Biz bu siyasi refleksi önceden gösterebilmeliydik…

Derviş DOĞAN

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) üçüncü uluslararası hidrokarbon arama ihalesi ile ilgili olarak, "6 numaralı sahanın önemli bir bölümü, ülkemizin kıta sahanlığı sınırları içerisinde yer almakta olup, yabancı şirketlerin deniz yetki alanlarımızda izinsiz hidrokarbon arama ve çıkarma faaliyetlerinde bulunması mümkün değildir" dedi.

Ve resti ortaya koydu Türkiye adına.


Sonra da konuyu Kıbrıs’ta devam eden müzakere sürecine getirdi.

Ve dedi ki Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç;

"Kıbrıs'ta adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme yönelik olarak yoğunlaştırılmış bir şekilde sürdürülen müzakerelerde Ada'nın doğal kaynaklarının olası bir çözümden sonra federal hükümetin yetki alanı içinde bulunacağı hususunda mutabakata varılmış olmasına rağmen Kıbrıs Türk tarafını gelecekteki eşit ortağı olarak görmesi gereken Rum tarafının Ada'nın tek sahibi gibi davranmaya devam etmesi ve bu alandaki tek taraflı girişimlerini sürdürmekte ısrar etmesi kaygı vericidir.

Hukuksuz ve hükümsüz ruhsatlara dayanarak GKRY'nin sözde münhasır ekonomik bölgesinde hidrokarbon arama çalışması yürütebilecek ülkelere ve şirketlere Kıbrıs Türk tarafının Ada'nın tümü üzerindeki meşru, eşit ve ayrılmaz haklarını da göz önünde bulundurmaları, sağduyu içinde hareket etmeleri çağrımızı yineliyor, diğer taraftan Türkiye'nin kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumak için her türlü tedbiri alacağının bilinmesini istiyoruz.”

Malum adada müzakerelere dair yoğun bir diplomasi trafiği var.

Liderler yoğunlaştırılmış şekliyle görüşmelerini sürdürüyorlar.

Bu süreç içerisinde tarafların birbirini yok sayacak adımlar atmasının çok doğru bir yaklaşım olmadığı da açıkça görülüyor.

Kaldı ki Türkiye Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in de ifade ettiği gibi Ada’nın doğal kaynaklarının olası bir çözümden sonra federal hükümetin yetki alanı içerisinde bulunacağı konusunda da tarafların vardığı bir mutabakat söz konusu.

Şimdi hal böyle iken adada tek taraflı atılan adımların devam eden müzakere sürecine bir fayda sağlamyacağı aşikar.

Ve/fakat Güney Kıbrıs’ta böylesi bir yaklaşım ısrarla sürdürülüyor.

Peki biz ne yapıyoruz?

Yani masada devam eden bir süreç var.

Her 2 tarafın da haklarının korunacağı bir ortaklık kurmaya çalışıyoruz.

Ve/fakat gel gelelim Kıbrıs’ın Güney’indeki otoritenin adada yaşayan halkları da ilgilendiren konularda tek başına karar verici konumda olması tabi ki düşündürücü.

Nitekim olası bir çözüm sonrası Ada’nın doğal kaynakları gibi hepimizi yakından ilgilendiren hususlar da federal hükümetin yetki alanı içerisinde olması konusunda varılan mutabakata rağmen Rum tarafınca atılan tek taraflı adımların karşısında siyaseten durmak gerektiğini düşünüyorum.

Yani müzakere heyetinin burada daha aktif bir rol üstlenerek masada ki muhataplarına duyulan bu rahatsızlığı etkili bir dille anlatması gerekmektedir.

Hatta konuya Türkiye kendi açısından müdahil olmazdan önce bizim bu noktada adım atabilmemiz yürütülen müzakere sürecinde izlenen politika gereği daha doğru olacaktı.

Ama her zaman yaptığımız gibi sinip arkadan gelmeyi tercih ettik.

Tabi ki bunun da şöyle bir sebebi olduğunu düşünüyorum.

Önemli bir dönemin arifesinde  herşey dört dörtlük gitmese de Kıbrıs sorununun çözümü konusunda az da olsa umutların en fazla yeşerdiği bir  müzakere döneminde masanın hassasiyeti de dikkate alınarak hareket edilmiş olabilir.