Ekonomi ve Enerji Bakanı Taçoy’dan Cumhurbaşkanı Akıncı’ya eleştiri

Ekonomi ve Enerji Bakanı Taçoy’dan Cumhurbaşkanı Akıncı’ya eleştiri

Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın devamlı hükümete yönelik açıklamalar yaptığını belirterek eleştiride bulundu.

Taçoy açıklamasında şunları kaydetti: “bizler, bu ülkenin seçilmiş ve meşru siyasetçileriyiz. Sayın Akıncı'yı, bir kez daha sağduyuya davet ediyorum” dedi.

Taçoy açıklamasını şöyle sürürdü:

“Rum Dışişleri Bakanı tarafından söyledikleri üzerinden Türkiye - KKTC arasını açma girişimini bu ülkenin Ekonomi ve Enerji Bakanı olarak üzülerek izlemekteyim.

Bunu söylemek istemezdim ama, Sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, hükümetimizin yetki ve sorumluluğu olan alanlarda hiçbir şekilde hükümet mensuplarını muhatap almamakta ısrar ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı için yürüttüğü karalama kampanyasına şimdi de Ekonomi ve Enerji Bakanlığını eklemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, sadece bu coğrafyada değil, dünyanın her yerinde “enerji” ile ilgili kararların, ruhsatlandırma, yetki devri ya da sondaj, enerji bakanlıkları tarafından verildiğini bilmiyor mu?

HİDROKARBON KONUSUNUN HÜKÜMETLER DÜZEYİNDE ELE ALINMASI NORMAL KARŞILANMALI

Doğu Akdeniz’de gerginliğin azaltılması için Ada’daki iki halk arasında hidrokarbon kaynaklarının adil paylaşımı konusunda bir işbirliği mekanizması tesis edilmeli. Bu önceliğimizdir, KKTC’nin burada mağdur edilmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz, biliyoruz ki Türkiye de bizim yanımızdadır. Biz de, Türkiye de, hatta sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da bunu defa defa dile getirmiştir.

Kıbrıs meselesinin çözümü konusundaki takvimden bağımsız olarak, Ada’daki iki tarafın, hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve çıkarılması konusunda biran önce bir araya getirilmesinin teşvik edilmesi herkesin çıkarınadır.

Hidrokarbon konusunun iki taraf arasında Hükümetler düzeyinde ele alınması,  iki tarafın uluslararası enerji şirketlerine verdiği ruhsatların ve bu şirketlerle yaptıkları anlaşmaların varlığı nedeniyle normal karşılanmalıdır.

Nitekim, petrol ve doğal gaz arama-çıkarma konularında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) şirketine 22 Eylül 2011 tarihinde ruhsat veren, seçimle işbaşına gelen KKTC Hükümetidir.

Keza TPAO, Petrol Sahası Hizmetleri ve Üretim Paylaşımı Sözleşmesi’ni de 2 Kasım 2011 tarihinde KKTC Hükümetiyle imzalamıştır.

Dolayısıyla bu anlaşmaların gözden geçirilmesi, yenilenmesi, arama ve sondaj faaliyetlerinin planlanması KKTC Hükümetinin yetkisindedir.

Hal böyle olmasına rağmen, konunun çarpıtılması ve siyasi kaygılarla farklı mecralara çekilmesi yanlış ve yapıcı olmayan bir yaklaşımdır.

Şimdi, kısaca geçmiş tarihe bir bakalım; ne olmuştu? KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı, Kasım 2011’de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürlüğü’nün KKTC ve çevresinde hidrokarbon arama faaliyetlerine başlaması için “Petrol Sahası Hizmetleri Ve Üretim Paylaşımı Sözleşmesi” imzaladı. Bu sözleşme kapsamında 7 adet deniz ruhsat alanı ve 2 adet kara ruhsat alanında çalışmalar başladı. KKTC kara alanlarında 693 km 2 boyutlu sismik veri toplanmış, toplam 11.924 noktada Gravite-Manyetik ölçümleri yapılarak modeller oluşturulmuş ve H no’lu ruhsat alanında 4125 metre derinlikte Türkyurdu-1 arama kuyusu kazılmıştır. KKTC deniz alanlarında ise 16219 km’lik 2B sismik veri toplama çalışması ve 2485 km ² 3B veri toplama çalışması gerçekleştirilmiştir.

Bu çalışmalar neticesinde hidrokarbon aramacılığı açısından prospektif alanlar belirlenmiştir.

KKTC hükümeti ile Anavatan Türkiye hükümetleri arasında imzalanan anlaşmalarla yetki devri yapılmış, Türkiye bu süreçte Fatih ve Yavuz isimli sondaj gemileriyle bölgede faaliyetler yürütmüş, yürütmeye de devam etmektedir.

Rum bakanın, hidrokarbon tartışmaları üzerinden ortaya çıkan bir diyaloğu, “Akıncı’nın elinden müzakere yetkisi alınmak isteniyor” gibi sunması, sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da ne bizimle, ne de Türkiye Dışişleri bakanlığı ile temasa geçmeden, temasa geçtiklerinin söylediklerini ise muteber kabul etmeden bu açıklamayı yapmış olması, tamamen mağduru oynama, cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik propaganda yapma amaçlıdır.

Her fırsatta, Türkiye yetkilileri ile polemiğe girmek için fırsat kollayan sayın Akıncı, haklı olduğumuz Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerini de gölgelemektedir.

Yapmış olduğumuz temaslarda, Türkiye yetkililerinin, Rum yetkililerine söylemi nettir: Yetki devrini KKTC hükümetlerinden aldık. Bu konuda seçilmiş KKTC makamlarını muhatap almalı, konuyu adadaki muhataplarınızla görüşmelisiniz.

KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı olarak üzüldüğüm nokta budur. Kimse, sayın Mustafa Akıncı’nın ne anayasal, ne de müzakereci olarak yetkilerine müdahale etme derdinde değildir. Ama TPAO’ya, dolayısı ile Türkiye’ye arama çalışmaları için yetki devrini yapan ve enerjiden sorumlu kişiler olarak muhatap alınmamızı talep etmeyi haksız bir nokta olarak göstermek, Kıbrıslı Türklerin uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan bir hakkını hiçe saymakla eştir.

Sayın Mustafa Akıncı’yı, bir kez daha sağduyuya davet ediyorum. Bizler, bu ülkenin seçilmiş ve meşru siyasetçileriyiz. Kıbrıslı Rum mevkidaşlarımız bizi muhatap almayı öğrenmedikleri sürece, sorunları çözmek daha da zorlaşacaktır.

Kamuoyunun bilmesi gereken nokta, konuşulan konu “Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulma müzakereleri” değil, tamamen bakanlığımız, dolayısı ile hükümetimizin yetki alanında olan hidrokarbon politikaları ve sondaj çalışmalarıdır.

Ve evet, Kıbrıslı Rumlar, adadaki kalıcı barış ve geleceğe refah içerisinde yaşayan insanlar bırakma adına Kıbrıslı Türklerin tüm seçilmişleri ile işbirliği kurmalıdır. Bunu, Türkiye Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu söylediği zaman, hem Rum Dışişleri bakanı hem de sayın Mustafa Akıncı’nın aynı anda rahatsız olması ise oldukça manidardır. Konuyu saptırarak, sanki “müzakerecilik yetkisi” elinden alınıyor gibi bir hava yaratmak ise, yukarıda da söylediğim gibi iç politik bir malzemeden başka bir şey değildir. Sayın Akıncı böyle yaparak, etle tırnak gibi olduğumuz Türkiye ile aramızı açacağını ya da bundan cumhurbaşkanlığında politik bir kazanım elde edeceğini düşünüyorsa, bu hem tehlikeli bir oyun, hem de başarılı olamayacak bir stratejidir.”