"Rızam da yok, iznim de !!"

Ayşegül Garabli

Sanırım kızım 3-4 yaşlarındaydı.
Bir gece amcasına gittik.
Kızımın (Elif'in) canı neye sıkıldı bilmiyorum ,"Yenge bak" diyerek benim önümdeki kahve fincanının  tabağını alıp yere bıraktı.
Tabi ki tabak kırıldı.
“Bu yaptığını, fincan takımı alarak ödemelisin” dediğimde, amcası, yengesi ,"çocuktur, olur böyle şeyler" diyerek karşı çıktılar  ama bu bilerek yaptığı bir şeydi ve  bir karşılığı olmalıydı.
Her gün bir yemiş alma hakkı vardı. Bir gün çikolata (Penguen) alıyorsa ertesi gün çips alıyordu.
Bazen karar veremeyip, önce birini alıp, sonra kasaya geldiğimizde koşa koşa onu yerine bırakıp diğerini alıyordu.
Neyse, 1 hafta boyunca yemiş almadık ve gidip bir fincan takımı aldık, götürüp özür dileyerek yengesine verdi.
Aradan bir kaç hafta geçti, okul çıkışı Elif’i almak için, biz okuldayken Elif'e bakan Naciye Abla, yani Elif'in Na annesi ne gittik.

Na annemiz  Elif’in, küçücük bir delik açılan masa örtüsünü parmağını takarak, aşağıya kadar yırttığını söyledi.
Na anneden özür dileyerek “Bu sefer yemiş almama süresi daha uzun sürecek çünkü masa örtüsü daha pahalı" dedim ve Elif'i alıp eve geldik.
Biz yemek için masayı hazırlarken Elif, içerisine  ,terliğinin tekini, bir tane tişört, pijamaları ve bir tane de don koyduğu poşetle yanımıza geldi ve  "Ben sizi terk ediyorum Na annemde yaşayacağım artık" dedi.
Neden dedik.
" her ne olursa benim yemiş paramla alıyorsunuz. Siz artık fakirlik oldunuz. ben kendi cezamı kendi paramla öderim" dedi.
"Tamam bu seferlik biz ödeyelim ama eğer sorumsuzluk yapıp, başkasına zarar verirsen, bunu senin ödemen gerek" diyerek olayı tatlıya bağladık.
Şimdi düşünüyorum da, bu hükümetin 3-4 yaşındaki Elif'ten farkı ne?
Ha bir fark var, o yaşında bile Elif sorumsuzluğun bedeli olduğunu kabul etti ve bir daha hiç kimseye bilinçli zarar vermedi ama bu hükümet hala daha sorumsuzluklarını bize ödetmeye çalışıyor.
Okulları, hastaneleri biz yapacaksak, eğitimi, sağlığı biz ödeyeceksek.
Seldi, depremdi, yangındı, doğal afetlerin yaralarını biz saracaksak,
pardon da size başbakan, bakanlar olarak o maaşları neden ödüyoruz?
İzaz, ikram paralarınızı, yolluklarınızı, gezmelerinizi, seçim harcamalarınızı, müdürünüzü, müsteşarınızı, kağıdınızı, kaleminizi neden boşuna ödüyoruz.?
Sonuçta yapmanızı istediğimiz tek şey, bizim vergilerimizle , ödemeleri yaparak, işleri organize etmeniz.
Madem vergilerimizi doğru yere kullanmıyorsanız, hatta asıl yüklü vergi vermesi gerekenlerin borcunu da, otellerin ve devlet dairelerinin, elektrik- su borçlarını da bizim sırtımıza yüklüyorsanız, sizin ne işiniz var başımızda?
Her işimizi kendimiz yapacaksak sizi neden boşu boşuna besliyoruz?
İş yapmadığınız yetmediği gibi, hamasetle, bayrak, millet istismarıyla ülkenin geleceğinin de önünü kapatıyorsunuz.
Kapatmakla kalmayıp, ülkenin tüm doğal varlıklarını koltuğunuz uğruna peşkeş çekiyorsunuz.
O zaman siz niye varsınız?
Siz olmasanız, size, müdür, müsteşar ve tüm atadıklarınıza, hatta boş, boş oturttuğunuz müşavirlerinize, ödediğimiz maaşla,
Alamadığınız vergilerin yerine üzerimize bindirdiğiniz ek vergilerle,
Işıl ışıl ve bahçesinde şırıl şırıl su akan otellerin yerine ödeyeceğimiz elektrik ve su paralarıyla, sizin bizim vergilerimizden harcadığınız seçim giderleriyle, göz yumduğunuz kaçak çalışma hayatında kaybettiklerimizle, kontrolsüz nüfus ile paylaştığımız eğitim ve sağlık giderleriyle değil bu memleketi, bir memleket daha geçindiririz.

O zaman siz niye varsınız??


Benim artık, maaşımdan kesilerek ,sorumsuzca harcamalara verilecek tek kuruşum yok.
Yarattığınız hayat pahalılığıyla hem kendimi, hem de sizi geçindiremiyorum.
O yüzden her ne sebeple olursa olsun, maaşımdan kesilecek tek kuruşa rızam da yok, iznim de...