• BIST 10270.38
  • Altın 2392.858
  • Dolar 32.3644
  • Euro 34.7852
  • Lefkoşa 25 °C
  • Mağusa 27 °C
  • Girne 24 °C
  • Güzelyurt 24 °C
  • İskele 27 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 13 °C

Saatleri aldık mı bir saat ileri….

Mesut GÜNSEV

Genç yazar Ayçe Ayyıldız’ ın geçtiğimiz günlerde Doğan Kitaptan yayınlanan , çok kısa sürede de  baskıları yinelenen ama daha de önce internet ortamında büyük ilgi gören çocukluk anılarını topladığı  ”Biz O zamanlar …Baaçede Oynardık” a girmeyen  yazısını tam da saatleri bir saat ileri aldığımız gece paylaştı..Bu pazartesinin öyküsü de Ayçe Ayyıldız dan…Selam olsun…

 

“Saatler sadece zamanı göstermezdi”
Kendimi bildim bileli saatler her sene, bir ileri, bir geri alınır ve hemen her sene yakında alınmayacağı konuşulur. Bir öğren, bir anla değil mi? Yok valla, yaş kırk beş oldu, ben halen hangi mevsim alınıyor, hangisinde veriliyor kestiremiyorum. Yani alınınca, daha mı erken kalkıyorum, geç mi yatıyorum biranda kavrayamıyorum. Neyse ki şimdi zaman bizden bağımsız kendiliğinden ayarlanıyor da, sabah gözümü açtığımda ne gösteriyorsa ona göre hareket edebiliyorum.

Biz o zamanlar kolumuza taktığımız ve tüm fonksiyonu sadece zamanı göstermek olan cihazları elle ileri geri almamız gerekirdi. Kol saati çok önemli bir cihazdı ve ilk saat daha da önemliydi. Erkeklere sünnette hediye edilirdi ama kızlara ilk adet kanaması olduğunda verilmezdi. (Hediye falan almadığımız gibi yüzümüzün ortasına bir tokat yememiz de adettendi)

Geçtiğimiz yıllarda, pazarlama konusunda bir seminere katıldım. Benden sonra sahne alan konuşmacı, değişen alışkanlıklardan bahsederken “bileğinde saat olanlar, elini kaldırsın lütfen” dedi. Kaldırdık. “Şimdi yaşı otuzun altında olanlar indirsin” dedi. Tek tük el eksildi. Gülerek sonuç bildirdi; “Sadece yaşlılar saat takar”
Günde en az bin defa baktığımız cep telefonlarında, gözümüzü ayırmadığımız bilgisayarların köşesinde dururken, ne diye birde kolda taşıyalım, değil mi? Ama biz, önemseriz saatlerimizi. Benim saatim, Ayhan’ın bana oğlumuzun birinci yaş günü hediyesi. Onun saati de, babamın ona aldığı düğün hediyesi. Kolumda saat olmadan evden çıkmışsam, kendimi bütün gün resmen çıplak hissederim. Bir ara saatim bozuldu, cimrilik mi, tembellik mi kestiremediğim bir sebepten de aylarca bozuk kaldı. Sanırım saat takmak, zamanı göstermesinden bile önemliydi ve ben bozuk olmasına rağmen gene de her sabah, mutlaka koluma takıp öyle çıktım evden.

O zamanlar kolların yanı sıra, evlerin duvarlarında da tik tak ses yapan, saat başı oldu mu gonglayan ya da içinden kuş çıkıp bağıran duvar saatleri asılırdı. Kapağı kafama düşüp duran kütüphaneli yatağımın kenarında, içinde kafasını eğip kaldırıp arpa yiyen tavuk olan bir çalar saatim dururdu.

İlk saat devrimi digital olanlarla tanışmamızda oldu. Zamanı göstermenin yanı sıra, hesap da yapabilen, kocaman siyah şeyler taktık. Hiç kimse o hesap makinesini kullanamasa, parmaklar asla o minik tuşlara denk gelmese de, ne olsa teknolojik gelişmeydi, kolumuzda gururla taşırdık. Üzerindeki çubuğa basınca alarmı susan, yanıp sönen ekranlı digital saatler geldiğindeyse ayarlamayı beceremediğimizden ya hiç susmaz ya da çalmazdı. Radyo ile açılanlar ise, başka kanal olmadığından ya TRT Fm ya da Polis radyosu çalardı.

Bu saat değişikleri o zamanlar otomatik olmadığından mı ne, daha büyük bir olaydı. Pazar günü alınmasına rağmen, Pazartesi çoğumuz okula geç kalır ya da erkenden yollara düşer, bomboş sokakta bir aksilik olduğunu hissetsek de, okula gelinceye kadar durumu ancak kavrayabilirdik.”

Biz O zamanlar - Kitapta yer almayan yazılardan..

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları