• BIST 11335.05
  • Altın 5945.38
  • Dolar 42.7823
  • Euro 50.1736
  • Lefkoşa 7 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 13 °C
  • Güzelyurt 9 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara -6 °C

Özel sektör emekçileri Her Aralık’ta ötekileştirilirken…

Hasan KAHVECİOĞLU

Her yıl; Aralık ayının ortalarına gelindiğinde, Kıbrıs’ın kuzeyinde, sokaklarda gözle görülür biçimde bir yoğunluk yaşanır…31 Özellikle Lefkoşa’da… Dereboyu'nda, Metropol Caddesi’nde, Arasta’da yollar tıklım tıklımdır… Dükkanlar, Pazar günleri de açıktır… Gece yarılarına kadar süren bu müthiş insan ve araç “hareketliliği”; ne dini bayramlara, ne de milli günlere benzer… Trafik, bu dönemde karmakarışıktır… Evden dışarıya çıkmak bile “risk”lidir… Hele Rum tarafına geçmek, tam bir işkencedir… “Tüketim çılgınlığı” sokaklara taşmıştır… Gazete ilanları bu dönemde “kampanya”larla doludur… Reklam sayfaları, haber sayfalarından bile çoktur… Göstere göstere; tatlı bir telaş, taşkınlık ve bir miktar da görgüsüzlükle yaşanan bu “hareketliliğin” bir tek nedeni vardır: -On Üçüncü Maaş… Daha doğrusu; 12. ve 13. Maaş… Son yıllarda “moda” oldu… Önce 12. maaş piyasaya “boca” edilir… Birkaç gün sonra da 13. maaş gelir arkasından… Kocaman bir pasta… Tüm sektörler, neredeyse tüm bir yıl boyunca bu “maaş yağmuru”nun yolunu gözlerler… Beyaz eşyacılar, otomobil satıcıları, hatta emlakçılar “pastadan en büyük payı almak” hedefine yönelik startejiler geliştirirler… Ama tüm bunlar toplumda yaşanırken, bir “kesim” vardır ki, onlar bu “Aralık ayı bereketi”ni uzaktan seyrederler… Hatta bu dönemde; bu konuyu konuşmayı bile sevmezler… Bazılarının ağzını bıçak açmaz… Örgütleri yoktur, eylem nedir bilmezler, sokağa çıkıp bağıramazlar, Meclis önüne gidip barikat kuramazlar… Onlar; Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan “rejim”in en güçsüz, en örgütsüz kesimi olan “özel sektör çalışanları”dır… Aralık ayı geldiğinde, kendilerini çifte maaş heyecanı sarmaz, saramaz… Bu heyecanı yaşayanlara uzaktan, bazan öfkeyle, bazan da “gıpta” ile bakarlar ve günlük uzun mesailerinde keyifleri kaçmasın diye haber bile dinlemekten kaçınırlar… Kaçınırlar; çünkü “13. Maaşlar ödeniyor” başlıklı bir haber duyduklarında bu “provokatif” dürtüden rahatsız olurlar… Kaçınırlar; çünkü medya “çifte maaş keyfi” ile eğlenenlerin fotoğrafları yayımlarken, onlar henüz ayın sonunu getirmemişlerdir… Bu yüzden bu dönemde gazetelerin renkli orta sayfalarını kapsayan resmi kuruluşların “personel yemekleri” onlar için yalnızca bir “tahrik”ten ibarettir… Bu “kesim”in emekçileri, BRT radyosunda Cuma sabahları “Bugün haftanın son iş günü” anonsu yapan şarkı programı sunucusundan bile “zılgıt” yer gibidirler… Bu ülkede varsa da, yoksa da “devlet çalışanları…” Devlete kapağı attın mı, Aralık ayı senin için “çifte bayram” kıvamındadır… Bu çifte maaş mutluluğu kısa sürse de, ailede bir “bütçe deliği”ni kapatmada işe yarar… Bu yüzdendir ki, kimsenin adam yerine koymadığı bizim “devlet” toplumun önemli bir “kesim”i için “istihdam kapısı”ndan başka bir şey değildir… Gelen geçen hükümetlerde görev alan siyasal partiler “işe adam, adama iş” konusunda uzmanlaşmış politikacılar yaratmışlardır… Bu politikacılar için “kamu sektörü” oy deposudur… Bu yüzden “peşin maaş” bir popülizm silahıdır… 13. maaş bir başka popülizm silahıdır… Sendikalarla “al gülüm ver gülüm” çerçevesinde yerleştirilen “yapı”da  en büyük “dert” bu paraları toparlamak ve Aralık ayı gelince “ulufe” gibi dağıtmak… UBP; Ercan’ı satıp parayı denkleştirmişti… CTP ile DP ise yıllarca toplanamayan “vergi”leri pazarlıkla ve bağışlarla “Ne verirsen…” diyerek kasaya doldurdu ve Aralık’ta “mahcup” olmaktan kurtuldu… Ama hiçbir parti; “devlet çalışanları ve ötekiler” ikilemini ortadan kaldırmak için ortaya ciddi bir proje koyamadı… CTP’nin ilk hükümet ortaklığında “Tek sosyal güvenlik” diye bir proje vardı… Plana göre; herkes aynı fona girecek, devlet-özel sektör ayırımı olmayacaktı… Yıllarca savundukları bu projeyi kuşa çevirdiler, tüm beklentileri boşa çıkardılar ve doğru dürüst bir “reform” yapamadılar… Yani; “devlet”i çekim merkezi, ilgi odağı olmaktan çıkaramadılar… Hatta “cazibe”sini bile artırdılar… Tatilleri çoğalttılar, mesai saatlerini geriye çektiler… Özel sektörün koşulları, bu ballı tatlı “devlet imkanları” karşısında oldukça “ağır” kaldı… Böyle olunca da, özel sektör çalışanları; doğal olarak gözünü “devlet kapısı”na daha çok dikmeye, bir yolunu bulup kapağı devlete atmaya başladı. Aralık ayının ikinci yarısı işte bu “Ayrılık ve ötekileştirme”nin zirve yaptığı, toplumun bir kesiminde mutluluk, diğer kesiminde ise burukluk yarattığı bir dönemdir… Peki; toplumlar böyle mi yönetilir? Hükümete gelen partiler sadece devlet çalışanlarının “mutluluğu” için mi uğraşmalı? Ülke yalnızca memurdan ve devletten maaş çekenden mi oluşuyor? Diğer kesimlerin yaşam koşulları “devlet”in işi değil mi? Bu konuyu ele alacak, bir “proje” üretecek bir siyasal parti yok mu? Devlet; niçin memur istihdam eder? Yurttaşına kaliteli hizmet sunsun diye… Yani “memur” yurttaşa hizmet etmede “devlet”in elindeki bir araçtır… Oysa bizdeki “yapı”da amaç haline gelmiştir… Varsa da yoksa da her şey onun için, ona göre planlanmaktadır… Oysa bu sıkıntılı dönemde tüm halkı kucaklayan bir politika üretilebilirdi… Örneğin tüm işsizlere “asgari ücret” kadar bir maaş bağlamak… Bu “devlet”in kaynakları buna yeterlidir… Neden kimse bu konuda kafa yormuyor? Devlete alınanların, sonradan alınanlarla maaş farkı olması ne kadar önemliyse bu konu da o kadar önemlidir… Özel sektör emekçilerinin “koşulları”nın “devlet çalışanları” ile dengelenmesi, “devlet”in iş imkanları bakımından cazibe merkezi olmaktan çıkarılması da çok önemlidir… “Kamu Reformu yapacağım” diyenler asıl bu ötekileştirmeyi, dengesizliği ortadan kaldırmalıdırlar… Niyetleri varsa tabii…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları