Suyun hayatımızdaki önemi

Hatice İNTAÇ

Sabahın tazeliğini yakalamak erken uyanmanın avantajlarından olsa gerek..Hele kış güneşi  cömertçe yüzünü göstermişse, kuşlar neşeyle cıvıldıyorsa ve yeni budanan güller körpecik filizleri ile gülümsüyorsa sabahın keyfi de bir başka oluyor. Doğa her zaman insana huzur veren; deniziyle, ormanıyla, toprağıyla, en çok da suyuyla bütün sorunlara ve olumsuzluklara bir süre de olsa ara verdiren bir yaşam mucizesi… Bunun böyle olduğu, bu unsurların birinden bile mahrum olunduğu ve onun yoksunluğunun nelere sebep olacağı idrak edildiği zaman kıymeti daha da çok anlaşılır.

Bugün yine sabahı karşılamak üzere yıllardır şartlandığım alışkanlığım ne yazık ki yüzümü yıkayacak su bulamamakla hüsrana uğradı. Son zamanlarda sıkça yaşanan bir durumdu bu. Ya sular kesik oluyordu, ya da çeşmelerden çamurlu sular akıyordu. Bugün sular yine çamurluydu. Belli ki yine toprak altındaki borulardan biri patlamış ve depolar da çamurlu suyla dolmuştu. Bu da evdeki su gerektiren bütün işlerin aksaması demekti. Hangi iş susuz olabiliyordu ki?..

Sabahın bu nahoş sürpriziyle bir an için suyun tamamen yok olduğunu, artık dünyada su kalmadığını düşündüm. Bu mümkün olabilir miydi? Susuz bir dünya üzerindeki canlıların yaşaması sudan başka ne ile mümkündü ki?. Bunları düşünmek bile ürpermeme yetti çünkü uzun zamandan beri küresel ısınma dolayısıyla suyun günden güne azaldığı ve bir zaman sonra da dünyanın su kıtlığına maruz kalacağı hususunda duyumlarım vardı. Bu sebeple bugünkü yazımla hayatımızın olmazsa olmazı suyun önemini karınca kararınca da olsa anlatmak yerinde olacak diye düşündüm. İstedim ki suyu hesapsızca kullananlar, boşuna akıtanlar daha tedbirli olsun. İstedim ki bugün hayat kaynağımız olan sular israf edilmesin. Dünyanın sudan yoksun bazı yerlerinde altın değerinde olan suyun kıymeti bilinsin.     

                                               *****

 2000 yılından itibaren yeni bir bin yıla girdik. Adına milenyum denen bu zamanla birlikte dünya ekseninde meydana gelen sapmadan dolayı mıdır, yoksa belli bir yaştan sonra insanoğlunun öyle hissetmesinden midir anlamıyorum ama bana saatler, aylar ve yıllar çok hızlı geçiyor gibi geldi. Zamanın hızlı geçtiği hissine kapılmak ancak güzel olaylarla açıklanabilirdi oysa gerek dünyada gerekse kişisel hayatımızda yaşanan olumsuzluklar mantıken zamanın ağır geçmesiyle daha uyumluydu. Belki de gerçekten dünya artık yörüngesindeki sapmadan dolayı daha hızlı dönüyordur. Bunu da ancak bununla ilgili bilim dalıyla uğraşanlar bilir ki onlar da bunu zayıf bir ihtimal olarak görüyorlar çünkü bu sapmalar milyar yıllarda bir ve ancak bir atom çapı büyüklüğünde olmaktadır. Ancak zamanın hızlı geçtiği olasılığını bir tarafa bıraksak da küçük orandaki bu sapmaların bile tarih öncesinde buzul çağını oluşturduğu; 2000 yılındakinin ise iklim değişiklikleri ve küresel ısınmaya sebebiyet verdiği bir gerçekliktir ve zaten yaşanmaktadır.

                                         *****

Küresel ısınmanın temel sebebi dünya yörüngesindeki sapma olmakla birlikte dünyadaki nüfus artışı, enerji tüketiminin artması, sanayinin gelişmesi gibi aktiviteler de küresel ısınmayı hızlandıran nedenlerdir. Küresel ısınma varlığını, yağmur miktarlarının çoğalması ve sağanaklara dönüşmesi, fırtına, sel, hortum olaylarının artması, denizlerdeki su yüzeyinin yükselmesi, thusunamiler, buharlaşma miktarındaki artışlar gibi doğa olaylarıyla zaten ispatlıyor ve gün geçtikçe de dozunu artırarak devam ediyor ki bu durum da başta insan yaşamı olmak üzere bitki ve hayvanların yaşam koşullarını zorlaştırıyor. Bilim adamlarının bu konudaki öngörüsü, iklim sistemindeki bu ani, aşırı ve sert değişimlerin 30-40 yıl sonra dünyada tarım yapacak toprak, yaşanacak yeryüzü bırakmayacağı yönündedir. Bu zaman içinde dünyadaki canlıları en çok etkileyecek olumsuzluğun da su kıtlığı olacağı muhakkaktır. Çünkü su dünyadaki hayatın kaynağıdır İnsan bedeninin yüzde yetmişi olan su yaşamsal işlevlerimizde olmazsa olmazımızdır.

Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli unsurdur. Beslenmemizin vazgeçilmez bir parçasıdır. Vücut fonksiyonlarının çalışmasında, metabolizmanın dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonunun gerçekleşmesinde suyun olağanüstü bir rolü vardır. Dünyadaki suyun nerdeyse tamamına yakın miktarı okyanus ve denizlerdedir. Hayati anlamda yararlanabileceğimiz tatlı su ise nehir ve göllerden sağlanan yüzde 2.5 civarında çok az bir rezervdir ve oldukça yetersizdir. Yetersizdir çünkü tatlı su kaynaklarının yüzde 90’ı ya kutuplardadır veya yeraltına hapsedilmiş durumdadır. Kapımıza dayanan küresel ısınma sonucu zaten az olan tatlı su rezervlerini daha da azalacağı göz önüne alındığında, dünyayı nasıl bir geleceğin beklediği daha yakından görülmüş olur. Bugün bile dünya ülkelerinin üçte birinde ya su yoktur ya da suya erişim zorluğu vardır. Dünya nüfusunun yüzde 18 i temiz sudan yoksundur.

 Önemini araştırarak anladığım ve anlaşılır biçimde kaleme aldığım bu kısa yazıyla suyun değerini bir nebze olsun hatırlamaya ve hatırlatmaya çalıştım.

Unutmamamız gerekir ki su hayatın temelidir. Eğer su olmasaydı dünyadaki canlılar için hayat da olmazdı ve dünya da diğerleri gibi üzerinde canlı olmayan boş bir gezegen olurdu.