• BIST 8822.84
  • Altın 3007.928
  • Dolar 34.2845
  • Euro 37.163
  • Lefkoşa 13 °C
  • Mağusa 16 °C
  • Girne 17 °C
  • Güzelyurt 13 °C
  • İskele 16 °C
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 4 °C

Hak verilmez alınır

Hatice İNTAÇ

Görevini bitirip artık dili geçmiş zamanlara karışan 2014 ü uğurladık ve gıcır gıcır bir yenisine başladık. Her yeni yılda olduğu gibi bazılarımız günlerce önceden hazırlıklar yaptık. Güzellikler getirmesi için onu elimizden geldiğince iyi karşılamaya çalıştık; alkışlara boğduk, pohpohladık, kucak açtık. Dilerim bunca tezahüratımızı karşılıksız bırakmaz, o da bizi kucaklar ve kişisel hayatımıza olduğu kadar, tüm insanlığa, ülkemize ve dünyaya, barış, huzur, istikrar, bereket ve mutluluk sunar. Her yeni yıl başlangıcında umutlanıyoruz. Sanki dünyanın yeni turuna başlamasıyla hayatımızda bir şeyler değişecek, bazı şeyler iyiye gidecek, memlekete düzen gelecek, ekonomimiz düzelecek, belki barış olacak diye kendimizi yapay heyecanlar ve sevinçlerle avutuyoruz. Birkaç gün geçtikten sonra düzelmek, iyiye gitmek bir yana her gün biraz daha kötüye gittiğimiz gerçeği ile yeniden burun buruna geliyoruz. Yelkenlerimiz yine suya iniyor. Her yeni yılda gerek kişisel gerekse aile bütçelerimizi ayarlamak zorundayız. Tıpkı devlet bütçesinin ayarlanması gibi! Ama onlardan bir farkımız var. Onlar vatandaştan daha neleri keselim de bütçeyi dengeleyelim hesabı yaparken; biz ödeyeceğimiz zamlı faturaları, emlak vergilerini, sigorta giderlerini, aidatları vb. hesaplıyoruz. Hayat pahalılığı verilmeyeceği haberi de hükümetin, memura ve emekliye bu yılın ilk sürpriz hediyesi olmadı mı?. Bilinçaltımıza o kadar derin işlenmiş ki; konumuz ne olursa olsun Kıbrıs’ı da o konuya dâhil etmeden duramıyoruz nedense. Yıllardır dünyadan adeta tecrit olmuş küçük bir coğrafyada yaşıyoruz. Neden bu hale geldik? Neden yüzü asık mutsuz bir toplum olduk? Neden azaldıkça azalıyoruz? Bunda sadece sözlerine inanıp başımıza getirdiklerimiz mi suçludur? Niye seçiyoruz onları o zaman? Bir avuç duyarlı, vatansever insan dışında bunu değiştirmek için ne yapıyoruz kendi aramızda konuşmaktan; onları seçtiğimizden dolayı pişmanlık duymaktan ve kınamaktan başka? Yaşadıklarımızdan dolayı ümitsizliğe düştük de derin bir uykuya mı daldık? Yoksa bir kişilik gerilemesi mi yaşıyoruz? Bir gün bizi de zehirleyeceğini hesaba katmadan günü kurtardık diye “bana ilişmeyen yılan çok yaşasın” diyecek kadar duyarsız mı olduk yoksa?.. Umutlanmak, hayal kurmak, hayattan güzel şeyler beklemek insanoğlunun doğasında var. Yaşadığı süre de olacak. Olmalı da! Umudu, gayesi olmayan insanın yaşama sevinci de kalmaz. Bu bir yerde hayattan da ümidi kesmektir. Oysa Tanrının bize biçtiği ömrü en iyi şekilde değerlendirmeli, hayatımıza güzel şeyler katmak için çaba göstermeliyiz her zaman. Bir gün önce belki kötü şeyler yaşamışız ama yeni güne umut ederek uyanmamak için bir sebep olmamalıdır bu. Onu renklendirmek, güzelleştirmek biraz da bizim elimizde. Sorunlarımız, çıkmazlarımız olsa da mühim olan onların içinde kaybolmamaktır. Asırlar önce Mevlâna, “Ey kendisinde kaybolmuş kişi! Bilemezsin bedenin sana mezar olmuş, nefsini tanımadıkça nefsin seni gömer olmuş” demiş. Ne güzel, ne anlamlı söylemiş. Ne nefsimizin kölesi olalım ne de geçmişteki olumsuzluklarda boğulalım.. Seneler çok çabuk geçiyor. Geçerken de bize bir şeyleri getirirken, bir şeyleri de bizden götürüyor. İnsanoğlu düşünen bir varlıksa – ki öyledir- geçen bu yıllarda yaşadıklarını gözden geçirir ve kendini sorgular Neleri doğru ve iyi neleri yanlış ve hatalı yaptığını, huzur ve mutluluğunu olduğu kadar, üzüntü ve pişmanlıklarını yaratan sebepleri de bulmaya çalışır. Çalışmalıdır. Çünkü her deneyim doğruyu, güzeli, iyiyi bulmanın kılavuzudur. Geçmişten ders almak; geleceğe daha güvenli ve inançlı yürümenin yoludur. Bu sorgulama kişisel olduğu kadar toplumsal da olmalıdır. Toplum olarak nasıl bir yolda olduğumuzu, bu yolun bizi nereye götüreceğini de sorgulamak zorundayız. Bilmeliyiz ki kişisel rahatımız ne kadar iyi olursa olsun eğer toplumun çoğunluğu rahatsızsa, eninde sonunda o rahatsızlığı bireysel olarak da yaşamamız kaçınılmazdır. Dayatmalara teslim olmak yerine toplumsal irademize sahip çıkmalı, yıllardır gasp edilen haklarımızı geri almalıyız. Boşuna denmemiştir, “Hak verilmez, alınır” diye

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları