• BIST 8718.11
  • Altın 2244.085
  • Dolar 32.332
  • Euro 35.1487
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 11 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 11 °C
  • İskele 11 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 4 °C

Oligarşi, demagogları, demagoglar ise diktatörleri yaratır !!!

Ahmet İşcan

Bir ülkede yaşayan tüm insanların doğru karar vermeleri ve geleceklerini düzenlemeleri için geçmişlerini doğru değerlendirmeleri kaçınılmazdır.

Bunun için de birbirini izleyen üç önemli durumun yerine getirilmesi gerekir:

  1. Geçmişin arşivlenmesi,

2 .Yaşananların geçmişle bağlantısının doğru kurulması

  1. Geleceğe yönelik tasarımlar için bu bilgilerin dikkatle kullanılması.

 

  1. Bütün bunların yerine getirilmesi ve uygulanması

profesyonel olarak uzmanlaşmış kurumlar tarafından yapılır ve bilimsel kuruluşlar da Üniversitelerin ilgili bölümleri başta olmak üzere bu konuda çeşitli görüşler üreterek, geçmişte yaşananları, bugüne olan etkilerini değişik açıdan irdelerler.

Ancak demokratik düzenlerde -oylama ile hükümetlerin değiştirilebildiği ülkelerde- halkın da bu gelişmelerden ucundan-kıyısından haberi olması gerekmektedir.

En azından orta eğitim ya da yüksek eğitimde genel anlamda, insanların, bu ülkenin geçmişteki bağlantıları ve kararlarından kabaca da olsa fikir sahibi olması gerekir ki, seçimini doğru yapabilsin.

Bilgisiz ve meraksız bir insan ile bir, GÖRME ENGELLİ bir yurttaşımızın seçeceği yolu doğrulukla bulması hemen hemen aynıdır.

 Geçmişini bilemeyenler gelecekleri konusunda doğru karar veremezler.

 Buradan çıkaracağımız önemli bir sonuç da: Devleti idare edecek kişilerin bilgili, seciyeli ve ahlaklı, zeki insanlardan seçilmiş olma koşulunun çıkarılmasıdır. Kıymetli okurlarım,

Buradaki yaklaşım, bugünkü demokrasi tanımına çok da uygunluk göstermez.

Çünkü günümüzün demokrasi tanımlanmasının hiçbir yerinde yöneticilerin ahlaklı, bilgili ve iyi yetiştirilmiş olması gibi bir koşul mevcut değildir.

 Bir insanın ya da zümrenin yönetimi ele alması için, her ne yolu kullanırsa kullansın , yeterli oy alması, bu zümrenin bu ülkenin geleceğini yönlendirmesi açısından yeterlidir.

Batı demokrasisi ve özellikle Türk demokrasisi için bu tanım tümüyle geçerlidir.

Ancak kuzu postuna bürünmüş kurtların egemen olduğu bir dünyada, kuzu rolünü üstlenmenin, daha doğru bir tanımla koyun rolünü üstlenmiş toplumların geleceği kurban olmasından öteye geçemeyecektir.

Bu toplumlarda -bugünkü haliyle tanımlanmış yerleşik demokrasi o ülkenin güdülmeye devam edilmesine yol açmaktadır.

 Dünyada demokratik ülke kimliği taşıyan kaç ülkenin, bağımsız olduğunu, kurtların izni olmadan bir adım bile atabildiğini düşünürsünüz?

 Böyle bir ülke yok.

 Dünyayı demokrasi ve insan hakları havariliği ile terbiye etmeye kalkışmış, özünde kendi demokrasisini bile belirli sayıdaki uluslararası şirketlerin güdümüne sokmuş birkaç ülkenin egemenliği söz konusudur.

 Bu ülkelerin geçmişten gelen iyi bir tarih ve siyaset bilgisi vardır.

 Geçmişi unutmazlar,

geleceği de biriktirmiş oldukları bu bilgilerle çok kurnaz olarak tasarlarlar.

Başarılarının sırrı da bu işleri yapacak kişileri özenle seçmeleri ve yetiştirmiş olmalarından kaynaklanır.

 Hâlbuki kendini demokratik ülke safında gören kuzu ülkeler,

her seçim döneminde bu işleri izlemek ve duruma göre çözüm yolları üretmekle yükümlü olan kurumların en az üst düzey yöneticilerini A’dan Z’ye değiştirir, çok defa da, halkın oyları ile geldi safsatası ile kurtlar ülkesinin adamlarını PARAZİT misali iş başına yerleştirirler. BÖYLECE: Parazit vücuda ustalıkla yerleştirilir.

Birçok tırtıl, vücudunun içine parazit sinek ve arılarla yumurta yerleştirildiğinin farkına varamaz; bu larvalar sinsi sinsi gelişir ve bir gün patlayarak etrafa saçılır.

Tırtıl için yapacak bir şey yoktur; yolun sonuna gelinmiştir. Parazit arı, en uygun evreyi ve en uygun zamanı seçmede uzmanlaşmıştır.

Batı’nın stratejisi parazit stratejisidir: Sessiz, kurnaz ve sabırlı.

 Maalesef bizim gibi toplumlar, yumurtanın tırtılın içine ne zaman konduğunun farkında bile değildirler. Esasında yaşadıklarımız, sancılarımız, kıvranmalarımız, yıllarca tırtılın içinde sinsi sinsi büyüyen larvaların, konukçuyu parçalama ve deşilme zamanının geldiğini işaret etmektedir.

 Batı destekli yöneticilerin egemen olduğu coğrafyalarda şu ünlü oyun hep oynanır:

Sular yükseldiğinde balıklar karıncaları yer; sular çekildiğinde de karıncalar balıkları.

 Özellikle Ortadoğu’da kimin balık kimin karınca olduğu çok yakında anlaşılacaktır.

Bu coğrafyadaki halk hareketlerinin balıklar tarafından mı yoksa karıncalar tarafından mı gerçekleştiğini anlayacağız. Kullanılan orantısız güç balıkların ya da karıncaların etkinliğini önlese bile, suyun değişimini asla değiştiremeyecektir.

Gerçek demokrasinin esas prensibi, halkın hile katılmamış egemenliğidir.

Ama halkın kendini yöneteceklerini iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır

Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir.

Halkın büyük bir bölümü pohpohlanmayı sever.

Onun için,

güzel sözlü demagoglar,

 kötü de olsalar,

 başa geçebilirler.

Oy toplamasını bilen herkesin,

devleti idare edebileceği varsayılır.

 Gerçek Demokrasi, bir eğitim işidir.

Yeterli Eğitim ve geleceği tasavvur etmek konusunda eksik anlayışlarla demokrasiye geçilirse oligarşi olur.

 Bunun Devamında demagoglar türer.

Demagoglardan da diktatörler çıkar.

” Dün söylediğini bugün inkâr eden ya da tersini yapan, haklı çıkmak için doğru olmayan beyanlarda bulunan, belgeler üreten yöneticiler ne yazık ki bu kokuşmanın odak noktalarını oluşturmaktadır.

Ülkemiz KKTC, Türkiye ve coğrafyamızın kargaşalıklar içinde tükenen ülkeleri olarak ,

 bizleri bu bunalımdan kurtaracak siyasal iradeyi  ve olumlu gelişmeleri beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.

Bilmem yanılıyormuyum  ?

Yazarın Diğer Yazıları