ŞEHİT BABANIZIN RUHUNU RAHAT ETTİRMEK ELİNİZDE Sn. ÖZERSAY..

Ayşegül Garabli

“Baba” deyince akan sular duruyor, hele ki babanızı kaybetmişseniz burnunuzun direği sızlıyor değil mi Sn. Özersay.

Özlemden midir, sevgiden midir bilinmez ama insan her vasiyetlerini yerine getirmek istiyor.

Sanki anısını ya da isteğini yaşatırsa giden babasını da yaşatacakmış gibi hissediyor.

O yüzden “Rahmetli babam bizi başkaları yönetsin diye şehit olmadı” sözünüzü çok anlamlı buldum ve size neler hissettirdiğini anlayabiliyorum.

Umarım bu sözünüz politik bir söylem değildir ve umarım babanızı, hele ki ulaştığı şehitlik mertebesini siyasete alet etmemişsinizdir.

Zira iki kıymetli ve kutsal kelimeden söz ediyoruz “baba” ve “şehit”.

Elbette ki hiçbir evlat, göçüp giden babasını hele ki şehit olmuş babasını politikaya malzeme yapmaz ve vasiyetlerini yerine getirmeye çalışır.

Her evladın, babasının , atasının vasiyetlerinin hepsini yerine getirme imkanı olmayabilir.

Ancak siz bu ülkeyi yöneten hükümetsiniz.

Siz bu ülkenin dış işleri bakanısınız.

O yüzden de rahmetli babanızın vasiyetini yerine getirecek güç elinizde.

Örneğin işe bu ülkeyi ve bu ülke yönetimini “hiç” sayıp aşağılayanları, bu halkın huzurunu kaçıranları sınır dışı ederek, bu ülkeyi sizin yönettiğinizi göstermekle başlayabilirsiniz.

Bir ülkenin var olma sebepleri değil midir Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı ve halkı?

O zaman, Afrika gazetesi özelinde basın özgürlüğünü yok etmek için KKTC Millet Meclisini işgal edip damına yabancı ülke bayraklarını asanları, bu ülkenin ve bu Cumhuriyetin başı olan Cumhurbaşkanımızı “yuhalayanları” sınır dışı edin hemen.

Zira meclisi ve cumhurbaşkanı “yok sayılan” bir ülkenin yönetiminin sizin elinizde olduğu söylenebilir mi?

Sadece bu ülke yönetimini yok sayanları değil, mesela ülkeye öğrenci olarak gelip Cuma günü canı istedi diye bir gazeteciyi öldüresiye darp edip sonra da “alkolün etkisiyle yaptık” deme pişkinliği gösteren magandaları da sınır dışı edin.

Ayrıca bir kişiyi öldürdüğü için ceza alan karı kocanın duruşmasında “Tayyip baba biz Türkiyeliyiz diye bize bunlar yapılıyor” diyerek etrafa saldıran ve buranın yöneticisinin sizler olmadığını söyleme cüreti gösterenleri de atın ülkeden.

Hatta karısını minibüsünde erkeklere pazarlayıp fuhuş yaptıranı da.

Bu kadar da değil tabi.

Mesela “çocuk hakları” film gösteriminden çıkıp evine gitmeye çalışan 4 kadına sarkıntılık edip tacizde bulunanları, kendi öz evladına ya da 13-16 yaşındaki kızlara tecavüz edenleri, Girne’de İngiliz uyruklu yaşlı bir kadına tecavüz edip parasını alanı, öğrenci adı altında gelip her gün kavga çıkaranı, soygun yapanı gönderin ülkelerine.

Bu ülkede kadın ve uyuşturucu ticareti yapanı, insan kaçakçılığı yapanı, kendisi çalışma izni ile gelip, kaçak işçi çalıştıranı gönderin.

Bu söylediğim ne ırkçılıktır ne de bu tür kişilerin milliyetlerine karşı olmaktır.

Hangi milletten olursa olsun eğer ki bu ülkeye zarar veriyorsa sınır dışı edilmeli.

Zaten bu kişilerin gitmesini isteyen en çok da bu pislikleri yapanlarla aynı milliyetten olanlardır çünkü kendilerine yüz karası sayıyorlar bunları.

Kaldı ki bu kişilerin gitmesi sadece huzur ve asayiş açısından değil, nüfus bakımından da önemli.

Eğer bu kişiler giderse Kıbrıs’ın kuzeyi kendi kendine yetecek ekonomiye de sahip olur ve Türkiye’den para alınmasına da gerek kalmaz.

Yine kimlikle girişi kaldırırsanız, ülke yönetiminin sizde olduğunu göstermekle birlikte ülkenize de sahip çıkıp hakim olabilirsiniz.

Söz ekonomiden açılmışken  peşkeş çekilen sahilleri, hediye edilen kurumları geri alarak ülke ekonomisini ayağı kaldırabilirsiniz mesela.

İhaleleri Ankara’da değil Lefkoşa’da açarsanız, hem ülke koşullarını bilen hem de ülkesi için yatırım yapan Kıbrıslı işadamları iş yaparak ülkeyi kalkındırır mesela.

Böylece Ciklos’ta olduğu gibi suyun geçişini kapatıp, sele ve can kayıbına neden olan yollar yapılmaz.

Tabi ki başka ülkeden de iş insanları gelip ihalelere katılabilir ancak yabancı olduklarını bilerek ve yabancı bir ülkede iş yapma koşullarına uyarak.

Kısacası bu ülkeyi başkalarının değil de sizin yönetiminizde olmasını sağlayacak çok şey var yapabileceğiniz.

Ancak en önemlisi ülkenizin kültürünü ve doğasını yaşatarak bu ülkenin size ait olduğunu göstermeniz.

Mesela rahmetli babanızın yaşadığı dönemde Kıbrıs halkı “dinsiz” ve “inançsız mıydı” ki bu gün öğretmen, doktor alımı yapmazken 150 imam için münhal açıyorsunuz?

Sizce bu halkın inançları dizayn edilmeye çalışılırken rahmetli babanız huzur içinde midir?

Cemaat, vakıf, dernek adı altında açılıp, din , hatta cinsel istismarların yapıldığı yerleri kapatmadıkça huzur bulacak mıdır rahmetli?

Rahmetli babanız bu halk özgür olsun, esir olmasın, rahat yaşasın diye şehit olurken, inançlarının, kültürel yapısının, doğasının değiştirilmesi, halkının kendi ülkesinde ikinci sınıf vatandaş olması ve siyaseten esir olması huzursuz etmiyor mudur babanızı?

Babanız halkına “Besleme” densin diye mi şehit oldu?

Yoksa oğlu, bu halka “Besleme” diyenleri yöneticisi görsün diye mi?

Babanız gelmiş geçmiş tüm yöneticilerimizi, muhtarlar karşılasın diye mi şehit oldu?

Bakanı olduğunuz Hükümetin başını, başbakanı, bir vali yardımcısı karşılayarak mı bu ülkeyi yönettiğinizi iddia edeceksiniz.

Bence ya rahmetli babanızın istediği gibi ne Rum kesiminin ne de Türkiye’nin kısacası başka hiçbir  ülkenin yönetmesine izin vermeden ,bu ülkelerle saygın bir ilişki içerisinde kendi ülkenize yönetici olup ülkenizi yönetin, ya da rahmetli babanızı ağzınıza alarak ruhunu rahatsız etmeyin.

Bırakın huzur içerisinde uyusun ve rahmetli babanızla birlikte tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.