• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • Lefkoşa 19 °C
  • Mağusa 18 °C
  • Girne 20 °C
  • Güzelyurt 18 °C
  • İskele 18 °C
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 17 °C

Pegasus evlere şenlik…

Ediz TUNCEL

Daha birkaç hafta önce değerli bir dostumun engelli kardeşi ve Lefkoşalıların sevgilisi Tahir’in başına gelenleri duyduk, detayları öğrendik ve dolayısıyla da öfkelendik.

Medeni dünyada söz konusu olan bir engellinin veya bir çocuğun haklarıysa, akan sular durur, Cumhurbaşkanı bile gerekirse koltuğundan kaldırılır ve yerine engelli olan, yardıma muhtaç olan oturtulur…

Medeni dünyada bir engellinin haklarını en ufak bir şekilde gasbederseniz veya haklarını kullanmasını engellerseniz, hukuk devreye girer ve canınıza okurlar…

Kıbrıslı Türkler Tahir’in Pegasus ile olan macerasını öğrenince, haklı olarak isyanları oynadılar.

Ben de şahsen Pegasus ile yaptığım uçuşlarda, çoğunluğu Pegasus çalışanları tarafından kaynaklanan problemleri defalarca yaşadım, illallah çektim.

Skytrax Global Airline Ratings’in kısa sure önce açıkladığı puanlara göre dünyanın en kötü 15 havayolu arasına girdi ve bu yetmezmiş gibi, en kötü 3. havayolu şirketi olmayı da başardı, maşallah!!!

Fiyat bakımından diğerlerine göre birkaç kuruş daha ucuz bir hizmet veriyor, koskoca bir filosu var, ama zerre kadar işletmecilik ve müşteriye saygı ruhu yok…

Pegasus ile son maceramız, birkaç gün önce Viyana’ya giderken oldu.

Sabah Ercan’dan uçtuk, Sabiha Gökçen’e indik.

Viyana uçağına binişte üç defa çıkış kapısı değişti, anonsları yapan şahıs da son değişikliği yanlış bildirdi, bunu bilmediğimiz için ondan aldığımız bilgiyle kapıda beklemeye başladık.

Bekleme, ama ne tür bir bekleme!!!

Diğer uçuşlar için kapılarda bekleyen yolcular ve Pegasus görevlileri defalarca birbirine girdi, küfürler havada uçuştu, rezilliğin daniskası yaşandı…

Belli ki bunlar Pegasus için sıradanlaşmış görüntüler, ama yabancılar tam bir şaşkınlıkla bu şark usülü atışma-kapışmaları izledi…

Bu arada, bir türlü kapı üzerine bilgi yazılmayınca, kalkış saati de iyice yaklaşınca, şüphelenip yukarı koştum ve ana salondaki panelden bir daha değişiklik olduğunu öğrendim, son anonsla yapılan değişikliğin de yanlış bilgilendirme olduğunu anladım, koşa koşa ve ucu ucuna uçağa yetiştim.

Benimle aynı durumda olan ve hemen arkamdan gelen bir aile de kıyameti kopardı ve öfkesini uçuş kabin memurlarından çıkardı.

Sıkışık tıkışıp vaziyette koltuklara oturduk ve kıpırdayamaz halde Viyana’ya kadar uçtuk.

Dönüş ise başka bir rezalet sürecine sahne oldu.

Pegasus ve iki Türk şirketinin check-in noktalarını hangardan bozma, ana binanın dışında, tam anlamıyla eğreti bir yere atmışlar.

Bilgileri takip ede ede oraya vardığımda şaşkınlığımı gizleyemedim doğrusu.

Eh, içeri girince de masaların önünde check-in için bekleyenlerin büyük çoğunluğu “bizim millettin” türündendi ve yaptıkları yaygarayla da her hallerinden kendilerini belli ediyorlardı…

Bilet kontrol sırasında Avusturyalı memura transit yolcu olduğumu ve İstanbul’dan Ercan’a devam edeceğimi, transitte normalde iki tane biniş kartı verildiğini söyledim.

Elime, sadece Viyana havalanında uçağa binmek için kullanabileceğim tek bir kart tutuşturdu ve çarpık çurpuk bir İngilizce ile Ercan kartını İstanbul’dan almam gerektiğini söyledi.

Ben de ısrar etmedim, ama az sonra gelen meslekdaşım benim işlem yaptığım masanın hemen yanındaki check-in noktasında işlem yaptı ve kendisine iki tane biniş kartı verildi.

Uçağa binince, meslekdaşıma oldukça garipsediğim bu durumu söyledim ve ona iki tane biniş kartı verildiğini öğrenince de küplere bindim…

Bu birinci rezalet…

İkinci rezalet ise “al da bozdur” cinsinden.

Arkamda üç ufaklık oturuyor, yaşları on yaş altı, hepsi de yaşı 25 bile olmayan, kendisi çocuk yaşta sayılan bir Arap hanımın çocukları, en büyükleri olan dördüncü çocuk da en fazla 11 veya 12 yaşında, annesinin yanında oturuyor.

Arkamızda oturan üç çocuk resmen kafamıza etti, çocuktur aldırmayalım dedik, ama çocuklar sonunda iyice zıvanadan çıktı ve benim ve yanımda oturan iki Avusturyalı bayanın da saçlarını çekmeye başladı.

Kabin memurlarını çağırdık, hiç oralı olmadılar, tek dertleri olan satışla ilgilendiler ve yanımıza yaklaştıklarında artık kaçacak yerleri olmayınca ve ben sürekli kendilerine seslenince, ilgilenmek zorunda kaldılar.

Kendilerine sorunu anlattım ve çocukların hem bağlanmadan oturduğunu, koltuklarda zıplayıp durduklarını,  hem de şımarıklıkta işi iyice abarttıklarını söyledim, annelerini uyarmalarını istedim.

Erkek hosteslerden biri önce geçiştirmeye çalıştı, benim kızmaya başladığımı görünce, annelerini çarpuk çurpuk bir İngilizce ile uyardı.

Pek de sallamadıkları anneleri tarafından uyarılan ufaklıklar daha bir dakika geçmeden yine zıvanadan çıktılar ve şımarıklığa devam ettiler.

Kabin memurunu tekrar çağırdım ve daha ciddi uyarmasını istedim, herifçioğlu nerdeyse “yahu sen de idare et işte” modunda birşeyler geveleyince zıvanadan çıktım ve ağzının payını verdim.

Bunun üzerine bir kez daha anneyi uyarmak zorunda kaldı.

Yerimi değiştirmelerini istedim, başka yer buldular, en sonunda meslekdaşımın yanına gidip oturdum, zavallı Avusturyalı bayanların ise saçı başı yolunmaya devam etti…

Meslekdaşımın yanına oturduktan birkaç dakika sonra, başka hava başladı…

Arkada oturan Arap kadın cep telefonunun sesini de olabildiğince açtı ve bir Arap düğününü izlemeye  başladı…

Uçağın içi davullar, zurnalar, ıslıklar, Arabın yalellileri ve ulumalarla doldu…

Pegasus’un kabin memurları da bir aşağı bir yukarı gidip geliyor, aldıran yok!

Kadını iki kez ben uyarmak zorunda kaldım, sesi önce kıstı, sonra tekrar açtı,hanımefendi izlediği filmi bitirene kadar uçak Arabın düğün havasında yoluna devam etti…

Peki böylesi bir karacehalet ve işletme açısından kurumsal vurdumduymazlık başka bir havayolu şirketinde görülebilir mi???

Elbette görülebilir, belki de en kötü havayolu şirketleri sıralamasında birinciliğe oturan Kore şirketinde görülebilir, ama bu gidişle Pegasus’un liderliğe oturacağı ve kimselere kaptırmamak için özel bir çaba gösterdiği de bir gerçek…

Belli ki memurlar da bu durumu beğenmeseler de yolcuların yaptığı saçmalıklara fazla müdahale etmek niyetinde de değiller…

Sanılıyor ki, müşteri beğense de beğenmese de uçağa bindi bir kere, ister istemez varacağı yere kadar gidecek, başına geleni çekecek, şikayeti olsa da olmasa da böylesine çarpık bir zihniyetle uğraşmak için yolculuk sonunda muhtemelen vakit harcamayacak…

Madem öyle, ben de diyorum ki, gerekirse iki kat daha fazla para veririm, daha zor şartlarda uçuş yaparım, ama Pegasus ile bir daha asla…

Gelelim “çağ atlayan dünya devleti” Türkiye’nin Sabiha Gökçen havalanındaki bir diğer rezilliğe…

Tuvaletler resmen “leş gibi”…

On tane tuvalet gezdikten sonra bir tane temiz bulabildik.

Durumu şikayet etmek için sorumlu aradık, bulamadık.

Bir görevli, “beklerseniz belki gelir” dedi…

Ben de “keyfinizi beklersem de uçak gider ne olacak?” dedim…

Siz bilirsiniz, dedi…

Bir başka hikaye: Çok değil, daha iki ay olmadı, Ankara’ya indik, pasaport kontrolü sırasına girdik, iki polis kabinlerinde görev yapıyor, üçüncü kabine dalan işgüzar bir hatun ise kafasına kendisini hayalete benzeten beyaz bir örtü geçirip, namaz kılıyor, belli ki o gün kılamadığı bütün namazları da kılmaya niyetli…

Ortalık kalabalıklaşınca işgüzarın namaz kıldığı kabinde görev almaya bir başka polis daha geliyor, gördüğü manzara (hayalet) karşısında havaya zıplıyor, gözleri faltaşı gibi açılıyor, belli ki önce korkuyor, sonra da geri çekilip diğer kabinlere gidiyor ve gülerek durumu anlatıyor…

Hayalet kılıklı işgüzar ise pasaport kabininde namazını kılmaya devam ediyor…

Suratı peçeyle kapalı Arap kadınları suratı açılmadan pasaport kontrolden geçiyorlar…

Peçenin altındaki erkek mi, kadın mı, belli değil.

Transit yolcu olarak Trabzon havalanına gidiyoruz, orda da aynı terane…

Tepeden tırnağa kapkara kapanmış kadınların (veya erkeklerin) suratlarına bakma yok, bavullarını da x-ray cihazından geçirme yok, ama kafasında türban olan gümrükçü bayan sıra bana gelince gayet soğuk bir tavırla “içki, sigar var mı, bavullarınızı cihaza sokun” diyor…

Kadınla dalga geçer bir modda “Keyfiniz olur tabi ki” diyorum, uzatmadan sokuyorum…

Birkaç gün sonra da malum darbe oluyor…

Daha bitmedi, ama  gazete yönetimi işi uzattığım için yine bana kızacak, gerisi sonraya kalsın…

Dünyanın poposuyla güldüğü, havada ve karada zır cehaletin fır döndüğü, aşiretlerin, tarikatların, cemaatlerin kuduruklukta sınır tanımadığı, havalanlarının, sokakların havaya uçurulduğu bir ülke, bir millet haline nasıl mı geldik…

Vallahi ben bilmem, bilen var mı???

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları