• BIST 8871.74
  • Altın 2241.161
  • Dolar 32.3373
  • Euro 35.0876
  • Lefkoşa 20 °C
  • Mağusa 21 °C
  • Girne 21 °C
  • Güzelyurt 19 °C
  • İskele 21 °C
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

SİTEMKAR CÜMLELER

Hatice İNTAÇ

Sitemkâr Cümleler

Kurşuni bulutları izliyorum kırık kalpli penceremden

Dışarıda deli bir rüzgâr

Dudaklarımda isyankâr küfürler

Çok gerilerde şimdi

Sözcüklere kelepçe taktığım

Takmak zorunda kaldığım

O memur günler!.

 

O gün bir yağmur damlası olmak vardı

Camlardan özgürce süzülen.

Dilimin ucundaydı da kelimeler

Dudaklarımdan dökülemediler

Dişlerimle kanattım dilimi

Kana bulandı rakı bardağım

Sebebini bilemediler veya bilmek istemediler.

 

Tutsak edemedim düşüncemi

Prangalar takamadım onlara,

Dilime döküldüler..

Suç işledim, yasak bölgeye girdim.

Korktular..

Diken diken oldu tüyleri

Oysa bir gece kuşunun türküsüydü söylediklerim

Onu bile anlamadılar..

 

Siz! lüks otellerin süit odalarına dadananlar

Siz! en pahalı lokantalarda kadeh kaldıranlar

Hak yemeyi mubah sayıp dünyayı kendilerinin sananlar

Ve cebinde akreple dolaşanlar

Geberin! E mi?  

 

                                             *****

Eski evraklarımı karıştırırken aralarından çıkan, o zamanlar alelacele karaladığım bu şiir, beni yeniden o günlere; İstanbul Başkonsolosluğunda ataşe olarak görev yaptığım yıllara; orada  tanık olduğum, gördüğüm, yaşadığım birtakım usulsüz ve haksız olayları yeniden hatırlamama  yetti ve bugünkü yazımın konusunu da belirledi.

 

Üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin küçük bir kıvılcım yürekte bir yangına dönüşmeye yetiyor bazen. Dünmüş gibi hatırlatıyor bazı olayları ve insanları. Bazı hatırlayışlar yüzünüzde bir gülümseme yaratırken bazılarıyla kaşlarınız çatılıyor, kalbiniz istem dışı isyan ve öfkeyle doluyor. Kendinizi karşı tarafın yerine koyup “değer miydi” diyorsunuz. Sırf kendi çıkarları görünmesin, duyulmasın diye başkalarına haksızlık ve kötülük yapmaya değer miydi?..

                                                  *******

Bu adada yıllardır hükümet edenlerin, halkın artık tabiri caizse canını burnuna getiren usulsüzlük ve haksızlıklarının, onun bir uzantısı olan bazı dış temsilciliklerde de bir zamanlar yaşandığının bilinmesini istedim. Uzun zaman görev yaptığım o yerde sayısını şimdi hatırlamadığım başkonsoloslarla çalıştım. Aralarında dürüstlüğü, özverisi ve iş bilirliği ile saygıyla hatırladıklarım olduğu gibi; kişisel çıkarlarını ön plânda tutan, insan ayırımı yapıp çıkar sağlayacaklarına yardımcı olurken diğerlerini umursamayan, koltuğunu yitirmemek için yalan söyleyen, iftira eden hatırladıklarım da var.

Mevkiler, koltuklar ne yazık ki üstüne yapışılsa da baki değildir. O saltanat er geç bitmeye mahkûmdur. İşte o zaman çevrenizde o zamanlar kayırdığınız insanlar bile kalmaz. Hele zarar verdikleriniz, haksız yere üzdükleriniz, yaptıklarınız görülmesin, duyulmasın diye haklarında yalan söyledikleriniz, iftira ettikleriniz adınızı bile duymak istemezler. 
Onların sizi gördükleri yerde yüzünüze olmasa bile yere tükürdüklerini biliyor musunuz?  Ya siz!..  Onlarla karşılaşınca yüzlerine bakabiliyor musunuz? Belki de bakabiliyorsunuz, eski saltanatınızın hâlâ geçerli olduğunu sanarak!.  Utanmıyorsunuz!  Esasen sizde o duygu olsaydı o zamanlar da olurdu.   

Bu küçücük adada bitmeyen usulsüzlükler, haksızlıklar, gayrı meşruluklar yaşanıyor. Bu yüzden de insanların stresi, haklı isyanı bitmiyor. Nasıl bitsin ki?.. Kaçakçılık, vurgun, kara para, beyaz kadın ticareti, ilkokullara kadar inen uyuşturucu, kodamanların ve yarınını daha da garantiye almak isteyenlerin ortak olduğu kumarhaneler bu adanın her yanını sarmışsa ve hükümet edenlerin bunları engellemeğe gücü ve isteği yoksa halkın huzursuzluğu biter mi? 
Gerek eski gerekse yeni siyasilerin bazılarını bundan tenzih etsek de ne yazık ki geriye kalan çoğunun hesapları sadece bir koltuk kapmak ve ona yapışmaktır.  O koltuk ne kadar sihirli bir şey ki oturan ya kişilik değiştiriyor, ya da daha önce gizlediği kişiliğine rücû ediyor. Koltuk onlar için bir milât. O milâttan sonra tek düşündükleri daha neler kapabilecekleri, nasıl daha lüks yaşayacakları, emekli olunca nelerden yararlanacakları.. O koltuğa bir kere oturanın ömür boyu sırtı yere gelmez. Koltuk gitse de hayatları, ayrıcalıkları, refahları garanti..
Hangisi siyasete atılmadan önceki mal varlığını açklıyor ki?.. Belki çok azı ama bir bakıyorsunuz ki çoğu ultra zengin olmuşlar. Değirmenin suyunun nereden geldiği belli değil ama olmuşlar işte!..  
Oysa bir memur, bir işçi çalışmasa maaşı, gündeliği kesilir, onlarınsa haksız gelirleri ömür boyu sürer. Bu nasıl bir adalet, nasıl bir düzen? Hadi hepsini görmezden gelelim de bari kıyıp bırakamadığınız o koltuklarda otururken bir işe yarayın be kardeşim. O da yok.   

Olumsuzluklara mahkûm edildiğimiz,  yerli nüfusumuzun üç yüz bin bile olmadığı bu adada huzurlu ve adil bir yaşama kavuşmanın tek şartı farkında olabilmek ve bu düzene artık dur diyebilmektir. Bunun için de bu üç yüz bin yüreğin ve beyinin ayni amaç, ayni inanç ve ayni cesaretle birleşmesi gerekir ki;  işte o zaman değil üç yüz bin;  üç milyon nüfus gücünde oluruz.

Bendeki de hayal işte.. Kim bilir belki gerçek olur..        

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları