Suriye'de varil bombaları 89 yıl önce kullanılmış

İSTANBUL Osmanlı Devleti'nin çekilmesinin ardından Fransız sömürgesine giren Suriye'nin, bugün yaşanan insani dramın bir benzerine 1920'lerde bir kez daha sahne olduğu anlaşıldı. Fransız güçlerinin, teslim almak için havadan yoğun bombardıman altında tuttuğu ülkede tarihin kaydettiği en kanlı insanlık trajedilerinden biri yaşandı. Şam, Halep, Hama ve Deyr'un Zor'u harabeye çeviren, ardında binlerce ölü ve yaralı bırakan bu saldırı ile saldırının yol açtığı kanlı tablonun bugün yaşananlarla olan şaşırtıcı benzerliği, yıllardır kayıp olan Emir Şekip Arslan'ın kaleme aldığı "Şehid Suriye" isimli kitabın bulunmasıyla birlikte yeniden gün yüzüne çıktı.  Şaşırtıcı benzerlikler Son Osmanlı Meclisi'nin Lübnan Meb'usu olan ünlü düşünür, fikir ve sanat adamı Arslan, 1925'te kaleme aldığı kitabında, Suriye’de masum halkın 89 yıl önce Fransa mandası altında maruz kaldığı sıkıntılara, çektiği çilelere ayna tutmuştu. Bugün Esed güçlerinin varil bombalarıyla ölüm yağdırdığı Şam ve Halep'te, o dönem de Fransız güçlerinin yine varil bombalarının ilk versiyonlarıyla saldırdığını anlatan Arslan, kitabında yaşanan yıkımı şu şekilde anlattı: "Evlerin üzerine varil bombaları yağdırıyorlardı. Bir anda alev topuna dönen bölgeden dumanlar yükseliyordu. Alevlerin arasından insan çığlıkları yükseliyordu. Varil bombalarının yanı sıra gökyüzünden sanki bombalar yağıyor, şimşekler çakıyordu. İki üç gün boyunca boyunca bu sürdü. Sürekli topçu atışı da yapılıyordu Şam ve Halep'e... Şehre tepeden baktığınızda harebeler ve yıkılan duvarların altında kalan kadın ve çocuk bedenleri görünüyordu." Kitapta ayrıca, Esed güçlerinin kimyasal saldırılarına maruz kalan Doğu Guta bölgesinin o dönemde de yine hedefte olduğu görüldü. Lübnan'daki Takaddumiyye Yayınevi'nin yıllar sonra ortaya çıkardığı ve yeniden yayınladığı kitapta yazar, Fransız güçlerinin Guta'da tam bir katliama imza attıklarını yazdı. Direniş o zaman da vardı "Şehid Suriye" kitabını AA muhabirine değerlendiren siyasi analist Muhammed Ebu Akil, "Yazar Arslan kitabında Avrupa medeniyetini 'güvenliğin yok edilmesi, süngülerle kadınların karınlarının deşilmesi, ağlayan annesinin kucağında bulunan bebeklerin kurşuna dizilmesi' diye tanımlıyor. Neden Avrupa için bu kadar karanlık ifadeler kullanıyor diyorsanız bunun cevabını kitapta bulabilirsiniz. Şehit  Suriye kitabını okuyanlar Fransa manda yönetimi yerineSuriye rejimi tamlamasının kullanılması halinde hiçbir değişiklik olmayacağını farkedecek. 1925'de sömürgecilerin elinde can veren Suriye şimdi de Esed rejiminin elinde can çekişiyor'' dedi. Suriye hükümetinin ve askerinin Fransız mandasının emrinde olduğu o dönemde suçsuz insanların zindanlara atıldığı, öldürüldüğü ve mallarına el konulduğu yönündeki anlatımlarla kitapta o günün profilinin çizildiğini belirten Akil, "Kitapta Suriyelilerin, o dönemde Fransız mandasının işlediği suçların, maruz kaldıkları zulmün önüne geçmek için halk direniş grupları oluşturduğu, bazı köyleri merkez olarak kullandıkları, silahlanıp hükümet güçlerine ve baskıcı manda yönetimine karşı direndikleri anlatılıyor. Direnişçiler ilk olarak Guta bölgesinde toplanıyorlar 20, 50, 100 kişi derken direnişçilerin sayısı artıyor. İşte bunların hepsi bana bugün Suriye'de yaşananları hatırlatıyor" diye konuştu. Doğu Guta hep hedefteymiş Dünya kamuoyunda büyük infiale yol açan Şam'ın Doğu Guta banliyösünde 21 Ağustos'ta düzenlenen kimyasal saldırıyı hatırlatan Akil, şöyle konuştu: " Hasan el-Harrat liderliğinde Guta'da kurulan ilk direniş grubundan haberdar olan hükümet, bölgeyi direnişçilerden temizlemek için asker gönderdi. Fransız mandası, uçaklar, tanklar ve toplarla bu bölgeye saldırdı. İnsanların içine korku salmak için gözler önünde sivilleri öldürdüler. Sokakları kan gölüne çevirdiler. Ölen masum insanların cesetlerini kamyonlara yüklediler. Direnişi kırmak için Guta ve çevresini yağmaladıktan sonra ateşe verdiler. Esed ise aynı bölgeyi kimyasal silahlarla vurdu.'' Kitapta "Şam'da 18 Ekim1925'te ve sonrasında yaşananların benzeri daha önce ne Şam ne de dünyada görülmüştü. Hatta böyle bir şey ne Hülagu Han, ne de cani Neron zamanında görülmüştür. İnsan hakları ve insan hukuku hiçe sayılarak Mezze kalesinden, haber verilmeksizin masum halkın evleri bombalandı. 18 Ekim'de Suriyelilerin evleri topçu ateşiyle vuruldu. Guta'nın etrafı sarılarak havadan saldırıldı. 3 gün süren olayların ardından çatışmaların dinmesiyle olayın bilançosu ortaya çıktı. Göçüklerin altından kadın ve çocukların cesetleri çıkarıldı. Olaya tanık olanlar eş-Şagur mahallesinden bir günde 300 kişinin cesedi çıkarıldı" ifadelerine yer veriliyor. "Suriye'de tarih tekerrür ediyor" Akil, sözlerini şöyle tamamladı: ''O dönemde tarihi eserler yakıldı, yıkıldı şimdi de aynı savaş politikası izleniyor. Hama da Avrupa medeniyetinin vahşetinden nasibini almıştı. Çocuklar, kadınlar kurşunlanmış, masum insanların üzerlerine bombalar yağdırılmıştı, evleri yıkılmıştı. Maalesef tarih tekerrür ediyor. Suriyeliler o dönemde de Şam, Hama ve Guta bölgesindeki köylerde yaşanan katliamlardan kaçarak Lübnan ve Filistin'e sığınmıştı. Yine bu bölgelerdeki halk kendi ülkesinden kaçarak çevre ülkelerde sığınmacı durumuna düştü. Bugün Suriye'deki durum mezhep savaşına dönüştürülmek istendiği gibi o zaman da olaylar Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki çatışmalara dönüştürülmek istenmişti."