• BIST 11335.05
  • Altın 5945.38
  • Dolar 42.7823
  • Euro 50.1736
  • Lefkoşa 7 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 13 °C
  • Güzelyurt 9 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara -6 °C

21 Aralık korkuları… 51 yıl yetmedi mi?

Hasan KAHVECİOĞLU

21 Aralık 1963… Babamın kahvehanesi tıklım tıklım… Herkesin gözü, kulağı; baş köşede bir anıt gibi duran, henüz alışamadığımız siyah beyaz televizyonda… Tüm köylülerde büyük bir tedirginlik… Birşeyler olacağını herkes biliyor da, kimseye bir şey söylemiyor gibi… Televizyonun siyah beyaz görüntüsü donuk, hareketsiz… Evimiz; 400 kadar Kıbrıslı Türk’ün yaşadığı Lefkara’da, Türk mahallesinden oldukça uzakta, yukarılarda bir yerlerdeydi… Taşlarla döşenmiş, teraslanmış daracık mahallemizde, az ötede birbirine yapışık, sıra sıra Rum evleri uzanırdı… Lefkara’da tüm evler taştandı… Kapıların önünde teneke kutulara ekilmiş Çardella (Sardunya) ve Zencirkıran çiçekleri yol içine kadar sarkar, fesleğen kokuları etrafı sarardı… Bizim evin hemen bitişiğinde Rum komşularımız vardı… O çok soğuk kış akşamı, annem evimizi terk edeceğimizi söylediğinde, benliğimi saran “korku”yla tir tir titrediğimi anımsıyorum… Nereye gidecektik? Kimden ve ne için kaçıyorduk? İlkokulun altıncı sınıfına daha yeni başlamıştım ve bu soruların bir tek yanıtı vardı: Rumlar bize her an saldırabilir… Bu “algı” çocuk beynimin tüm hücrelerini teslim almıştı… Üç kardeşimle birlikte evi toparladık ve aşağılara, Türk mahallesine sığındık… Tüm köylü; caminin ve kahvehanelerin bulunduğu küçücük meydanın etrafında toplanmaya başlamıştı… Erkekler ortalıkta yoktu… Onlar köşe başlarında, damların üzerinde nöbet tutuyorlardı… Biz çocuklar eve gelemeyen babalarımızın ne yaptığını annelerimize sorduğumuzda anlamını bir türlü kavrayamadığımız “Gizli teşkilat”tan söz ederlerdi… Lefkara’da iki ayrı köy meydanı vardı… Biri Rumların yaşadığı üst bölgede, öteki ise Türklerin yoğunlukla yaşadığı köyün alt kısmında… Dedemin evi, köy meydanının hemen yanıbaşında, babamın kahvehanesinin dibindeydi. Dayılarım, teyzelerim, onların çocukları, hepimiz bu evde toplanmıştık. Yaşamımda; 11 gün süren bu dönemi genellikle “Birinci göçmenlik dönemi” diye tanımlarım… Akşamları, bu kalabalık evde herkes bir kenara kıvrılır yatardı… Çocuklar, dedemin kocaman yatağına doluşurlardı. Bir akşam, ayaklarımı dedemin pijamasının içine sokmuş ve geri çektiğimde “cart” diye yırtılmasına neden olmuştum… Dedemden yediğim “azar” o günlerde, çocuk beyinlerimizle içselleştirdiğimiz “korku”ların yanında anlattıkça kahkahaya boğulduğumuz “baldan tatlı” bir fıkra gibiydi… Dağ yamacına kurulu olan okulumuz, Türk mahallesinin gerisindeydi… Sınıfların bulunduğu bina ile oyun alanı arasında en az on metrelik yükseklik farkı vardı… Okulun ötesi ise; gözün gördüğü yere kadar uzanan eğilimli yamaçlar ve ötede de ormanlarla kaplı yüksek dağlar… Yaz aylarında, okul bahçesinin tam ortasındaki su dolu havuzun iki yanına dizilir, “Galaklizmo” oynardık… 21 Aralık günü başlayan gerginlik yüzünden, köyden dışarıya çıkılmıyor, Rum tarafına geçilmiyor ve adeta bir “hapis” yaşamı sürdürüyorduk… Köyün fırıncıları Rum’du… İlk birkaç gün, Rum tarafına geçerek Rum fırınlarından ekmek alıyorduk… Bir sorun çıkarmıyorlardı… Ancak günler geçtikçe, gıda sıkıntısı çekilmeye başlandı… Köyün TMT lideri, dağlardan yürüyerek komşumuz Geçitkale’ye (Köfünye) gitmiş ve birkaç torba un getirmişti… Bir gün, Rum Muhtar, köyün Türk ileri gelenlerini “görüşmeye” çağırdı… Halk, köy meydanında heyecanla Rum tarafından dönecek heyeti beklerken, ortalıkta dolaşan “ortak korku seli”ne biz çocuklar da kapılmıştık… Sonunda heyet geldi ve Rumların “Elimizdeki tüm silahları” kendilerine teslim etmemizi talep ettiklerini anlattı. Bizimkilerin tavrını, ne yapacaklarını elbette anlamamıştık… Akşam olunca, dedemin kalabalık evinden ayrılıp aynı mekanda bir başka eve taşındık. 2 Ocak 1964 günü, sabahleyin gürültü ile uyandım. Hemen balkona koştum. Bir beyaz bulut yere inmiş de sokağı kaplamış gibiydi… Onlarca eşeğin sırtına yüklenmiş beyaz yorganlar, yataklar, heybelere yerleştirilmiş kap kacak bir “göç katarı”nın yol almak üzere olduğunu gösteriyordu… Gidiş, o gidiş olacaktı, ama bunu kimse bilmiyordu, tahmin bile etmiyordu… Çocuklar, yaşlılar ve kadınlar köyü terk edecek, erkekler ise orada kalıp köyü “koruyacaktı…” Biz çocuklar, müthiş bir “macera” keyfine tutulmuştuk… Karşımızda, engebelerle uzayıp giden kilometrelerce arazi, dereler ve karşıda iki kocaman dağ sırası vardı… Tek sıra halinde daracık patikalardan ilerleyen eşek katarı, yükseklere tırmanışta sürekli sorun yaratıyordu… Eşeklerimiz de, köyün yaşlı kadınları da bu haşin arazide yorulmaya başlamışlardı… Tamamen Türklerden oluşan çevredeki büyük Türk köyü Geçitkale’ye (Köfünye) ulaşmak için yolculuğumuz gün boyunca sürmüştü… Bir dağ yamacını çıkarken, köyümüzün öğretmeni Zehra Hocanım’ın (Özker Özgür’ün merhum eşi) kayarak katırdan düştüğü anı hiç unutmayacağım… Geçitkale’de köylüler meydanda toplanmış, bizi bekliyorlardı… Babamın bir tanıdığı “Gel bizim mandranın arkasındaki süt sağdığımız odada kal” demişti… Aylarca tüm aile; koyunlarla birlikte, zemini koyun fışkısı ile bezenmiş odada kalmıştık… Lefkara’yı aniden terk etmiştik. Yanımıza yeterince kıyafet bile alamamıştık. Üstelik köyden kaçarken, birkaç gün sonra geri döneceğimizi sanıyorduk… Bir gün, Lefkara’ya gidip evden bazı eşyalar almak geldi içimden… Kim bilir, belki de evimizi, köyümüzü çok özlemiştim… Yaşlı bir eşek buldum… Aileye haber vermeden, Lefkara’nın yolunu tuttum… Dağlardan gitmeyi göze alamamıştım… Bu yüzden asfalt yol kenarından ilerleyerek beş saatte köye vardım. Evden bazı eşyalar alıp eşeğe yükledim ve geri döndüm. Yolculuğum çok tehlikeliydi. Korkudan eşeğin üzerinde tir tir titriyor ama inadımdan da vazgeçmiyordum… 21 Aralık gelince bunları anımsadım… Tam 51 yıl olmuş… ABD ile Küba bile pes etti… Biz daha bekleyecek miyiz?

 - Gazete 360

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları