• BIST 11335.05
  • Altın 5945.38
  • Dolar 42.7823
  • Euro 50.1736
  • Lefkoşa 7 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 13 °C
  • Güzelyurt 9 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara -6 °C

“Sürerdurum adayları” ve Mustafa Akıncı…

Hasan KAHVECİOĞLU

Cumhurbaşkanlığı yarışı erken başladı… Aslında iyi de oldu… Önümüzdeki dört aylık sürede yazılarımızı bu yarışın “domine” edeceğinden kuşku yok… İlk izlenim, yorum ve düşüncelerle bir “Bismillah” çekelim… Şimdilik; adaylığını açıklayanlara bakarak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Bu yarışta; belli başlı dört adayı, kalın bir çizgi ile iki ana gruba ayırmak olası… Birinci grupta; mevcut “resmi yönetsel yapı”nın, ya da bir başka deyişle “yönetici siyasal erk”in, temsilcileri var… Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Meclis Başkanı Sibel Siber, “devlet” mekanizmasının tepesinde oturan, kadroları ve bütçeleri ile “resmi” güçleri ve pozisyonları bulunan iki aday… Kudret Özersay ise, bu “yapı”nın düne kadar içinde yer almış, resmi Türk tezlerini üreten ekiplerde sorumluluk üstlenmiş bir diğer aday… Bu üç adayın “ortak payda”sı, Kıbrıs’ın kuzeyinde oluşturulan “sürerdurum”un, ya da bir başka deyimle “resmi statüko”nun şu ya da bu yerinde, az ya da çok yer almış olmaları… Kısacası; Eroğlu, Siber ve Özersay’ı aynı “kategori” içinde değerlendirmek hiç de abartılı bir yaklaşım değildir… Geriye kalıyor Mustafa Akıncı… Akıncı; tüm bu saydığım adayların dışında, son beş yıldan beridir, hiçbir “resmi” pozisyonu olmayan, hatta parti politikaları ile arasına “mesafe” koyan biridir… Öyle anlaşılıyor ki, Mustafa Akıncı’nın aday olması bile, bu seçimin “kalite çitası”nı yükseltecektir. Dileğimiz; fikirler üzerinden kıyasıya sorgulayıcı, dibine darı eken, öküz altında buzağı arayan bir seçim sürecinin yaşanması ve “eşit koşullarda” bir yarışın gerçekleşmesidir… Bu mümkün mü? Pek öyle görünmüyor… Yarışın daha başlangıcında Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanı’nın, kendi “resmi pozisyonları”na sımsıkı sarılarak ve bu “makam”ların olanaklarından sonuna kadar nemalanarak bu yarışı sürdürecekleri anlaşılıyor… Bu da şu anlama geliyor: Kadrosu ve bütçesi bulunan iki “resmi makam” sahibi, diğer adaylar karşısında “propaganda olanakları” bakımından daha avantajlı… Örneğin, bu iki aday; BRT ve TAK gibi “devlet”in resmi propaganda araçlarından doğrudan yararlanabiliyor… “Protokol haberciliği” çerçevesinde her gün medyada yer alabiliyor… PR (Halkla İlişkiler) düzenlemelerinde “resmi kadrolar”ı da kullanarak “medya”ya ve halka ulaşabiliyor… Daha işin başında bu iki adayın “makam”ları ile “adaylık”larını “çorba”ya dönüştürmeleri hiç de iyi bir görüntü vermiyor… Gelelim, bu “sürerdurum adayları”nın en şansızı olan Kudret Özersay’a… Onun bu gibi olanakları yok… Yalnızca “toparlanmaya” niyeti olan gençlere “hitap eden” bir görünüm sergiliyor… Bu da tabii ki seçimde sonuç almak için yeterli bir “etken” değil… Bu seçimde, adaylar arasına çekilecek kalın bir “ayrıştırma çizgisi”nin öteki yanında ise tek başına Mustafa Akıncı yer alıyor… Akıncı’nın “resmi makam”ı yok… Resmi bütçesi, kadrosu yok… Parasal kaynakları son derecede kısıtlı ve tamamen “halkın gönüllü bağışı”ndan oluşuyor… Buna karşın ilginç ve “farklı” tamamen “bağımsız” bir örgütlenme modeli uyguluyor.  İlçelerde, hatta köylerde şimdiden “Çalışma Ofisleri” açıldı. Büyük bir “gönüllü ordusu” dikkat çekiyor. Öte yandan onlarca üyesi bulunan “Vizyon Grubu” oluşturuldu. Özellikle akademisyenlerin ve çeşitli alanlarda uzmanlaşmış deneyimli kişilerin yer aldığı komiteler, toplum sorunlarına yönelik dosyalar hazırlıyorlar. Çoğunluğu gençlerden oluşan “Propaganda Komitesi” ise, tamamen profesyonel biçimde çalışıyor ve çeşitli iletişim teknikleri kullanıyor. Kısacası; resmi seçim atmosferine henüz girilmeden, seçmenin karar vermesine yarayacak olan “tablo” netleşti… Bir tarafta Eroğlu, Siber ve Özersay… Öteki tarafta Mustafa Akıncı… Sanırım; Mustafa Akıncı’yı “aday olmaya” ikna eden temel öğelerden biri; toplumun “değişim” isteğinin net biçimde görülmesi ve sandığa da yansımasıdır… Kıbrıslı Türkler, son yerel seçimlerde “İstersek değiştirebiliriz” algısını içselleştirip aksiyona dönüştürdü… Tuttu, belediyelerdeki “marka” yalanını yerle bir etti… Dört büyük kentin başkanlarını değiştirdi. Bu da yetmedi, Anayasa değişikliklerine yüzde 65 “Hayır” dedi… Hepsinden önemlisi, “parti bağımlılığı”nı yıktı geçti… Hani, kibirli partilerin “kemik oyları” var ya, bunun da kocaman bir yalan olduğunu gösterdi… Bu ciddi “veri”lere bakıldığında; Kıbrıslı Türkler, daha kısa bir süre önce; Partilere güvenmediklerini… Parlamentoya güvenmediklerini… Kıbrıs sorunu konusundaki gidişatı onaylamadıklarını oyları ile gösterdiler… Böylece; Kıbrıslı Türklerin son seçimlerde güçlü biçimde verdikleri bu “Değişim” mesajı ile Akıncı’nın sahaya çıkması tam bir “konjektür uyumu” yarattı… Hem “geçmiş”i, hem “düşünceler”i, hem de politik davranışları bakımından diğer üç adaydan oldukça büyük “farklılık”lar gösteren Akıncı’nın dört ana maddeden oluşan “vizyon”unda, hem Kıbrıs sorunu bağlamında, hem iç konularda, hem de Türkiye ile ilişkilerde diğer üç adaydan “farklı” bir “değişim çizgisi” apaçık görülebiliyor… Bu yüzden Akıncı’nın “vizyon”u ile bire bir örtüşen Kıbrıs Türk toplumunun bu günlerdeki “değişim talebi” bu seçimin belirleyicisi olacak. Dilerim ki, “düşünce” bazlı bir “yarış” olsun… Adaylar “toplu” biçimde seçmen karşısına çıkarak “proje” sunsunlar… Alabildiğine tartışsınlar… Herkes eteğindeki taşları döksün… Suskunlukla değil, “olgunluk”la anılacak bir süreç yaşayalım… Seçmen, bilinçli biçimde oy kullanmanın keyfini yaşasın… Bize yakışan bu değil mi?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları