BAYRAK AĞLIYOR…

Ayşegül Garabli

Beşparmak dağlarına dev bir bayrak çizdiler.

Bayrak gururluydu.

Çünkü O bir sembol değildi, uğruna şehitlerin canlarını verdiği bir halkın simgesiydi.

Geleceğin çocukları esir olmasın, zulüm ve ölümle tanışmasın diye verilen bir kavganın bedeliydi.

Özgürlüğün simgesiydi.

Taşıdığı gururu bundandı.

Sonra ışıklandırdılar.

Her yerden görülen bir ışıltısı vardı.

Bayrak mutluydu.

Çünkü O halkını aydınlatmak için vardı ve gölgesindeki halkın aydınlığı ile yükseleceğine inanırdı.

Ancak gördü ki kendisi ışıl ışılken, kendisini aydınlatmak için onca paralar harcanırken, çocuklarının eğitimine para harcanmıyor, çaba sarf edilmiyor, hatta oradan buradan alınan parça parça yöntemlerle çocukların eğitimi yok edilip karanlığa itiliyor.

Bir sürü diplomalı genç varken, gençler işsiz ve aşsız kalıp ülkelerini terk ederek başka bayrakların altında yaşamaya mecbur ediliyor.

Tanınmamışlığın ve adaya hapsedilmenin sonucunda gençlerin hayatı biraz daha karartılıyor.

Bayrak mutsuzdu artık.

Kendisi var olup bir ülkeye simge yapıldığı gün dünyaya gelenler bu gün ülkede değildi artık.

Ülkede kalanlar da dünyadan izole edilmiş, iradeleri ellerinden alınmış, kültürleri yok edilmiş ve kendi ülkelerinde horlanır, küçümsenir hale gelmişti.

Halkı karanlıklara gömülmüşken kendisinin aydınlatılması mutsuz etmişti bayrağı.

Sonra bir de baktı ki üzerinde gururla dalgalanacağını düşündüğü ülke uyuşturucu, fuhuş ve kumar yuvası olmuş.

Uyuşturucu , kara para  ve insan kaçakçılığı için yol olmuş.

Uyuşturucu ile zehirlenen gençlerin hatta çocukların sayısı her geçen gün daha da artar olmuş.

Sokaklarında fuhuşa itilen çocukların, gece kulüplerinde sex kölesi olarak kullanılan kadınların var olduğunu görmek ile yıkıldı bayrak.

Böyle bir ülkeyi hak etmediğini düşünerek kırıldı bayrak.

Oysa herkesin ağzındaydı ve yere göğe sığdırılamıyordu.

Mitinglerde meydanları doldurup, seçimlerde arabaları süslüyordu.

Kendisi için dernekler bile kurulmuştu.

Bayrak umutlandı.

Çünkü önemsendiğini ve sevildiğini düşündü.

Ancak siyasete malzeme yapıldığını ve kendisi üzerinden siyaset yapılarak oy toplandığını görünce, öfkelendi.

Bayrak öfkeli ve kızgın.

Üzerinde ışıl ışıl durduğu dağlar talan ediliyordu ve parça parça

Oyularak halk kullanılan kimyasallarla zehirleniyordu.

Kendisini ağzından düşürmeyenlerin, dağların talan edilmesine ve çocukların bile ölümüne neden olan zehirlerin kullanılmasına ses çıkarmamalarına, hatta sebep olmalarına öfkelendi.

Ve bir anda fark etti ki, aslında temsil ettiği halkın devlet olma özelliklerini yerine getiren bir devleti bile yokmuş.

Ne devlet olarak yönetimi ne de söz hakkı kendi elinde değilmiş halkın.

Kafese koyulan kuş misali ne gençleri dünyayla bütünleşe biliyormuş ne de dünyaya açılabiliyormuş.

Dünyanın tanımadığı bir ülkede halkı özgür değilmiş.

Varmış ama yokmuş bir devletin simgesiymiş.

Bayrak gururu kırılmış.

Oysa güçlü bir devletin mutlu ve sağlıklı yaşayan  halkının simgesi olmayı hayal etmişti

Çıkar için kullanılmayı değil, saygı ve saygı ile değer verilmeyi ummuştu..

Temsil ettiği halkın dünya ile kucaklaşmasını istemişti.

Olmamış.

Başarılmamış.

O yüzden Bayrak ağlıyor artık.