Çocuksuz restoran istemek ayrımcılık mı?

"Hiçbir grubu salt kimliği dolayısıyla herhangi bir haktan men edemezsiniz. Bu ayrımcılıktır. "

Ayrımcılığın tanımını yapalım önce. En basit tanımıyla ayrımcılık eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gereken bireylere farklı muamele yapmaktır. Bir restorana zenciler giremez derseniz ırk ayrımcılığı, kadınlar giremez derseniz cinsiyet ayrımcılığı, Müslümanlar giremez derseniz din ayrımcılığı yapmış olursunuz. Çocuklar giremez dendiğinde hangi ayrımcılık kategorisine sokmak gerektiğini anlamak için öncelikle çocukları hangi kategoriye soktuğumuzu bilmek gerekiyor.

Birçok insan tuhaf bir şekilde farkında olmasa da çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi eşit haklara sahip bireyler. Hukuki anlamda “hak ehliyeti” sağ doğumla başlar. Yaşa göre kısıtlanan hak değil fiil ehliyetidir. Sözüm ona oy kullanmak, evlenmek, ehliyet almak gibi fiiler için belli bir yaşın üstünde olmak gerekir. Haklar ise bakidir. Restoranlar dahil olmak üzere kamusal mekanlardan faydalanmak da hak kategorisine girer. Burası tamam.

Peki haklar hangi hallerde sınırlandırılabilir? Ortaokul vatandaşlık derslerinde “başka birinin özgürlüğünün başladığı yerde senin özgürlüğün biter” olarak öğrenmiştik. Epey sakıncalı ve yetersiz bir yaklaşım. Biraz daha detaylandırmak şart. O başka biri çocuk karşısında bir yetişkin mi mesela? Yetişkinin sessizlik içinde yemek yeme hakkı bir çocuğun iletişim kurma hakkından daha mı üstün? Bu argüman meseleyi çözmüyor.

Daha geniş kapsamlı düzenlemelere bakalım. Anayasa kamu yararı, kamu güvenliği, kamu sağlığı hallerinde birey özgürlüğünün kısıtlanabileneceğini öngörür. Burada da kamudan kimi anladığımızı konuşmak gerekir? Çocuklar kamunun bir parçası değil midir? Kamu yararı hesabı yaparken çocukları da dahil edip yararlarını gözetmeyecek miyiz?

Çocuksuz restoranı savunanlar “canım zaten bütün restoranlar çocuksuz olsun demedik, çocuklu ve çocuksuz çeşitli restoranlar olabilsin dedik” argümanını öne sürüyor. Bu argüman bana Amerika’nın ırk ayrımcılığı düzenlemesi bakımından “ayrı ama eşit” (separate but equal) politikasını hatırlattı. “Beyazların ayrı okulu olsun, zencilerin ayrı okulu olsun dedik. Zenciler okula gitmesin demedik.” Bu argüman üzerine daha fazla cümle kurmaya gerek yok bence. 'Ayrı ama eşit' diye düzenleme olmaz.

Evet, çocuklar yaşamsal deneyim olarak yetişkinlere kıyasla daha deneyimsizler. Evet, çocuklar hareketli olmayı, koşup oynamayı yetişkinlere oranla daha çok seviyorlar. Evet, çocuklar toplum içi yaşama adaptasyon konusunda geçiş sürecindeler. Evet, çocuklar nerede hangi ses tonuyla konuşulabileceğini öğrenme konusunda yolun başındalar. Evet, çocuksuzlar tam da bu sorumlulukları üstlenmemek için ebeveyn olmamayı seçmiş olabilirler. Bunların hiç biri ayrımcılığın gerekçesi olamaz.

Hiçbir grubu salt kimliği dolayısıyla herhangi bir haktan men edemezsiniz. Bu ayrımcılıktır. Yapacağınız düzenleme bir grubun kimliğine yönelik olamaz. Ancak davranışına yönelik olabilir. Örneğin sessiz restoran konseptinde çalışıyor olabilirsiniz. Yine de çocukların restorana alınmasına engel olamazsınız. Sadece gereken sessizliği sağlamayan misafirlerin (ki bu çocuk da olabilir yetişkin de) restorandan ayrılmalarını talep edebilirsiniz.

Kamusal alanları daha huzurlu kılmanın yolu çocukları uzaklaştırmaktan geçmiyor. Toplumun her kesimi için kapsayıcı olan düzenlemelerden geçiyor. Bugün yaşlıların da engellilerin de toplum içinde daha az görünür olmalarının altında koşulların onlar için olgunlaştırılmamış olması yatıyor. Restoranların çocuk parkı barındırması, çocuklara boya kalemi/kağıt gibi çok düşük maliyetli servisler sunması kapsayıcı hizmete örnek. Üstelik çok kolay.

Yetişkinler bu dünyanın sahibi değiller. Hayatı sadece onların konforunu önceliklendirerek şekillendiremeyiz. Çocukların restoranda olmalarından rahatsız olanlar evlerinde yiyebilir.