Hatice İntaç yazdı.. "Gül Mevsimi"

Hatice İntaç yazdı.. "Gül Mevsimi"

GÜL MEVSİMİ
Gülle aşk özdeşleşmiş sanki
Âşıklar hep gül sunar sevdiklerine
Sarı, güller, kırmızı güller, beyaz güller
Yarin elinde ne de güzel durur güller!..
Kırmızı gülün adı var demiş şair
Sarı gülüm var benim demiş bestekâr
Saf sevgi demekmiş beyaz güller
Kırmızıyı ateşli aşka eşitlemişler
Sarı güle derin sevda demişler
Bu sabah bahçelerle sokaklar gül kokuyor
Kaybolan sevgilerim burnumda tütüyor. (*)


Mevsimler birbirine eklenerek ardı sıran geçiyor. Kışın soğuğundan, yazın sıcağından az çok
şikâyet ederken baharları nedense çok seviyoruz. En çok da iklimin ve doğanın en güzel
olduğu Nisan ve Eylül aylarını.. Acaba bu yüzden midir bu ayların isim olarak da
kullanılması? Elbette ki öyledir çünkü Ocak, Şubat, Kasım, Aralık veya Mart isminde kimseye
rastlamadım ben.
Son yıllarda hep duyduğumuz ve sonuçlarından endişelendiğimiz dünyadaki iklim
değişikliğine bağlı olarak bu kış adaya yeterli yağmur yağmadı. Bu yüzden de toprak sudan
nasibini alamadı..Buna rağmen mevsimlerde bir kayma olmadı. Bahar zamanında geldi,
havanın sıcaklığı hissedilir derecede arttı.
Yakında yerini bunaltıcı sıcaklarıyla uzun sürecek bir yaza devredecek olan bahar, adada ne
yazık ki çok kısa sürer. Nisan ve Mayısla canlanan doğa ayların en renklisi ve en
şaşaalısıdır bu yüzden. Aylarca özlemi çekilen güneşin ısıtan ama yakmayan sıcaklığı
bedenlere canlılık katarken, rengârenk çiçeklerle bezenen doğa; adeta bayramlık elbiselerini
giyinmiş bir çocuk gibi gönüllere sevinç ve coşku sunar. Havanın ve doğanın güzelliği; uzun
süren karanlık bir kışın ardından edata sokaklara, parklara, piknik alanlarına ve bahçelere
çağırır insanları. “Bahar oldu güzel evde durulmaz, bu mevsimde çemenzare doyulmaz”
şarkısı dökülür dudaklardan bu mevsimde.
*****
Havaların ısınmasıyla bahçelerde de hummalı çalışmalar başladı. Tırmığını, çapasını alan
soluğu bahçesinde alıyor. Toprak çapalanıyor, tohumlar ekiliyor, fidanlar dikiliyor ve
sulanıyor. Sulanan toprağın kokusu tabiat ananın mucizelerini bir kez daha kanıtlamaya
çalışıyor sanki.
Bir kahve molasından sonra bahçe olanca cazibesiyle bu sefer de
açan çiçekleri seyretmeye çağırır. Biraz önceki yorgunluk yerini tatlı bir huzura bırakmıştır
artık. Nergisler, sümbüller ve şebboylar yok artık. Onların yerini güller, laleler, papatyalar
aldı şimdi. Her taraf renklerle bezendi. Doğa o kadar doğurgan; o kadar mucizelerle dolu ki!.
Bir şeyleri yok ederken yerini yenileri ile dolduruyor. Yakında kırlangıçlar da gelecek ve
kısacık ömürlü bahar, yerini uzun bir yaza devredecek. Durgun ve parlak denizleri ile günü;
ışıl ışıl yıldızları ile geceleri süsleyen uzun bir yaz. Bu yüzden,her mevsimin kıymetini bilmek
ve değerlendirmek lazım. Nedense ben böyle zamanlarda kapalı yerlerde duramam, dışarıda
olmak isterim.Hele o ‘dışarısı’ beton yığınları ile bozulmamış,tabiattan bir köşe olursa..
Gül mevsimidir ilkbahar. Kaç şiir yazılmış, kaç şarkı yapılmış güller üstüne ve ne çok
rengi var güllerin diye düşünürken, farkında olmadan “Sonsuz olmasa da ömür tıpkı
güller gibi; değmez mi bu mevsimde açmaya onlar gibi?” cümlesi dökülüyor tuşlara
dokunan parmaklarımdan.
(*) “Mevsim Bahar” şiirimden)