• BIST 11335.05
  • Altın 5945.38
  • Dolar 42.7823
  • Euro 50.1736
  • Lefkoşa 7 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 13 °C
  • Güzelyurt 9 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara -6 °C

2000’in Kara Temmuz’u: “Komutan Çizmeyi Aştı…”

Hasan KAHVECİOĞLU

Bundan tam 15 yıl kadar önceydi… 21. yüzyılın ilk ayları… Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejimin “Cumhurbaşkanı” Rauf Denktaş, Başbakanı ise Derviş Eroğlu… UBP-TKP koalisyon hükümeti işbaşında… Askerlerin her işe karıştığı, sivil törenlerde siyasetçilerden daha fazla konuştuğu, gazetecilerin bir kesiminin “icazet” almak için askeri karargâhlarda esas duruşta yalakalık yaptığı yıllar… UBP ile TKP; polisin sivil otoriteye bağlanması konusunda uzlaşıya varıyor ve hazırladığı sosyo-ekonomik “paket”te bunu hükümetin resmi politikasına dönüştürüyor… Cumhurbaşkanı Denktaş da, “Artık zamanı geldi” diyerek destekleyici demeçler verince, siyasette “sivilleşme” umutları yeşermeye başlıyor… 30 Haziran 2000 tarihinde, şimdiki Polis Genel Müdürlüğü binasının açılışı yapılacak… Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı kürsüye çıkıyor ve “Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, polisin politize edilmesine karşılık bir zırh görevi yapıyor. Bu zırhı delmek isteyenler var ama başaramayacaklar…” diyor… Polisin sivile bağlanması konusunda “Özel şartlar nedeniyle bu mümkün değildir” deyince, TKP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı, ayağa kalkarak Rauf Bey’in yanına gidiyor, “Demokrasi anlayışım gereği benim bu sözleri kabul etmem mümkün değildir” diyerek Komutan’ı protesto ediyor ve töreni terk ediyor… Ertesi gün, ne oluyor biliyor musunuz? Komutan’a sivil toplum örgütlerinden destek ziyaretleri başlıyor…  Bağlılık belirtmek için kurum ve kuruluşlar sıraya giriyor… Bizim “bilim yuvası” üniversiteler, başta DAÜ Rektörü Prof. Özay Oral olmak üzere Komutan’a alkış tutan, Akıncı’yı kınayan açıklamalar yapıyorlar… Tabii Akıncı’yı destekleyenler de var… Aralarında KTÖS ve KTAMS’ın da bulunduğu 10 örgüt “Kendi kendini yönetmeyi istemek vatan hainliği ise biz bunu yapmaya devam edeceğiz” diyor. İşadamları Derneği ile Genç İşadamları Derneği “Akıncı’nın demokratik değerlere gösterdiği hassasiyeti takdirle karşılıyoruz, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm siyasilerin de bu hassasiyeti göstermelerini talep ederiz” şeklinde açıklama yapıyorlar… Komutan ise, en büyük desteği, iki tane “gazeteci” örgütünden görüyor… Saffet Soykal ve arkadaşları, Komutan’ın makamında “hazırol” vaziyetinde dururken, Tuğgeneral Özeyranlı; açıyor ağzını, yumuyor gözünü… Akıncı’ya demediğini bırakmıyor… “Polisin askere bağlı olması, Akıncı’yı niçin bu kadar ilgilendiriyor, anlayamıyorum” diyor Komutan… “Oklar hedefe ulaştıkça, hedefin kalbine girdikçe, canı yananların bağırtısını duyuyorum” diyerek, politikacıya kılıç sallarken, tarif edilmez bir zevk aldığını gösteriyor… Tabii zamanın TAK ve BRT yönetimleri, kendi bültenlerinde Komutan’ın Eroğlu aleyhine söylediklerini makaslıyorlar… Bunun üzerine Komutan, bu iki kurumun müdürlerinin istifalarını Eroğlu’ndan bizzat talep ettiğini açıklıyor… Eroğlu’nu da Meclis’e şikayet ediyor… Komutan, kılıcını çekmiş, sivil siyaseti yerden yere vururken, Eroğlu “Sin da gülle geçsin” modunda neredeyse “pissi kedi”yi oynuyor… Denktaş ise apaçık biçimde Komutan’ın yanında yer alıyor… Akıncı’yı “topun ağzına” doğru iterken, aslında güçlü bir “rakip”ten kurtulmanın hesaplarını yapıyor… Mustafa Akıncı bu “linç kampanyası”nı iyi okuyor ve 2 Temmuz günü, bakanlıktaki makamında bir basın toplantısı düzenleyerek “Saldırılar karşısında susmamak gerekir” diyerek; taşı gediğine oturtuyor: -Komutan çizmeyi aştı… Akıncı o gün, provokatör BRT muhabirinin tahrik edici sorularına karşın, ağırbaşlılığını koruyor ve “Kıbrıs Türk halkı kendi kendini yönetmeye muktedirdir. En başta Türkiye bu talebimizi desteklemelidir.” mesajını da veriyor. Gerçekten Kıbrıslı Türkler, kapkara bir Temmuz ayı geçirdiler 2000’de… “Beş sente muhtaç” devletin kasasında kuruş yok… Hem burada, hem Ankara’da “paket”ler hazırlanıyor… Maaşlar tam 7 gün gecikmeli ödenebiliyor… Cenevre’de 3. tur dolaylı görüşmeler var ama, Rauf Bey giderken “Çözümün adı konfederasyondur” mesajları veriyor… Ve ünlü Komutan, hız kesmeden “operasyon”lara devam ediyor… 6 Temmuz günü saat 14.00 dolaylarında Şener Levent’in evi 6 otomatik silahlı sivil polis tarafından basılıyor ve kapı kırılarak içeriye giriliyor… Şener’i alıp götürüyorlar… Yaptıklarını utanmadan, kamera ile de kayda alıyorlar… Şener, tam 14 saat bir sandalyede oturtuluyor… Akıncı, Polis Genel Müdürü’nü arıyor, Başsavcı’ya ulaşıyor, Başbakan Eroğlu’nun bile operasyondan haberi olmadığını saptıyor… Şener’in suçu büyük: Casusluk… Askeri yasak bölgelerin fotoğraflarını Rumlara veriyormuş… Aynı Komutan, ateş püskürerek kargaların bile güleceği suçlamalar yapıyor, hem savcı hem yargıç gibi hüküm veriyor… En kötüsü, “devlet”in başkanı Rauf Denktaş “delilleri gördüm” diyerek mahkemeye neredeyse müdahale ediyor, taraf oluyor ve “yangın”a körükle gidiyor… Ta Cenevre’den buralara kin ve nefret postalıyor… Sonra, Türkiye televizyonlarında Akıncı ile şiddetli tartışmalara giriyor… Şener, bu süreçte tam 12 gün tutuklu kalıyor… İddialar boşa çıkıyor… Aynı temmuz ayında, Peyak batıyor, Meclisi mudiler basıyor ve TKP ile Akıncı, hem sağdan hem de soldan “darbe”lere maruz kalıyor… Bugünün Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Akıncı, Temmuz 2000’de, yani tam 15 yıl önce, ciddi bir demokratlık sınavından geçti… Hükümetteki ortağı Eroğlu ise Akıncı bu mücadeleyi verirken, ortadan kaybolmuştu… M. Ali Talat başkanlığındaki CTP ise, başka hesaplar içindeydi… Gün geldi, devran döndü; şimdi Kıbrıslı Türkler “diyet ödeyen”e, politikada risk alana, görüşlerinden taviz vermeyene, dik durana, hak edene “vefa” ile karşılık verecek… Öyle görünüyor…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları