Trump Başkanlık Seçimlerini Kaybetti, Peki Ya Trumpizm?

ABD'de 3 Kasım başkanlık seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre Başkan Donald Trump kaybederken, onun yarattığı "Trumpizm" dalgasının seçimlerde yenilmediği ve 20 Ocak sonrasında da mevcut siyasal/toplumsal potansiyelini koruyacağı söylenebilir.

ABD'de 3 Kasım'da yapılan ve resmi olmayan sonuçlara göre ancak 4 gün sonra Demokrat Joe Biden'ın kazandığı ilan edilen seçimlerle ilgili tartışmalar halen sürüyor.

Ülkedeki siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın tüm kesimleri oy kullanmaya yönelttiği ve Kovid-19 salgınının gölgesinde yapılan bu tarihi seçimde 160 milyona yakın kişi oy vererek bir rekora imza attı.

Joe Biden 75 milyonu geçen oy sayısıyla tüm zamanların en fazla oy elde eden başkan adayı rekorunu kırarken, seçimleri kaybeden Trump ise 72 milyonu aşkın oyuyla tüm zamanların en fazla oy alan 2. adayı ve görevde en fazla oy alan başkan oldu.

Biden, henüz bazı eyaletlerdeki oy sayım işlemleri tamamlanmamış olsa da hem toplam oy hem de delege sayısında Trump'ı geride bıraktı ve ülkedeki "Trump-karşıtı cephenin" ulaştığı seviyeyi ortaya koydu.

Sonuçlar henüz resmileşmese ve Trump sonuna kadar hukuki mücadelesini sürdüreceğini söylese de mevcut tabloda seçim sonuçlarının değişmesi artık oldukça zor gözüküyor.

Seçimin meşruiyetine ve sonuçlarına ilişkin ihtilaflar süredursun, Trump'ın bundan sonraki adımlarına bağlı olarak "Trumpizm" akımının yeni dönemde hangi istikamete evrilebileceğine ilişkin tartışmalar şimdiden başlamış durumda.

TRUMP, KAZANIRKEN KAYBETTİ

2016 yılında pek çok kişiye göre sürpriz bir sonuçla koltuğa oturan Trump, 3 Kasım'daki seçimleri kendi seçmen kitlesinin desteği azaldığı için değil, Demokratlar 2016'dan daha yüksek bir destek oranına ulaşabildiği için kaybetti.

3 Kasım seçimlerinin sandık çıkış anketlerine göre 2016 yılında Cumhuriyetçi seçmen tabanının yüzde 88'inin oyunu alan Trump, bu seçimlerde bu oranı yüzde 94'e çıkarmayı başardı.

Bununla birlikte Trump'ın kritik eyaletlerden Florida'da Cumhuriyetçilerin yüzde 93'ünün (+4 puan), Pensilvanya'da yüzde 91'inin (+2 puan), Michigan'da yüzde 93'ünün (+3 puan), Nevada'da yüzde 93'ünün (+5 puan) ve Arizona'da yüzde 90'ının (+2 puan) oyunu alabilmiş olması kayda değer bir veridir.

Benzer şekilde Trump'ın "beyaz olmayan" seçmenler arasındaki desteğini de 2016 yılına kıyasla ortalama 5 puan artırmış olması da önemlidir. Her ne kadar Biden bu kategorilerde (doğal olarak) açık ara önde olsa da 2016'ya kıyasla Trump'ın bu seçimlerde siyahiler arasında 4 puan, Latin Amerika kökenliler arasında 4 puan, Asya kökenliler arasında da 7 puan artırdığı görülüyor.

Dini kategoride Trump'ın 4 yıl öncesine kıyasla Protestan seçmenler arasındaki desteğini 4 puan artırırken, Evanjelikler arasındaki desteğini (kısmi düşüşe rağmen) yüzde 75'ler seviyesinde koruduğu gözüküyor.

Elbette Biden'ın özellikle "bağımsızların" oylarını güçlü şekilde toplamasıyla seçimleri kazanması dikkate değerdir, ancak seçim öncesi anketlerin tamamının aksine yarışın kritik tüm eyaletlerde kafa kafaya geçmesi, Trump'ın hemen her kategoride oylarını artırması ve nihayetinde az farkla kaybetmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

"BÖLÜNMÜŞ" AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN BAŞKANLIK SEÇİMİ

3 Kasım seçimlerini siyasal ve sosyolojik açıdan tanımlayacak en önemli kavram, muhtemelen "bölünmüş Amerika" olacaktır. Amerikan toplumunun siyah-beyaz, zengin-fakir, güneyli-kuzeyli şeklinde değil de siyasal kimlikler üzerinden en derin şekilde ayrıştığı bu dönemde Trump, söylem ve eylemleriyle ülkedeki toplumsal fay hatlarını harekete geçirdi.

Temsil ettiği değerler oldukça tartışmalı bir isim olan Trump'ın ilk adaylığını açıkladığı 2015 yılından itibaren ülke genelinde sorduğu "gerçek Amerikalı kim?" sorusu; beyaz, eğitim düzeyi görece düşük, mavi yakalı ya da kırsal bölgelerde yaşayan ve kendilerini "unutulmuş" hisseden milyonlarca Amerikalıyı bir noktada birleştirdi ve 2016'da Trump'ı Beyaz Saray'a taşıdı.

Özünde, "Nasıl bir Amerika tahayyül ediyorsunuz?" sorusuna verilen cevaplar üzerinden ayrışan ABD, Trump'ın net, keskin, hatta bazen kaba ve siyasi doğruculuktan uzak söylemleriyle kısa sürede Trumpçılar ve Trump'a karşı olanlar şeklinde ikiye bölündü.

Esasen ülkedeki ayrışmayı Trump bizatihi kendisi inşa etmiş değildir; bilakis ABD'de tarihi çok eskilere giden toplumsal ayrışmalara son 10-15 yıldaki sosyo-ekonomik dönüşümlerin eklemlendiği noktada Trump ortaya çıkmıştır.

Burada orta sınıfın giderek daha düşük bir refah seviyesine itilmesinden iş gücünün Çin gibi daha ucuz üretim merkezlerine kaçmasına kadar önemli ekonomik sebepler dikkati çekicidir.

Bu bölünme seçimlerde öylesine açık bir şekilde ortaya çıktı ki aleyhindeki tüm kampanyalara, Kovid-19 salgınına ve halen toparlanmaya çalışan ekonomiye rağmen Trump 2016 yılında aldığı oydan 9 milyon fazla oy alarak 72 milyon kişinin tercihi oldu. Buna mukabil Trump karşıtlarının "ortak" adayı Biden ise 75 milyonu aşarak tüm zamanların en yüksek oyuna ulaştı.

Seçimlerde hile yapıldığını savunan Trump sonuçları kabul etmezken, kendisine oy veren geniş kitlelerin "yenilgiyi kolayca kabul etmemesi" gerektiği yönündeki düşünceleri de kamuoyuna yansıyor.

Bu hissiyatın geçici bir öfke mi yoksa bilinçli ve sahici bir meydan okuma mı olduğunu elbette zaman gösterecek, fakat kesin olan şey şu: Trumpizm halen hayatta ve Trump siyasette devam etse de etmese de bu fenomen bir süre daha Amerikan siyasetine rengini verecek gibi gözüküyor.

TRUMPİZM HAYATTA KALABİLECEK Mİ?

Seçimleri 75 milyon oy alan Biden'ın kazandığının açıklanmasının ardından geriye şu soru kaldı: Peki 72 milyon Trump destekçisine ne olacak?

Kendisini geleneksel olarak Cumhuriyetçi olarak tanımlayan ve liberal-Demokrat seçmenden ayrıştıran milyonlarca beyaz Amerikalı için Trump, 8 yıllık Obama döneminin ardından adeta bir "yeniden sahneye çıkma" imkanı olmuştu. Trump'ın kendisine yönelen bu "teveccüh" üzerinde kurguladığı bağımsız, egemen ve bazen "pervasız" siyasal söylemleri/eylemleri zaman içinde kendini de dönüştüren bir siyasal ivme yarattı.

Seçim sonuçlarına ve hile iddialarına ilişkin tartışmalar halen devam ederken Trump'a oy/destek/gönül verenlerin Trump'tan beklentileri halen sürüyor. Bu beklentilerin nereye evrileceğini büyük oranda Trump'ın birkaç aylık süreçteki adımları belirleyecek.

Bir senaryoya göre Trump, 20 Ocak'ta görevi devretmek zorunda kalsa bile seçim sonuçlarında hile olduğuna ilişkin söylemini değiştirmeden çalışmalarına devam edecek, belki yeni bir dijital platform üzerinden seçmenlerle ilişkisini sürdürecek ve sonunda 2024 seçimlerine yeniden girecek. Bu senaryoya ilişkin dedikodular Washington kulislerinde konuşulmaya başlarken, Trump'ın bu konuda henüz dışarıya sır vermediği görülüyor.

Böyle bir durumda Trump'la birlikte Trumpizm de yoluna devam edecek ve 2024 başkanlık yarışı ABD için erken başlayacaktır.

Mevcut siyasi bölünme ortamı düşünüldüğünde Trump'ın 2024 için adaylığını koyacağını açıklaması, 2016'da başlayan "Cumhuriyetçi Parti'nin giderek sağa kayma" eğilimini de artırabilir.

Bunun yanında Trump'ın istemeyerek de olsa 20 Ocak'tan sonra siyaseti bırakıp yeniden iş ve eğlence dünyasına döneceğine ilişkin bazı yorumlar da yok değil, ancak Trump'ın erken pes etmek istemediği yönündeki analizler şu anda ağır basıyor.

HANGİ AMERİKA KAZANACAK?

Trump siyasi hayatına devam etse de etmese de aslında Amerikan toplumundaki dönüşümü anlayabilmek açısından şu hayati soru hala geçerliliğini koruyor olacak: Amerikalılar hangi Amerika'da yaşamak istiyor?

İç politikada aşırı milliyetçi ve popülist, ekonomide içe kapanmacı, dış politikada izolasyonist ve sosyolojik anlamda beyazların üstünlüğüne dayanan Cumhuriyetçi-muhafazakar bir Amerika'da mı; yoksa bunların neredeyse tam tersini savunan Demokrat-liberal bir Amerika'da mı?

ABD'nin 4 yılda bir yapılan başkanlık seçimlerinin çok daha üstünde olan bu soru, varlığını ve güncelliğini uzunca bir süre koruyacaktır.

Trump'ın bu soruya verdiği siyasi doğruculuktan uzak net cevap, ona 2016'da başkanlığı, bu seçimlerde ise 72 milyon oyu getirdi. Her ne kadar Trump pek çok kesim tarafından "anti-entelektüel" olarak tanımlansa ve hor görülse de onun bu toplumsal durumu siyasal bir başarıya tahvil etmesi kayda değer bir iştir.

Kuşkusuz Trump olmadan Trumpizmin yaşaması hiç kolay olmayacaktır; Trump'ın da bunu öngörerek 2024 için şimdiden yola çıkması oldukça ihtimal dahilinde gözüküyor. Trump'a 2016'da başkanlık yolunu açan birçok yapısal gerekçenin halen mevcut olduğu düşünülürse siyasete devam etmesi durumunda Trumpizm Amerika'yı etkilemeye devam edecektir.

Öte yandan "ülkeyi yeniden birleştirme" mottosuyla seçimleri kazanan Biden'ın önünde zorlu virajlar bulunuyor. Seçimleri kazanmasında Demokrat Parti içindeki ılımlı geniş kitleler kadar giderek sola kayan genç kitlelerin de rol oynadığı Biden, ana motivasyonu Trump olan ve sürekli sağa kayan "karşı taraftaki" kitlelere ne kadar ulaşabilecek?

Oldukça zor bir görev olan bu yeni "toplum sözleşmesi" hayalini Biden-Harris ikilisinin hayata geçirmesi kısa vadede pek mümkün gözükmüyor. Bu süreçte Trump ya da onun gibi fakat siyasi ince ayarları Trump'tan daha iyi yapabilecek bir isim, 2024 için Cumhuriyetçilerin bayrak taşıyıcısı olacaktır.