Unutulmuş Bir Savaşın Ardından

Mesut GÜNSEV

Bu gün 24 Temmuz 2017…Beş gün önce Mutlu Kıbrıs Barış Harekatının 43 üncü yılını çeşitli etkinliklerle kutladık. Bu yıl Yavuz Çıkarma Plajında  tutulan “Şafak Nöbeti “ de katılımın yoğunluğu ile dikkatleri çekerken ben de gazetemiz Detay’ın haftanın bir günü bana ayrılan bu sayfada,bu anmaya, her yıl Temmuz ayında ZOOM dergisinde harekatla ilgili bu ay yayınladığım yazımla katılmak istedim…

Semalarımızda özgürce dalgalanmasını sağlayan bayraklarımıza kan ve can verenlere selam olsun…

İşte o yazı….

   “ZOOM  hayatına atılalı on yıldan fazla oluyor.Halen de KKTC de yayınını düzenli sürdüren dergiler arasında en eskilerinden biri.Her yılın  temmuz sayısında bana ayrılan sayfalarda 20 temmuz 1974 Mutlu Kıbrıs Barış Harekatına ait anları,bilgileri,fotoğrafları,incelemeleri ,kitapları paylaştık…Bunların çoğu da gün yüzüne ilk çıkan ,bizim  gündeme getirdiğimiz bilgiler oldu..Çoğu kaynak kitaplara girdi,sosyal medyada paylaşıldı,haberler konu oldu…Özellikle Gazi hemşirelerimizle yaptığımız yayın,tekrar hatırlanmalarına ,protokol listelerine girmelerine yol açtı…..

   Bu yıl da harekatın 43 ncü yılı…Sınıf arkadaşım Kıbrıs Gazisi E. Topçu Alb.T  Ali Özbek geçenlerde gene harekattan bir anıyı paylaştı kendi bloğunda …Sevgili Ali’nin anılarında bahsettiği Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ‘ün zarif ve anlamlı bir jest olarak cepheye gönderdiği özel sigaraları bu gün bile hatırlıyorum…Ateşkeste Girne Karmi köyü yakınlarındaki tepelerde  bulunduğumuz muharebe ileri karakolundaydık  İkmal Astsubayımız Orhan Girgin  kumanyalar ile birlikte ileri mevzilere getirip teslim ettiğinde o sigarayı ekmek torbama koymuştum..  O özel kutu, bugün 20 Temmuz şafağında aday ilk adımı atan sancağı altın madalyalı İzmir Foça da konuşlu Gazi birlik Amfibi Deniz Piyade Alayı (şimdi Tugay)’nın müzesinde ….

  İşte ,artık unutulmaya başlamış ! gazileri de hızla eksilen bu savaştan satırlar var  gene sayfalarımızda…Tüm şehitlerimize rahmet  ve gazilerimize esenlikler dileyerek ,hep “direnmeselerdi bu zafer çok daha zor olacaktı “diye düşündüğüm, her evinden bir şehit çıkmış soylu Kıbrıs Türk halkını da sevgi ve saygılarımla anarak, sözü sevgili Gazi kardeşim Ali Özbek’ e bırakıyorum:

“Peş peşe iki akaryakıt tankeri mevziye girip durdu.
Bir Astsubay indi, gelip selâm verdi.
-Benzin ve mazot getirdim komutanım.
-Dün ikmal ettik, alacak yerimiz yok.
-Bir baktırsanız, belki vardır.
-Yok, biliyorum...Depolar gıdığına kadar dolu.
-Çanta bidonlar?
-Onlar da...
Selâm verdi, tankerleri alıp diğer birliklere doğru gitti.
Akaryakıt dolu iki tankerle ateş hattında dolaşmak çok büyük bir risk idi tabii.

Girne güneyinde Dikomo bölgesinde toplarımızı mevziye sokmuş, Mağusa istikametine yapılacak ikinci taarruza hazırlanıyorduk.
Sözde ateşkes yürürlükteydi ama özellikle geceleri kazara bir silâh patlasa, iki taraftan da cayırtı kopuyor, dinmek bilmiyordu.
Bu ateşkes hem iyi hem kötüydü.
İyiydi, çünkü ikinci harekât için toparlanma ve hazırlık fırsatıydı.
Kötüydü, çünkü iki Tümen, iki Tugay dar bir alanda sıkışık durumdaydı.

Bir seyyar bakım onarım ekibi geldi.
-Arızalı araç ve silâh varsa onarmaya geldik.
-Tayyaaar!..
-Emret komutanım...
-Ekip geldi, silâh arızamız yok, biliyorum ama araçları bir dolaş da sor.
-Sabah dolaştım, hepsi faal, bi tek sizin jipin dikiz aynası kırık.
-Nidecez dikiz aynasını oğlum, geri bakmak yok...İleri...Daima ileri...
-Emredersin komutanım, unuttum bi de sellektör arızası var.
-Düşmana sellektör mü yapacaz Tayyar, yürü git işine, bu ufak tefek şeyler için ekibin değerli vaktini almayalım.

Peşpeşe üç Reo toz duman içinde mevziye girdi.
Bir Astsubay öndeki Reo'dan atladı selâm verdi.
-Mühimmat getirdim, ağır silâh, hafif silâh, roket, el bombası, hepsi var...
-Hafif silâh mermimiz yeterli ama Top, Uçaksavar mermisi ile Roket alabiliriz.
-Tamam da şeyy...ben Ulaştırma'cıyım hangi sandıkta hangi mermi var bilmiyorum, siz bir baksanız.
-Anladım tamam bakayım.

Baktım, sandıklar sarsıntıdan birbirine girmiş, ihtiyacımız olanları bulup indirmek epey zamanımızı aldı.

Bir Üsteğmen geldi, harici üniformalı, gravatlı gömlekli iskarpinli.
Peşinde de beş tane yine harici üniformalı ceketli gravatlı iskarpinli Asteğmen.
-Topçu Okulu'ndan yeni mezun yedeksubayları getirdim, Tabur karargâhına götürecektim ama bulamadım, sizin topları görünce...
-Hoş geldin Üsteğmenim ama bu ne hal yahu, harp meydanına gravatlı iskarpinli gelinir mi, hele,hele çelik başlıksız?
-Ben zaten teslim edip hemen dönecem de...
-Otur otur, bi soluklan, çay iç gidersin, siz de oturun arkadaşlar.

Yedek subaylar endişe içinde sağa sola bakarak, kıyafetlerinin bu ortama uygun olmayışından tedirgin de olarak çaylarını içtiler, onları o gece mevzide misafir ettim, ertesi sabah bir araçla Tabura yolladım.
Haa, gece nasıl mı yattılar?
Aynen bizim gibi...
Bir battaniyenin yarısını altlarına yarısını üstlerine çekerek toprakta...
Her gece olduğu gibi karambolden cayırtı kopunca da çok sıkıntılı saatler yaşadılar.

Yine bir Reo geldi.
Bir Levazım Astsubay indi selâm verdi.
-Sigara getirdim komutanım.
-Sigara mı, ne sigarası?
-Fahri Korutürk sigarası...
-Haydaa...O da neymiş?
-Cumhurbaşkanımız, erler dahil tüm personele birer paket verilmek üzere kendi özel sigaralarından yolladı, mevcudunuz kaç?
-Yüzotuzyedi.
-Tamam, ondört karton bırakıyorum.

Bıraktı gitti, bir kartonu açtım baktım, uzunca bir kutu idi, üzerinde Cumhurbaşkanlığı amblemi ve fiyakalı bir yazı ile S. Fahri Korutürk yazısı vardı.
Dağıttık, bazıları içti, benim gibi sigara içmeyenler de hatıra diye sakladı.

Top başında dürbün ayarları ile uğraşıyordum, doktor Üsteğmen Ahmet, sıhhiye ekibiyle geldi.
-Tifo, kolera ve tetanoz aşıları yapmam gerekiyor...
-Hepsini birden mi?
-Yok, bugün sadece tetanoz, öbürleri sonra.
-İyi de herkes silâhının başında, toplayacak mıyız?
-Gerek yok, biz tek,tek yanlarına gidip yaparız.

Asteğmen gelip selâmı çaktı.
-Komutanım mutemet geldi, maaşları verecekmiş.
-Vay bee...Bugün 1 Ağustos, devletimizin hassasiyetine bak, bir gün bile sektirmeden harp meydanında maaş veriyor.
-Buyur komutanım tam tamına seksen beş Sterlin.
-Sterlin mi, niye gâvur parası?
-Kıbrıs'ta maaşlar böyle ödeniyor.
-Tüü Allah kahretsin, Kıbrıs'ı Yunan'a peşkeş çeken kalleş İngiliz'in parasını taşımam ben.
-Girne'ye Ziraat Bankası şube açacakmış, orada bozdurabilirsiniz isterseniz.
-İyi tamam ver bakalım, şu rezil paraya bak, İngiliz Kraliçesi nasıl da hain,hain bakıyor...

Yanımızdaki Dikomo kasabası (şimdiki adı Dikmen) boşaltılmış idi ama yine de emniyetimiz açısından bir dolaşıp boş olduğundan emin olmak gerekirdi.

Evler bahçe içinde tek veya iki katlı binalar idi, yeni yapı olduğu belli olan birine girdim ama temkinliyim, elimde Tomson makineli, belimde Colt, başımda çelik başlığım var, ayrıca yalnız değilim.
Kaliteli eşyalarla zevkli döşenmiş bir evdi, salondaki Sony Tv.dikkatimi çekti, renkli miydi acaba?
Açtım, aaa çalışıyor...üstelik renkli.
Aklıma Türkiye'de yeni aldığım renksiz Beko Tv. geldi, halâ taksidini ödüyordum, kendi kendime güldüm.
Yatak odasına girdim, lüks bir otelin süit odası gibi.
Aynalı tuvalet masası üstünde çerçeveli bir gelin damat fotoğrafı var, gayet mutlu ve geleceğe güvenle bakarak poz vermişler.
Gardrobu açtım, askıda bir gelinlik...
Yeni evli olmalılar, evdeki tüm eşyalar sıfır kilometrede çünkü.
Acaba yakın bir zamanda Türk askerinin postallarıyla yatak odalarına kadar girebileceği hiç akıllarına gelmiş miydi?
Rahatlık batmış bunlara diye düşünerek çıktım.

-Komutanım, komutanım!..
-Ne var?
-Bunları bulduk, ne yapacağız?

Evlerden birinde yaşlı bir Rum çift bulmuşlar, yatalak vaziyette olduklarından bir battaniyenin arasına koyup getirmişler.
Baktım, 90 yaşlarında olmalıydılar, yerde battaniyenin üstünde birbirlerine sarılmış yatıyorlar, korku ile bize bakıyorlardı.
Çömeldim, konuşmak istedim ama sadece inliyorlardı ve dudakları kupkuruydu.
Kaldırıp oturttuk, mataramı çıkarıp uzattım ama dehşet korku içindeydiler, almadılar.
Matarayı kendi ağzıma götürüp bir yudum içtim tekrar uzattım, bu kez kadın aldı, yarısını içti adama uzattı, adam da içti bitirdi.
Zehirleyeceğimizi düşünmüş olmalıydılar baştan...

-"Bunları evlerine götürün, tekrar yatırın, burada olduğumuz sürece bunların yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayacağız."dedim.

Vicdansız evlâtlar, kaçarken bu yatalak ebeveynlerini kendi hallerine terk etmişlerdi anlaşılan.
Bir Türk bunu yapar mıydı acaba?...”

"Harekattaki bölük komutanım Kd.Üstteğmen Muhsin Ergene’nin objektifinden 2’ci Harekat sonrası Girne Yılan adasındaki karargahın önünde Dz.P. Üstteğmen Mesut Günsev...."