• BIST 9079.97
  • Altın 2306.479
  • Dolar 32.3199
  • Euro 35.0359
  • Lefkoşa 15 °C
  • Mağusa 17 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 16 °C
  • İskele 17 °C
  • İstanbul 16 °C
  • Ankara 14 °C

Bir kahve molası mı desek?

Hatice İNTAÇ

 

Bazı zamanlar vardır, söylenecek, yazacak çok şey vardır da hangisini seçeceğinize karar veremezsiniz. Bugün ben de bu durumdayım. Birikmiş o kadar olay ve konu var ki, içlerinden birini seçmekte zorlanıyorum. Bu da kafamı iyice karıştırıyor.Acaba yine memleket meselelerine mi girsem?.. Yok!.. Hayır!.. Bugün onlara dokunmak içimden gelmiyor. Esasen televizyon ekranları, radyolar, kısacası medya bıktırıncaya kadar ayni şeyleri gündem yapıyor. Onlara ekleyebileceğim yeni bir şey olmadıktan sonra aynilerini tekrarlamam abesle iştigalden öteye gitmez. Abesle iştigal!.. ( sözcüklerin ihanetine uğramak da var bazen) Tabii ki abes olan konular değil. Üstelik hepsi de çok önemli ama siyasilerin hükümet kurma-kuramama beceriksizliği ve bencilliği yüzünden zaten toplum olarak yaşadığımız karmaşaya bir de baş ağrısını ekleyemem. Söylenmekten, yazılmaktan enflasyon sınırlarını aşmış,cıcığı çıkarılmış konuları tekrarlamamın gereği de yok zaten.

 Her insanın sevdiği, hayat tarzı edindiği; konuşurken veya yazarken zorlanmadığı, su gibi akıp giden konular vardır ki kaleminiz, tuşlardaki parmaklarınız dur durak bilmez onları anlatırken. Bir de bakmışsınız ki sayfalar dolmuş. Ben yazılarımda daha çok doğadan, güneşten, aydan, yıldızlardan, iklim olaylarından, çiçekten böcekten bahsettiğimi fark ettim. Evet!.. Doğa olayları anlaşılmaz biçimde beni çekiyor. Anlaşılmaz deyişime bakmayın, aslında tam da anlaşılır biçimde çekiyor. Hem de tutkunu yapacak kadar.. Sebebi de çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı doğanın bağrında; hani derler ya tam da göbeğinde geçirmiş olmamdan kaynaklanıyor. Baf Kasabası’nın “Aşağı bahçeler” diye bilinen denize komşu, yeşillikler içinde bir bölgede doğup büyüdüm. İnsanlar kadar hayvanları, bitkileri sevmeyi, onlarla haşır neşir olmayı öğrendim.Sonra İstanbul girdi hayatıma. Hani o meftunu olduğum şehir!..

Dünyanın en güzel doğasını sinesinde barındıran; şiirlere, şarkılara ilham olmuş bu şehirde uzun yıllar yaşamak doğaya olan tutkunluğumu daha da artırdı. Öğretmenlik yıllarımın buna katkısını da yabana atmıyorum. Yıllarca öğrencilerime dünyayı, güneşi, yıldızları, dağları, denizleri, iklim olaylarını anlattım. Bu yüzden doğaya olan bağlılığımı çok görmüyorum. Çok sevdiğim insanlara bağlılığım kadar bağlıyım ona da. Doğa kadar, hatta ondan daha da çok ilgilendiğim bir de insan ilişkileri, insani değerler konusu var ilgi alanımda. Hazır yeri gelmişken biraz da ondan bahsedelim mi?

İnsan!.. Hayatımızın en önemli unsuru olan insan ve ona olan bitmeyen yolculuğumuz!. Yaşadığımız sürece tanıdığımız; bazıları hâlâ hayatımızda olan, bazılarıysa gerilerde kalmış insanlar!.. İz bırakanlar, bırakmayanlar!.. Kimini riyasız dostluğu ve vefasıyla; kimini hainliği ve nankörlüğü ile hatırladıklarımız..

Toplu halde yaşıyoruz ve muhakkak ki insanların birbirleriyle olan münasebetlerinin çok önemli yeri var hayatımızda. Fakat ne acıdır ki, kültürümüzde de önemli yeri olan bu değerler gün geçtikçe bozuluyor, yozlaşıyor. Eski dostlar, akrabalar bile artık düğünlerde, cenazelerde, veya lokantalarda tesadüfen karşılaşıyorlar. Konuşmaları, sözüm ona sohbetleri, beylik birkaç cümleden öteye geçmiyor bu karşılaşmalarda. Geçse bile bunun devamı olmuyor, orada kalıyor. Ne acıdır ki insan olmanın gereği olan değerlerimizi büyük ölçüde yitirdik de farkında bile değiliz. Bu yüzden kalabalıklar arasında bile yalnızlaşıyoruz. Nerede şimdi en gizli sırlarımızı paylaştığımız, ihtiyacımız olduğunda yanımızda olan, zor durumlarımızda bizi savunan, varlıklarıyla güç veren, hayatı güzelleştiren dostlarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız?..

Sağladığı kolaylıkları inkâr etmesek de ne yazık ki gelişen teknoloji bu duruma gelmemizin en büyük müsebbibi. Kabul etmemiz gerekiyor ki sanal ortam yerinde kullanıldığı zaman her ne kadar yarar sağlasa da bağımlılık derecesine vardırıldığında- ki genelde öyle oluyor- insani ilişkileri negatif yönde etkiliyor. Buna bir de televizyon dizilerini eklersek durum daha da vahimleşiyor. Eğitici programlar, belgeseller yerine; seyrederken senaryosu hangi kalemden, hangi cadı kazanı yürekten çıktı diye merak ettiğim akıl almaz entrikalarla dolu diziler ne yazık ki bizi ekranlara mahkûm ediyor. Şaşırıyorum!..Yetkili kurumlar buna nasıl izin veriyor diye. Fakat bunu anlamak o kadar da zor değil. Büyük güçler,başka şeyleri unutturmak, kendi isteklerini, projelerini daha rahat gerçekleştirmek için bu tip yayınlarla bizi uyuşturuyorlar, uyutuyorlar ve zamanımızı da israf ettiriyor işte!.. Oysa bilgisayar ve televizyon ekranlarına mahkûm olmadan önce, şimdilerde unuttuğumuz güzel alışkanlığımız, adetlerimiz vardı bizim. Bir arkadaşımızla, komşumuzla karşılıklı içilecek birer kahve eşliğinde sohbet etmek gibi...

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları