“BENİM SEVGİLİ YÂRİM” ( İSTANBUL’A)

Hatice İNTAÇ

Bir nefeste çektim seni içime

Tuttum nefesimi kaybolup gitme diye

Gözlerimi yumdum, uçtum boğaza

Süzüldüm martı gibi maviliklere

Seyrettim doyasıya, kazıdım benliğime.

Hey gidi İstanbul!..

Hey koca şehir!..

Sığdırdım güzelliğini kalbime

Seni de getirdim beraberimde

Geldiğim bu yere.

Boğazın yakamozlanan suları

Adaların yeşil çamları

Sultanahmet’in ulu çınarları

Beyoğlu’nun rengârenk ışıkları

Sonsuza dek takıldı gözlerime

Soluğumla yerleştirdim seni yüreğime

Gidemezsin benden istesen bile.

                                                                              ( Bir Şehre Özlem adlı şiirimden)

Her karış toprağında doğanın eşsiz güzelliğini ve tarihini barındıran, yürekleri ilhamla coşturan efsunlu şehir!..  Şiirlere, şarkılara ilham olmuş sevdalı şehir!.. İstanbul!..

Takvim bugün 29 Mayıs’ı gösteriyor. Bu günün tarihteki en büyük önemi muhakkak ki İstanbul’un fethidir. 563 yıl önce böyle bir günde Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından 53 gün süren bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1953 te fethedilmişti. Tarihin birçok döneminde çeşitli devletlerce 28 kez kuşatılan ve bu kuşatmalara karşı koyan Bizans’ın aşılması imkânsız güçlü surları bu tarihte Osmanlılarca aşılmış ve Bizans ( İstanbul) Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Bu tarihi ve İstanbul’u unutmak, ömrünün büyük bir bölümünü orada geçirmiş, sayısız anılarını ona emanet etmiş, İstanbul tutkunu biri için haksızlık hatta ihanet olurdu. Bu yüzden bugün, bu efsunlu ve sevdalı şehri yazmak; onu hatırlamak ve hatırlatmak boynumun borcu oldu.

Muhakkak ki dünyada pek çok güzel şehir vardır ama tarihin, coğrafyanın, doğanın terkibi ile olağanüstü güzelliğe ulaşmış İstanbul’un bir eşi, ondan daha güzel olanı yoktur.
Geçmiş tarihte bu topraklarda yaşayanlar konumu ve doğası ile dünyada eşsiz güzelliklere sahip olan bu kente daha da güzellik katmak için adeta yarışırcasına çabalamışlar ve günümüze kadar ulaşan yapıtlarını ona ve kendilerinden sonra gelen nesillere armağan etmişlerdir. Bizans, Ceneviz ve Osmanlı mimarlarının eserleri şehrin her yerinde olanca ihtişamıyla hâlâ ayakta duruyorsa,  İstanbul bunu, o zamanların mimarlarına borçludur. Bu konudaki en büyük pay da muhakkak ki Osmanlı’nın ve özellikle de Mimar Sinan’ındır.
“Dünyanın İncisi” diye de ünlenen şehrin bu üstünlüğü kazanmasında sanat ve edebiyatın önemli bir rolü,  sanatçıların, yazarların, şairlerin yadsınamayacak kadar büyük katkısı vardır. İstanbul için yazılmış seyahatnameler, şiirler, şarkılar, İstanbul’u anlatan hikâyeler, romanlar da bu şehrin efsunlu güzelliğinin yazılara, dizelere, notalara dökülmüş halidir. Tıpkı boğazdaki yalılar, İstanbul’un tepelerine serpilmiş camiler, sokak aralarındaki tarihi çeşmeler gibi onlar da İstanbul’un eşsiz güzelliğini yazılarla, şiirlerle, şarkılarla anlatmışlardır.
İstanbul, üzerine belki de en çok şiir yazılan şehirdir. Sayısız şair, mısralarında bu şehrin güzelliklerini anlatmış, şiirleriyle İstanbul’u daha da yüceltmiştir.
Başta İstanbul’un Fatih’i 2. Mehmet olmak üzere divan şairlerimiz onun her köşesini dizelerle anlatmaya ve ölümsüzleştirmeye çalışmışlardır. Lâle Devri şairlerinin en önemlisi olan Nedim bu döneme şiirleriyle adeta damgasını vurmuştur. Nedim, sadece “Bu şehr-i İstanbul ki bi misl ü bahadır/Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır” mısralarıyla değil, Sadâbâd’ı, Göksu’yu, Küçüksu’yu  bütün canlılığıyla yüzyıllar öncesinden bugüne taşıyan bir çok gazeli, kasidesi ve şarkısıyla anlatmış olan bir İstanbul şairidir. 

Yahya Kemal Beyatlı da İstanbul’a âşık olan şairlerdendir. “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel” mısraının sahibi olan Yahya Kemal, İstanbul’un her semtini, her köşesini büyük bir şevkle şiirlerine yansıtmıştır. İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerinde de çoğunlukla İstanbul vardır.

Son dönem şairleri arasında, nerdeyse bütün şiirleri buram buram İstanbul kokan Necip Fazıl’ın istisna bir yeri vardır. “ Ruhumu eritip de, kalıpta dondurmuşlar/ Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar” dizeleri de şairin İstanbul’a olan tutkusunun ifadesidir.

Ya Orhan Veli!.. “ İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” ya da “ Urumeli Hisarı’na oturmuşum/ Oturmuş da bir türkü tutturmuşum” dizeleri ve İstanbul kokulu diğer şiirleri ile İstanbul’a tutkun,  İstanbullu bir şairdir.

İstanbul’u gören hiçbir şairin, bu şehrin büyüsüne kapılmaması mümkün değil. Nazım Hikmet’ten Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Ziya Osman Saba’dan Behçet Necatigil’e, Sezai Karakoç’tan, Cemal Süreyya’ya birçok şairimiz bu şehrin meftunu olmuşlar, onun güzelliğini şiirleriyle bir kat daha artırmışlardır. Onlar ve diğer sanatçılar sayesinde İstanbul “ şiir gibi şehir” olma özelliğini hep taşıyacak, her şeye rağmen(!..) siirle, şarkıyla  yaşamaya ve yaşatılmaya devam edecektir. Çünkü o kendinden vazgeçtirmeyecek, aşık olunacak kadar etkileyici ve güzel bir şehir.

İnsan, bu şehre alışmaya görsün. Onun yollarına düşmeden, kollarına atılmadan duramaz. Kız Kulesine el sallamadan, Çamlıca’nın sarmaşık güllerini selâmlamadan, Adalarda;  çamların eski bir masalı anlatan uğultusunu dinlemeden yapamaz .