Devletsen gereğini yaparsın...

Ediz TUNCEL

Ciklos’ta Ulaştırma Bakanlığı’nın birbirinden rezil ve beceriksiz işleri  yüzünden akla hayale gelmeyecek şekilde ölen dört çocuğumuzun üzerine belli ki sünger çekildi, bizim balık hafızalı milletin her işte olduğu gibi bunu da unutması için “sinin da gülle geçsin” moduna girildi...

Soruşturma başlatıldı filan gibi lafazanlıklar da hikayedir, bugüne kadar herkesin yediği  halt, sebep olduğu rezaletler ve ölümler de yanlarına kar kaldı, bu da istisna olmayacak, bunun da üzerine sünger çekilecek, soruşturma dosyası, o da eğer varsa, tozlu raflarda atılı kalacak, çocuklarımız öldüğüyle, aileler de çektikleri ve çekecekleri acılarla başbaşa kalacak...

Eğer bu soruşturma bir yere varacak olsaydı, eğer bu devlet gerçek bir hukuk devleti olsaydı,  olay olduğu günün ertesi günü bakanlık koltuğuna oturdu oturalı yaptığı hemen her işte “Muhteşem Sülaymanı” aratmayan başarılara imza atan, halkı nasıl kazıklayacağım diye ter ter tepinen, koltuğa oturmadan önce eleştirdiklerinin beş beterini yapmakta sakınca görmeyen Tolga Atakan, müteşarı ve ilgili daire müdürü derhal görevden alınırdı, St. Hilarion kavşağı ile Girne arasında o yolu yapan müteahhit ve, eğer varsa, mühendis(ler) tutuklanırdı, başkalarını eleştirme konusunda mangalda kül bırakmayan, şampiyonluğu kimselere kaptırmayan, kendisi koltuğa oturana kadar yapılan yanlışları yerden yere vuran, ama kendisi koltuğa oturduktan sonra yapılan yanlışlara göz yuman, hatta dolaylı  da olsa paydaş olan Kudret Özersay da paşa paşa istifasını verirdi...

Bir düşünün, en geri zekalı insanın bile nasıl yapılacağı konusunda aklının keseceği işleri devlet yapıyor da akılları kesmiyor...

Girne-Lefkoşa yolunu, özellikle de Boğaz-Girne arasında kalan kısmı bir uçtan öteki uca incelerseniz, gidiş-geliş istikametinde iki yolun arasında eğim farklarından dolayı yağmur sularının kaçacağı en ufak bir drenaj sistemi olmadığını görürsünüz...

İki yolun arasında, özellikle de virajlarda yağmur suyunun birikmemesi için arklar yapılmalıydı, bu ark sisteminde birikecek suların tahliyesi için de kısa mesafelerle, en fazla elli metre aralıklı olacak şekilde, ikinci bir tahliye ya da drenaj sistemi yapılmalı,  yol altından geçirilip, yol dışına, aşağıya vadilerin içine akıtılmalıydı ki sel bile gelse yolda su birikimi olmadan sular tahliye edilebilsin...

Yol kenarlarında da dikkatlice incelediğinizde yer yer su tahliyesi için arkların yapıldığını ama arkların içinde birikecek suyun tahliyesi için hiçbir ayrıntı düşünülmediğini, çoğu yerde arkların içinde biriken suyun tekrar yola taştığını, bir noktadan sonra işin Allah’a kaldığını görürsünüz...

Aynı güzergahta bazı yerlerde bariyerler refüj hattının yol içinde kalan kısmına, bazı yerlerde ise bariyerleri tutan direkler refüj hattının yol dışında kalan kısmına yerleştirilmiştir, ki doğrusu da budur.

Refüj hattı ile bariyerin üst kısmı, ki darbeyi alması gereken kısımdır, aynı düzlemde olmalıdır ki bariyere çarpan araba ileriye doğru yoluna devam etsin, bariyeri tutan ayaklar ise refüj hattının dışında kalmalıdır ki arabaların tamponları, tekerlekleri ile temas etmesin, bariyer direklerine çarpmadan dolayı araba beklenmedik şekilde sağa sola veya karşı tarafa savrulmasın, takla atmasın.

Refüj hattının dışına değil de yol içine doğru yerleştirilen bariyerlere bir araba çarptığında daha ilk anda bariyeri tutan direklere de vuracak, alması gerekenden daha fazla hasar alacak ve kesinlikle kontrolsüz şekilde savrulacaktır.

Burada yaşanacak kazaların beklenenden daha şiddetli olması, hasarların beklenenden daha fazla olması ve olası yaralanmaların ve ölümlerin de tek sebebi devleti yönetenlerin aymazlığı, beceriksizliği olacaktır...

Başka bir konu, ki defalarca yazdım, TV ekranlarından da dile getirdim, ama belli ki başta Ulaştırma Bakanı ve bakanlığının ilgilileri ya tembelliklerinden, ya beceriksizliklerinden, ya da kasten görevlerini yerine getirmiyorlar...

Güzelyurt-Lefkoşa istikametinde, Güzelyurt’a giderken Alayköy’den ta Yılmazköy’e kadar yolun sağ tarafında, sözde yağmur sularını toplaması gereken arkın içi, o güzergahta biri hamile dört akademisyen arkadaşımız katledildikten sonra yapılmaya başlanan beton bariyerlerin yapımı sırasında kırılıp dökülen beton parçalarıyla doludur.

Yıllardır orada dururlar ve bir arabanın yoldan çıkıp da arka doğru girmesi demek, o beton parçalarına çarpması demektir, bu da olası bir kazanın kesinlikle ölümcül sonuçlar doğurması demektir.

Bu atıl durumdaki sayısız beton parçasının bir kısmı yaptığım şikayetler sonucu Polis Genel Genel Müdürlüğü’nün zorlamasıyla kaldırıldı, ancak büyük kısmı halen olduğu yerde duruyor.

Aynı şekilde, o yol güzergahında sözde yağmur sularının tahliyesi için yapılmış arkların içi pislik, ot, çer çöp ve taş parçalarıyla dolu...

Dahası, arkların içine akacak suların yol altından açık araziye tahliyesi için gereken drenaj/tahliye sistemleri de yapılmamış...

Zaten iki Yılmazköy kavşağı arasında kalan kısım da yer seviyesinin altında yapıldığı ve tam da eski dere yatağına denk geldiği için sürekli olarak her yağmurda yolun için nehir gibi oluyor, kapanıyor.

Başka bir konu diyelim ve devam edelim...

Lefkoşa-Güzelyurt anayolu üzerinde iki Alayköy kavşağı arasında kalan dümdüz yolda defalarca ölümlü kazalar oldu, ki iki tanesine ben denk geldim, birinde öğrencilerimiz öldü, diğerinde başkaları, yoldan çıkan araçların devirdiği direklerden bir tanesi ve atıl durumdaki parçaları onca zamandır aynen yattığı yerde duruyor...

Bu direk Mitsubishi bayisinin Güzelyurt istikametine doğru yüz metre ilerde, iki yol arasında yıllar yılıdır yatıyor, TV ekranlarından defalarca söylememize ve gazetelerde yazmamıza rağmen kimse tın demedi, bir daha yazayım, belki birinin aklı başına gelir!

Yollar ve trafik konusunda yazacak çok şey var ama boşuna klavyeyi ve parmaklarımı yorduğumu biliyorum, o yüzden bu kadarla bırakıyorum...

Bu konuda tek umudum, bu işin başında duranların trafikte azrail ile karşılaşmaları ve çocuklarımızın, insanlarımızın ödediği bedeli aynen ödemeleridir, belki o zaman akılları başlarına gelir de dünyanın değil ama KKTC’nin kaç bucak olduğunu görürler...

..................................

Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturdu oturalı koltucuğundan başka bir derdi olmayan, abuk subuk işlerle kafa yoran sevgili Cemal Hoca’ya ve ilgili bakanlık müdürüne bir bilgi vereyim...

Hani kısa süre önce Yedidalga ilkokulu’nun oyun alanındaki toprak duvarın ve beton istinat duvarının her an yıkılmaya hazır ve nazır olduğunu, şiddetli bir yağmurda o toprak duvarın yıkılabileceğini ve orada oynayan çocukların altında kalabileceğini, tüm uyarılara rağmen bakanlığınızın sin da gülle geçsin modunda çamura yattığını yazmıştım ya, bu kez de oraya polis benim şikayetim üzerine gitti beyler ve bayanlar!

Sizin beceriksizliğiniz ve sorumsuzluğunuz yüzünden orada bir çocuğun bile burnu kanarsa, polis ve adalet sistemi ensenize yapışsın diye, haberimiz yoktu ayaklarına yatmayasınız, napalım bir kaza oldu da çok üzgünüz diyemeyesiniz diye...

Toprak duvara tedbir olsun diye 2019 bütçesine ıvır zıvır birşeyler koymuşsunuz, eksik olmayın, ama eksikte kalsın.

Bu sorun DERHAL çözülmesi gereken bir sorundur, sizin keyfinizi ve lanet olası bütçenizi bekleyemez.

Gözden kaçarak oranın üzerine çıkacak bir çocuk, veya altında oynayan bir çocuk ölüm tehlikesiyle karşı karşıyadır...

Haberiniz olsun, keyfinizi ve ne idüğü belirsiz bütçenizi beklemeden bugün belediyeyi aradım ve o toprak setin yıkılmayacak şekilde meyilinin değiştirilmesi için girişimde bulunmasını istedim, gözden kaçan bir çocuk yukardan düşerse en azından top gibi yere vurup ölmez, yukardan kayarak, tekerlenerek düşer, fazla bir zarar görmez, duvar da altında oynayan çocukların üzerine yıkılmaz...

Vicdani ret gibi abuk subuk konularla uğraşacağınıza, bir avuç marjinal ödleğin keyfi için uğraşacağınıza, ülke ve coğrafya gerçekleriyle zerre kadar bağdaşmayan abuk subuk argümanlar üreteceğinize, aslında askerliğin değil de disiplinin “d”sini bile duymak istemeyen, her gecesini dumanaltı barlarda kakara kikiri geyik muhabbetleriyle geçiren, kendi canını can, başkasının canını da patlıcan olarak gören züppe tayfasının keyfi için uğraşacağınıza, kendi kendinizi acınacak hallere düşüreceğinize,   elinizi vicdanınıza koyun da birincil görev olarak yapmanız gerekenleri yapın, önce çocuklarımızın hayatlarını koruyun, sonra da müzik öğretmenliği görevine gastronomi mezunu atayarak katlettiğiniz eğitim haklarını koruyun.

Bu arada, TC Elçiliği ya da Türkiye her sene verdiği katkıyı vermiyor gibi abuk subuk söylemlerin arkasına saklanmayı da artık bırakın, siz üzerinize düşeni yapın, onlar gereken yardımı yaparlar...

Ha eğer parayı Türkiye verecekse, siz de üleştirecekseniz, o koltuğa oturmadan önce çok eleştirdiğiniz ama koltuğa oturduktan sonra dikalasını yaptığınız partizanlık için orada oturacaksanız,  sizin orada oturmanıza da hiç gerek yok, parayı veren Türkiye yöneticiyi de atasın, olsun bitsin...

Zaten vicdani redçi züppe takımı yan gelip yatma derdindeyken Anadolu’dan gelen elin garibi sınırı bizim adımıza koruyor...

Rum da savunma ve silahlanma için milyarlarca Euro ayırıyor,  milyonlarca Euro harcayıp sayısı binleri aşan dünyanın en gelişmiş uzun menzilli keskin nişancı tüfeklerini aldı,  keskin nişancılar yetiştiriyor, haberiniz olsun...

Vicdani retçilerinizle birlikte gidin de onlara derdinizi anlatın, ama dikkat edin de sizi keklik sanıp avlamasınlar...

Aklınız pek kesmeyecek ama size bir bilgi vereyim de konuyu öyle kapatayım.

İyi yetişmiş ve organize olmuş, nerde ne yapacağını, nasıl vuracağını bilen, planlı şekilde aktif hale geçen  1500-2000 tane keskin nişancı ellerindeki mevcut silahlarla topu topu en fazla bir saat içinde KKTC nüfusunun dörtte birini temizler, her köşesini yağmaladığınız, ranta teslim ettiğiniz KKTC’de ölüleri gömecek mezarlık bile bulamazsınız...

Mermilerin nerden geldiğini anlamada, silahların sesini bile duyamadan nalları dikersiniz, vicdanınız da ruhunuz da cehennemin dibine gidiverir...

Devletseniz gereğini yapın, abuk subuk işlerle gündemi meşgul etmeyin.