Yeni Yılın Şafağında

Münür Rahvancıoğlu

“O, yalnız ağaran tan yerini görüyor / Ben, geceyi de...

Sen, yalnız geceyi görüyorsun / Ben, ağaran tanyerini de...”

Nazım Hikmet

Çağımız, “yeniye övgü” çağıdır...

Yeni olan makbuldür, kıymetlidir, arzu edilirdir...

Yeni olan iyidir, güzeldir, değerlidir.

Yeni, gençtir...

Yeni, umut vaadeder...

Yeni yıla coşku ile girilir. Eski yılın son haftaları, yeni yıl hazırlıkları ile geçer...

Görmediğimiz onlarca, yüzlerce film varken; yeni çıkan filmler sorulur DVDcide...

Yeni ev ve araba hayalleri kurulur, yeni bir hayat hedeflenir...

Çağımız, “yeniye övgü” çağıdır...

***

Yeni bir yıla giriyoruz...

Eskisini kovarcasına göndereceğiz geldiği yere ve yenisine kocaman açacağız kollarımızı.

Umutlarımız var yeni yıldan, beklentilerimiz...

Kendimize, ülkemize ve dünyamıza dair umutlar...

Yeni yılın daha iyi olmasını diliyoruz... Öyle olabileceğini umuyoruz...

Çünkü “yeni bir yıl” o...

Her şeye yeniden başlamamıza fırsat veren; dokunulmamış, kirletilmemiş, taptaze bir yıl...

Siyasi partiler, sendikalar, örgütler yeni yıl mesajları paylaşacak...

Yeni sözler verecek, yeni umutlar ekecek...

Herkes birbirine güzel dilekler içeren mesajlar gönderecek, sevdiklerine sarılacak ve karşılayacak yeni yılı...

Eskinin yükünü silkinip atarken sırtımızdan, yeninin hafifletici ferahlığını çekceğiz içimize...

Yeni doğan küçücük yılın gözlerinin içine, bakacağız kocaman beklentilerimizle...

***

Çağımız, “yeniye övgü” çağıdır...

Eskiyen ayakkabı atılır, eskiyen araba satılır...

Eski demek, güçten düşmüş demektir.

Kirlenmiş, yıpranmış, yaşlanmıştır eski...

Eskiden umulacak bir şey yoktur. Eskimiştir o ve kendine hayrı nadiren dokunur...

Kimse eski olanı istemez...

Herkesin gözü “yeni”dedir...

Parlak, pırıl pırıl ve jan janlı yeni dururken orada...

Kim bakar ki eskinin suratına?

“Yeniye övgü” çağıdır, çağımız...

***

Eski yıl, hani şu bitmekte olan, ne büyük güçlükler yaşattı bize...

Ölümler, borçlar, krizler, sıkıntılar...

Saymakla bitmez belalar...

Geriye doğru baktığımızda, gördüklerimiz değil mi bunlar?

Eski olandan kurtulurken, bunlardan da kurtulmuş mu oluyoruz peki?

Yeni yıla sevinçle girişimiz bu yüzden midir yoksa?

Oysa şarabın eskisi değil mi makbul olan? Kişiyi en iyi eski dostu anlamaz mı?

Eski evde ve eski arabada hayat bulmaz mı, bizi biz yapan anılar?

Eskidikçe yaşananlar eksilir miyiz biz de? Yoksa eskitmek demek deneyim demek midir biraz?

Geçtiğimiz yılda, geçtiğimiz yıllarda yaşadıklarımızı biriktirmek; gördüklerimizden öğrenmek; başarısızlıklarımızdan, acılarımızdan ders çıkarmak değil midir yapmamız gereken?

O halde eski, kurtulacağımız bir olumsuzluk mudur sadece?

Yoksa yeniye doğru taşımamız gereken bir parça mıdır bizden?

***

Yeni yıl, ağaran bir tanyeri ise eğer; eski yıllarımız içinden geçilen uzun bir gecedir belki de...

Bu gecenin içinden geçmeden varmak mümkün müdür ağaran tanyerine?

Yürüttüğümüz geçmiş mücadelelerin ve yaşadığımız yenilgilerin; bizi daha da güçlendiren, gelecekteki zaferimize hazırlık süreçleri olduğunu bilmekle başlıyor belki her şey...

Bugün, eski ile yeninin kavşağında, geçmişin yorgunluklarını geleceğin kazanımlarına çevirebilecek bir bakışa ihtiyacımız var belki de...

Hem geceyi hem de ağaran tanyerini görebilen bir bakışa...

Asaf Halet Çelebi’nin diyalektik ifadesinde olduğu gibi, duru ve net bir kavrayışa:

“Kocaman bir ağaç görüyorum,

ufacık bir tohumda,

o ne ağaç ne tohum,

om mani padme hum.”