Gazetecilik Öğrencileri’ne “sansür dersi”

Oshan SABIRLI

Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) bu ülkenin en güzide eğitim kurumlarının başında geliyor. Ajans, Kıbrıs Türkü’nün var oluş mücadelesinde ve haber alma ihtiyacında zamana direnmiş, hem güncel haberi takip etme hem de yayma anlamında önemli bir boşluğu doldurmuştur.

TAK, bu güne kadar hep eleştirilerle gündeme geldi.

Orada çalışan birçok meslektaşımız, devlet güvencesinde olmalarına karşın yine haberciliğin gerekliliği, abuk subuk çalışma saatleri nedeni ile mağduriyetler yaşıyor. Bu meslektaşlarımız, zaman mevhumu nedeni ile hak ettikleri şartlarda çalışma şansını da yakalayamamış durumdadır.

Ortaya çıkan nahoş durumda yani Reddediyoruz eylemi ile yeniden gözler TAK’a döndü.

TAK bu haberi kaçırdı.

TAK bu haberi takip etme gereği hissetmedi.

TAK bu haberi servis etmedi.

Ülkede binlerce kişinin yürüdüğü, trafiğin kilitlediği, ayni anda onlarca insanın sosyal medya üzerinden canlı yayınla verdiği bu gelişme ülkenin en büyük haber ajansı tarafından görmezden gelindi.

İlk bakışta “neden?” sorusunu sordum kendime.

Olay orada “emekçilerin devam eden mağduriyetlerin giderilmesi ve mesai dışında çalışmama” eyleminin parçası olsa grev yapma hakkının parçası olarak gelişmeleri görmezden gelmem mümkündü. Her ne kadar yayıncılıkta grevin elzem olmayan hallerde karşısında dursam da, sorunun çözülmesine katkısı olacaksa desteksizi olduğumuzu da birçok kez farklı platformlarda vurguladım. 

Bu kez fotoğrafın çok farklı olduğunu gördük reddediyoruz eyleminde.

TAK’ın sınırın öte yanındaki muadili olan Kıbrıs Haber Ajansı bile yaşanan gelişmeyi takip ederken, haberi bültenlerine resimler ile taşırken, TAK yönetimi için bu haber, haber değeri taşımadı.

Haber Türkiye’de de kendisine yer buldu.

Gün dönünce, zaten çoğu zaman haberleri gecikmeli verdiği için eleştirilen TAK, bu sefer sansür uygulaması ile yeni bir tartışma başlattı.

Ne acıdır ki siyasi bir atama olan TAK müdürü Doç. Dr. Neriman Saygılı’nın alet olduğu bu sansür, diğer TAK müdürlerine nazaran beni çok daha fazla üzdü.

Neriman hocam çok sevdiğim, saygı duyduğum akademisyenlerden birisi konumunda. Uzun yıllar iletişim öğrencilerine ders veren, hatta ülkenin güzide üniversitelerinden birinde yöneticilik yapan, sansürü en iyi bilen, sansürün karşısında durması gereken, geleceğin gazetecilerini yetiştiren bir akademisyenin olarak böylesi bir sansüre alet oldu. Bu kabul edilemez.

Akademi ile sektörün farklı olduğunu savunan gazetecilerden birisiyim. Kitaplarda yazılanlar ve akademide öğretilenler ile sektörün ayni olmadığı gerçeği, yaşanan bu gelişme ile yine gün yüzüne çıktı.

Sektöre alaylı olarak başlayan, mektepli olarak devam eden bir gazeteci olarak, çelişkiyi en net görenlerden birisiydim. Üstelik bunu hep akademisyen dostlarıma vurguladım. Hatta akademide daha fazla sektör deneyimi olan akademisyenlerin olması gerektiğini önemine vurgu yaptım.

Şimdi okulda sansürü soran öğrencilerine Neriman hocamın nasıl bir nasihat verecek? Saygılı, “siz bu bölümü bırakın”, “biz size yalan söylüyoruz”, “aslında boşuna okuyorsunuz” yorumunda bulunacak mı?

İletişim Fakültesi Akademisyenleri bu noktadan sonra öğrenicilerine nasıl dürüst, adil ve etik yayıncılık tavsiyelerine bulunabilecek dersiniz?

 Açıkçası zaten kan kaybeden, mektepli öğrencilerin sektöre girmeyi tercih etmediği, yayıncılıkta kirlenmenin yaşandığı ve mektepli gazetecilerin bilimsel bilgisine ihtiyacımız olan bir aşamada hem gazeteciliğin, hem de akademi ve gazeteciliğin geleceğinin darbe aldığını kabul etmemiz gerek.

İyi haberlerle ve özgür yayıncılık ile kalmanız temennisi ile.