Yeşil Barış Hareketi'nden Dünya Su Günü açıklaması

Yeşil Barış Hareketi'nden Dünya Su Günü açıklaması yapıldı

Yeşil Barış Hareketi'nden Dünya Su Günü açıklaması yapıldı:

SUYA GEREKEN DEĞERİ VERMİYORUZ!

 

  • Hiç düşünmeden, hiç bitmeyeceğini zannederek tükettiğimiz suyun değeri aslında fiyatından çok daha fazladır.
  • Küresel su talebi 2050'ye kadar yüzde 55 artacak.
  • Ülkemizdeki yağışların %10’nu tutabilmeyi başarmamız halinde bütün ihtiyacımızı karşılamaya yeteceği hesaplanmaktadır.
  • Dünyada ve yaşamda kendimize bir yer edinmek istiyorsak, biz de üzerimize düşen yükümlülükleri ve sorumlulukların gereğini yerine getirmeliyiz.

Her yıl 22 Mart yaşamın ana kaynağı olan “SUYU” insanlara bir kez daha düşündürmek, önemini hatırlatmak için Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Su Günü” olarak ilan edilmiştir. Her yıl bir tema üzerinde yoğunlaşılan Dünya Su Günü'nün 2021 yılı teması “Suya Değer Vermek” olarak belirlendi.

Sıradan saydığımız, çoğu zaman hiç düşünmeden, hiç bitmeyeceğini zannederek tükettiğimiz suyun değeri aslında fiyatından çok daha fazladır… Su, doğanın varlığı, hane halklarımız, gıda, kültür, sağlık, eğitim, ekonomi ve doğal çevremizin bütünlüğü için muazzam ve karmaşık bir değere sahiptir. Bu değerlerden herhangi birini görmezden gelirsek, bu sınırlı, yeri doldurulamaz kaynağı yanlış yönetme riskini alırız. Suyun gerçek, çok boyutlu değerine dair kapsamlı bir anlayış olmadan, bu kritik kaynağı herkesin yararına koruyamayız.

Günümüzde su, artan nüfus, tarım ve sanayinin artan talepleri ve iklim değişikliğinin kötüleşen etkileri nedeniyle aşırı tehdit altındadır. Bugün, 2,2 milyar insan - küresel nüfusun yaklaşık dörtte biri - hala temiz suya erişimden yoksun, küresel su talebinin 2050'ye kadar yüzde 55 artması, 2030'a kadar yüzde 40'lık bir su açığı öngörülüyor. Bize su aktaran Türkiye, önümüzdeki 5 yıl içerisinde “Su Fakiri” ülkeler arasına gireceği hesaplanıyor. Bu durumda bizim kendi ülkemizde yeni, yerel girişimlerle çareler üretmeyi düşünmeliyiz. Son 25 yılda ülkemizde, ormanlarımızın da azalmasına paralel olarak, yağışların da aynı oranda azaldığı kayıtlara geçmiştir. Buna rağmen araştırmalar, ülkemizdeki bu yağışların %10’nu tutabilmeyi başarmamız halinde bütün ihtiyacımızı karşılamaya yeteceği hesaplanmaktadır. Ayrıca, son zamanlarda hiç yapmadığımız, “su tasarruf” önlemleri üzerine ciddiyetle eğilmemiz bizleri rahatlatacaktır. Bu doğrultuda, yapılacak düzenlemelerle, su harcamaları, havuzlar ve su kuyuları, atık sular ivedilikle kayıt altına alınarak denetlenmelidir.

Dünya çapında su kaynaklarının korunmasında, sağlıklı ekosistemlerin önemli rolünü özellikle kabul etmeliyiz. Su, doğa ve iklim krizinin ortasında, su ve ekosistemler arasındaki karşılıklı ilişkiyi tam anlamıyla benimsememiz ve bu doğrultuda çalışmalar yapmamız gerekir.

Ormanlar, sulak alanlar, otlaklar ve mangrovlar su için değerli ekosistem hizmetleri sağlar. Kaynak suyunu doğal olarak korur ve filtreler, zaman içinde su akışını düzenler ve canlı varlıkları, iklim değişikliklerinin suyla ilgili yoğunlaşan felaketlerinden korurlar. Ancak bu ekosistemler bilinçsizce ve duyarsızca yapılan müdahaleler nedeni ile ciddi boyutlarda tehdit altındadırlar. Dünyada 420 milyon hektar orman 1990'dan beri küresel olarak ormansızlaştırıldı ve 1700'den beri sulak alanların yüzde 87'si yok oldu. Ne yazık ki ülkemizde de kayıplarımız aynı paraleldedir. Son 25 yılda büyük yangınlarla çok miktarda orman kaybedilmiş, sulak alanlar ya betonlaştırılmış, ya çöplük haline getirilmiş, ya da içine dozerler sokularak tahrip edilmiştir.

Yerel halklar ve yerel topluluklar, üçlü; su, biyolojik çeşitlilik ve iklim krizlerini çözmek için doğa temelli çözümlerin uygulanmasına öncülük etmelidir. Dünyada ve yaşamda kendimize bir yer edinmek istiyorsak, biz de ülkemizde üzerimize düşen yükümlülükleri ve sorumlulukların gereğini yerine getirmeliyiz…