada 600 TL’lik mama aldığımızı biliriz. Annem mazbahadan aldığı ciğer, dalak, böbrekleri gece yarılarına kadar doğrarken, ertesi gününe yemek bulup yedirebilelim diye, yanımızda sen mi vardın? Yoksa devlet mi ey Kaymakam?

Kahroldum…

Bugün öğlenden sonra gelişti bu olaylar. Aradım İçişleri Bakanlığı Sosyal Konut Dairesi Müdürü Ercan Beşerler’i.

Anlatmaya çalışıyorum, nefesim tıkanarak, kalbim sıkışarak konuyu.

Ercan Bey konuyu anlar anlamaz, “Sizin yaptığınız bir sosyal sorumluluk projesidir. Başka ülkede olsa sizlere ödül verirler Rana hanım” dedi.

O an içim zaten doluydu, boşaldım başladım hıçkırarak ağlamaya.

“Üzülmeyin, bir çaresini bulacağız. Yıkmak olur mu hiç. Ben orasıyla ilgili gerekli çalışmayı yapacağım, size döneceğim” dedi.

İnsansınız be! Gerçekten insansınız. Yıllar yılı parti tutmayan biri olarak, “Halkın Partililer başkadırlar” dememin nedeni işte bundandır. Vicdan sahibi gerçek insanlarsınız. Farklısınız.

Yürek mi kaldırır bunu?

Ercan beye söyledim. Ben 1 yıl önce Kaymakamlığa şahsıma kiralanması için usulen başvurdum. Sırf orası boş görünmesin ve bir başkası gidip işgal ettiğine dair benden önce başvurmasın diye. Devlet başkasına kiralamasın diye. Köpeciklerimin evini garantiye almak için yani…

Fakat, o yere bana inşaat yasağı konmasını bizzat talep ettim Ercan Bey’den.

Ki kimse kalkıp, “Rana arsa sahibi olmak için 60 köpeğin bakımını üstlendi” demesin.

Ben oraya kendi evimi yapamayayım. Kendime ait bir yapı yapamayayım. Bunu bizzat talep ediyorum. Ama o yer köpeciklerimindir.”

İnsan gibi insan Ercan bey, “üzülme çaresini bulacağız, inşallah yaşadığın bu kötü olay, iyi şeylere vesile olacaktır. Bir yerlerden sizlere destek verilmesi için bir fırsata vesile olabiliriz belki. Bir düşünelim üzerinde çalışalım” dedi.

İnsanlık budur işte! Neler çektiğimizi anlayabildi, üstlendiğimiz görevin ne kadar ulvi bir görev olduğunu hissedebildi ve geçtim araziyi, farklı vakıf kurumlarından destek sağlanması gailesine girdi hemen.

“Allah sizlerden razı olsun. İyi ki varsınız” dedim.

Herkes yer sahibi olmak için gidip o bölgedeki hali araziye yapı yapıyor ve işgal ediyor yıllardan beridir. Fakat benim durumum çok farklı. Sahipsiz ve yardıma muhtaç hayvanlara ev sağlama yükünün altına girmişiz. Kendi bütçemizle en az 50 bin TL’lik masraf yapmışız oraya. Sırf sokak hayvanlarına yuva amaçlı. Kendi cebimizden, her türlü bakımlarını sağlıyoruz. Kendi emek gücümüzle, gece gündüz demeden bakıyoruz. Ve Güzelyurt Kaymakamı, devletin bölgede bir barınak yükümlülüğü olduğunu düşünmeden, tebrik edeceği yere, bana suçlu muamelesi yapmaya çalışıyor.

Orada canlıların yaşadığını bile idrak edememiş bir şekilde. O barınağı yıktığında, 60 tane köpeği ne yapabileceğini bile hesaba katamıyor. Ben ve ailem 60 köpeği sahiplenmemiş ve kendi paramızla kısırlaştırmamış olsaydık, bugün Güzelyurt’ta o köpekler doğura doğura 1060 tane olacaklardı!
Ayıptır, günahtır, vicdansızlıktır.

Ben size daha ne diyeyim.

Koskoca bir YAZIKLAR OLSUN!